Ahmet yedi yaşına gelince elinde azık torbası, belinde keser, önünde 30 – 40 oğlakla o dağ senin bu dağ benim dercesine Kızılca köyünün doğusundan batısına güneyinden kuzeyine basmadık yer bırakmamış;
15 yaşına gelinceye kadar hep keçileri ve oğlakları gütmek, anasına yardım etmekle günlerini geçirmişti.
Amcası Salih evlenmiş başka bir eve taşınmıştı.
Kocasını Yemen çöllerinde savaşta kaybeden ebe’si Durdane Ana artık yatalak şekilde evin bir köşesinde yatıyordu.
Musa Anamur’dan geleli aylar olmuştu.
Oğlu Ahmet’in genç bir delikanlı haline geldiğini görünce çalışmak üzere onu da Anamur’a götürmeyi planlamaktaydı.
Çok değil iki yıl birlikte çalışsalar Sadık’ların evi gibi bir sayfant yaptırmayı ve evcik’ten kurtulmayı planlıyordu.
Bir sonbahar sabahı Musa oğlu Ahmet ile birlikte kayrak çakıllı yollardan Bozyazı’ya, oradan da Anamur’a gelmiş Akcami’nin karşısındaki Han’a yerleşmişti.
Ahmet babasıyla birlikte tam üç yıl Anamur ve Bozyazı ovasında ne iş bulduysa çalışmıştı.
Anamur’un 6 km güneydoğusunda bulunan Mamure Kalesi ile, 7 km batısında bulunan Anemurium antik kenti, Karamanoğulları tarafından yapılan Akcami, bahçelerinde çalıştığı Molla Mehmet Evi, Şevki Efendi Evi, Hakkı Efendi Evi, Kısakahya oğlu konağı, şehir merkezinde bulunan iki katlı kilise ve her pazar çalan kilise çanı onun genç ruhunda fırtınalar estirmişti.Babası haklıydı.
Kızılca’da bir Sayfant’ları olmalıydı. Evcik’ten kurtulmak gerekti.
İyi bir para biriktirmişler ve bir sene içinde Sayfant’a taşınmışlardı.
19 yaşına gelen Ahmet için Kızılca köyünde çobanlık yapmaktan başka yapacak bir iş de yoktu.
Artık Anamur ve Bozyazı’ya çalışmaya da gitmiyordu.
Çocukluk arkadaşı Gülizar bük’te gompilleri sularken Ahmet birkaç defa keçileri sulamak için tarlanın önünden geçmiş ve bir defasında Gülizar’la göz göze gelmişlerdi.
Artık her akşam üzeri keçileri sulamak için bük adı verilen tarlanın önünden geçerken hep Gülizar’la karşılaşan Ahmet ile Gülizar arasında sıcak bir yakınlaşma peydahlanmıştı.
Gülizar’a göre Ahmet köydeki gençlerin hiçbirine benzemiyor, daha alımlı bir görünüm sergiliyordu.
Ahmet’e göre Gülizar ise Anamur da gördüğü şehir kızlarının, bey kızlarının hiçbirine benzemiyor, daha bir sıcak bakıyordu.
Bir defasında yeni doğan bir oğlak Ahmet’in kucağında iken Gülizar oğlağın başını okşamış, göz göze gelmişler, Gülizar’ın yanakları al al olmuş koşarak Ahmet’in yanından uzaklaşmış, Ahmet ise heyecandan oracığa yığılıp kalmıştı.
Bir defasında da Ahmet Koca cevizden kopardığı cevizlerden birkaç tanesini Gülizar’ın yanına bırakmış, Gülizar’ın bu cevizleri aldığını görünce o gün sabaha kadar sevincinden uyuyamamıştı.
Yine bir defasında dağdan topladığı alıçları azık çıkısına koymuş, Gülizar’a vermiş onun közde pişirip aynı azık çıkısına koyduğu Gompilleri almıştı.
Bu basit ve safça alışverişler, bakışlar iki genci birbirine iyice yaklaştırmıştı.
Ese dayı bir hayli yaşlanmış, ilerlemiş yaşına rağmen torunu Gülizar’ın her akşamüzeri kargaları kovalamak bahanesi ile tarlaya – büke gidişine pek anlam verememiş, ilerleyen aylarda Ahmet ile olan yakınlaşmasını ilgi ile izlemişti.
Gençliğinde kendisi de böyle bir sevdaya tutulmuş fakat sevdiceği bir başkasına yar olmuştu.
Ahmet’te kendi gençliğini Gülizarda sevdalandığı ve kavuşamadığı komşu kızının gençliğini görüyordu.
Durdane Ana da yatalak olmasına rağmen Ahmet’teki bu değişikliği fark etmiş Ese dayı gibi o da genç kızlığını hatırlamış, gençliğinde sevdalandığı gencin bir başkası ile evlendiğini düşünmüş, Gülizar’ı kendisine Ahmet’i sevdalandığı gence benzetmişti.
Acaba birbirine kavuşamayan bu iki sevdalı Ese Dayı ile Durdane Ana’mı idi?
Gülizar bir gün özene bezene gompil ekmeyi yapmış, babasının Bozyazı’dan getirdiği pirinçten pilav hazırlamış sevdalısı Ahmet ile birlikte koca taşın arkasındaki piynar ağacının gölgesinde birlikte yemek yiyeceklerdi.
Ahmet’te keçi yoğurdundan yapılan taze ayran getirecekti.
Nedendir bilinmez. Gülizar annesi Fatma’ya babası Sadık’a ebesi Sabahat’a değil de dedesi Ese Dayı’ya bu buluşmayı haber vermiş, Ahmet de durumu annesine, babasına değil ebesi Durdane Ana’ya anlatmıştı.
Genç sevdalılar koca taşın arkasındaki piynar ağacının dibinde piknik yaparken sol taraftaki ardıç ağacının dibinden Ese Dayı, sağ taraftaki andız ağacının dibinden Durdane Ana yaşlı gözlerle onları izlemekte idi.
Genç sevdalılar tuluk ayranını yudumlarken iki yaşlı gözde karşılıklı birbirlerini süzüyordu.
Ahmet ile Gülizar’ın dillere destan gizli sevdası masum bir şekilde yıllar yılı devam etmiş derken her Türk genci gibi Ahmet de askere çağrılmıştı.
Ahmet yavuklusuyla hüzünlü bir ayrılık yaşamış, Gülizar’ın kendisine verdiği işlemeli beyaz mendili itina ile iç cebine yerleştirmiş, kendisini uğurlayan komşuları ile vedalaşmış tek başına kayrak çakıllı yollardan geçerek 60 km uzaklıktaki Anamur’a gelmişti.
Diğer köylerden toplanan gençlerle birlikte Ermenek Sancağına varmışlar oradan Konya’ya gitmişlerdi.
Konya’da sıkı bir askeri eğitimden geçen Ahmet, Çavuş rütbesi almış ve Ahmet Çavuş olarak İstanbul’a gönderilmişti.
(Devam edecek)