Halk; potansiyel / kullanıma amâde / hazırda mevcut güç ve kuvvet demektir.
     Fakat, bu kuvvet; huzur ve asayişi korumak ve muhafaza etmek içindir.
     Millet olarak bütün kuvvetimizle huzur ve asayişin devamı için çalışmak şiar, düstur ve prensibimiz olmalı.
      Vatandaş olarak görevimiz yurtta sulh olmalı. Asayişe gölge düşürmemeli. Devamına halel gelecek ve getirecek her türlü aymazlıklardan uzak durmalıyız.
     Kendimizi devletin yanında bulmalı. Kendimizi asker ve polisin yardımcısı bilmeli.
     Kendimizi; gayri meşru / meşru olmayan, kanunsuz her türlü ayaklanışın, kalkışmanın ve isyanın karşısında bulmalıyız.
     Velhasıl, kendimizi  -sırasında-  mevcut hükümetin ve devletin yanında muvazzaf / vazifeli ve görevli bilmeliyiz.
     Kısaca, görevimiz müspet / olumlu ve yapıcı hareket etmektir. Menfî / olumsuz ve yıkıcı hareket ve devinimlerden uzak durmaktır.
     Dahilî yâni iç huzuru, asayiş ve sükûneti bozmamalıyız. Aksi takdirde  -meselâ-  on câni yüzünden doksan masum ve suçsuzu tehlikeye atar, zarara sokar, durumu daha da kötüleştirmiş olur, ortamı daha da bulandırarak; bulanık suda balık avlamak isteyenlere aradıkları fırsatı  vermiş oluruz.
     Mevcut iktidara, hükümete ve devlete karşı bizi dolduruşa getirerek, bizleri menfur emellerine  âlet etmek isteyenler çıkabilir. Nitekim çıktı!
     Bugünlerde olgun, dirayetli, aklı selim, millî bir tutum ve tavır göstermemiz; ileride de aynısını sergileyebileceğimiz intibaını verir. Böylece millet ve devlet aleyhinde düş kuranların ve kuracak olanların rüya ve hayalleri şimdiden kursaklarında kalmış olur.
     Yurt içinde sivilden veya resmiyetten, hükümet veya devletten beklemediğimiz, tasvip etmediğimiz, doğru bulmadığımız bazı iş ve icraatlar olabilir.
     Bu durumda basın ve yayın yoluyla, demokratik yollardan, kanunlar çerçevesinde, yakıp yıkmadan, asayişe gölge düşürmeden, sesimizi duyurmanın, hakkı göstermenin, tenkit etmenin en güzel yapıcı metodlarına başvurmalı. Bu şekilde onların dikkatini çekerek; doğruları ve doğru yolu onlara göstermeliyiz.
     Bu yolla olmuyor diye taşkınlık yapmanın, kanunsuz tepkilerin, olmadık söz ve davranışların âlemi yok. Kaldı ki, ancak böylesi bir vaziyet alışla; yıkıcı, bölücü fırsatçılara da fırsat vermemiş oluruz.

     Gerçek; er geç anlaşılır. Taşlar gediğine konur. İşler rayına oturur.
     Sabrımızı müspet gayretler sarf ederek göstermeliyiz. Zaten, demokrasilerde er geç milletin dediği olur ve oluyor.
     Herşeyde bir hikmet görüp, müspet / yapıcı tavrı takınıp, gereken işleri yaparak; işi Allah'a havale etmek de ayrı bir sabır örneğidir.
     Çünkü bu zamanda asıl cihat; manevî cihattır. Zira, yurtta fiilî icraat ve işlem hakkı; meşru iktidarındır. Vazife ve görevimiz; onun işini zorlaştıracak davranışlardan uzak durarak; devletin işini kolaylaştırmak olmalıdır.

     Devletin ordusu, polisi zaafa uğrarsa; zaten devlet, halka başvurarak asker ve polis açığını kapatır.
     İktidara, hükümete ve devlete yardım ve onun yanında yer almak; onların icraatına gölge düşürmemekle olur.
     “Gölge etme başka ihsan istemem.” durumuna halk, kendini düşürmemelidir.
     Yoksa halk kendi başına “destek oluyorum” derken köstek olur.
     Bu yanlışa düşmemeliyiz. Çünkü nice iyiler var ki, iyilik yapıyorum zanniyle, farkında olmadan  kötülük yapıp; devlete millete birçok zarar verir. (22 Temmuz 2016)