Konuşmalarında, yazdığı makale ve kitaplarında dile getirdiği görüş ve düşünceleri dolayısıyla “Ermeni asıllı Türk milliyetçisi” olarak anılır, bundan da büyük mutluluk duyardı. “Bunca yılımı bu ülke için harcadım. Bir daha olsa yine bu ülke için harcamak isterim” derdi. 

Yazılarında ve konuşmalarında soykırımın emperyalist güçlerin iddiaları olduğunu söyler, “Ermeni meselesi”nin Osmanlı üzerinde hesapları olanlar tarafından kotarıldığını savurdu: “’Ermeni’ kelimesi Türkiye’de maşa olarak kullanılacak bir kelime değildir. Bizi birbirimizden ayırmak istiyorlar. İçiçe haldeyken nasıl bu hale geldik, bunu düşünmeliyiz.” 

“Ermeni soykırımı” konusunda görüş ve düşünceleri netti: “Soykırım olsa, ben burada olmazdım. (…) Biz bu vata için ciğeri yananlardanız. Böyle bir soykırımın Türk topraklarında yapıldığı iddiası varsa, sorun da Türkiye’de çözülmeli. Ermenistan bu olaya niye dahil ediliyor, anlamıyorum” derdi. 

Yıllarca aynı gazete çatısı altında birlikte çalıştık. Sık görüşemezdik, ama gazetede buluştuğumuz günlerde, soylu bir İstanbul İstanbul beyefendisinden çeşitli konularda dersler almış olurduk; bilgi dağarcığımızın genişlediğini hissederdik. Bilgi ve birikimlerini paylaşmayı severdi. İlerlemiş yaşına rağmen, araştırmalarından çıkardığı sonuçları, özellikle Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesiyle sonuçlanan sürecin perde arkasını uzun uzun anlatır, yaşadıklarımızdan dersler çıkarmamız gerektiğini öğütlerdi. 

Konuşmalarında, yazdığı makale ve kitaplarında dile getirdiği görüş ve düşünceleri dolayısıyla “Ermeni asıllı Türk milliyetçisi” olarak anılır, bundan da büyük mutluluk duyardı. “Bunca yılımı bu ülke için harcadım. Bir daha olsa yine bu ülke için harcamak isterim” derdi.

 “Ermeni meselesinin” Osmanlı üzerinde hesapları olanlar tarafından kotarıldığını savurdu: “’Ermeni’ kelimesi Türkiye’de maşa olarak kullanılacak bir kelime değildir. Bizi birbirimizden ayırmak istiyorlar. İçiçe haldeyken nasıl bu hale geldik, bunu düşünmeliyiz. Amerika’ya gidip akıl danışanlar var. Parlamentomuzda Ermeni biri olmazsa, sorunları çözemeyiz.”

“BİZİ BİRBİRİMİZDEN AYIRMAK İSTİYORLAR”

Dabağyan, toplumun her kesimde olduğu gibi, milliyetçi cephede de sevilen ve sayılan bir kişiydi. Cesurca savunduğu fikirleri konusunda samimiydi. “Bizi birbirimizden ayırmak istiyorlar” haykırışında da, “İçiçe haldeyken nasıl bu hale geldik; bunu düşünmeliyiz” uyarında da samimiydi. Bilgi birikimi ve savunduğu fikirler konusundaki samimiyeti nedeniyle Alpaslan Türkeş’in de yakın dostu olan Dabağyan, Türkeş’in isteğiyle, partinin yayın organı olan Ortadoğu gazetesinin yazı ailesine katılmıştı. Cumhuriyetçi Köycü Millet Partisinden (CKMP) Milli Hareket Partisi’ne (MHP) milliyetçi kanat içinde uzun yıllar görev yapan Dabağyan, 1969 genel seçimlerinde Dündar Taşer ile birlikte, partinin İstanbul milletvekili adayı olmuştu.

“Ermeni soykırımı” konusunda görüş ve düşünceleri netti: “Soykırım olsa, ben burada olmazdım.” Yazılarında ve konuşmalarında soykırımın emperyalist güçlerin iddiaları olduğunu savur, “Biz bu vata için ciğeri yananlardanız. Böyle bir soykırımın Türk topraklarında yapıldığı iddiası varsa, sorun da Türkiye’de çözülmeli. Ermenistan bu olaya niye dahil ediliyor, anlamıyorum” derdi. 

 “BİZ SOYKIRIM DEMEDİK”

Levon Panos Debağyanın “Ermei soykırımı”nı tartıştığı “Şu Sözde Soykırım” başlıklı yazısında (Önce VATAN:15.11.2015) şöyle diyor:

“Biz Ermeniler bu dehşet verici vak’aya “Soykırım” tabiri kullanmış değiliz. Biz, (Metz Yeğerini) yani, “Büyük Felâket” deriz. “Soykırımı” tabiri kim veya kimlerin uydurmasıdır bilemem ama, hemen her “24 Nisan”da, ABD Başkanları için: (Soykırımı tabirini kullanmadı) diyerek, Türkiye’yi sevindirmeye kalkışanlar, ne yaman bir yanılgı içinde olduklarını bir türlü bilememektedirler. Demem odur ki, bazıları Devlet ve Milletimizi diğer bir çok mesele gibi bu konuda da yanlışa sürüklemeye çalışmaktadır!... 

Her zaman söyledim. Yine söylüyorum; Bu uğursuz vak’a ne Ermenistan’ı ve ne de bir başka üçüncü ülkeyi ilgilendirmektedir. Bu Türkiye-Ermenileri ile sadece Türkiye Türklerini alakadar eden bir konudur. Zira vak’a, Osmanlı İmparatorluğu hudutları dahilinde zuhur etmiş pek talihsiz bir siyasi icraatın ürünüdür ki, hâlâ çilesi çekilmektedir... 

Osmanlı Devleti’nin son döneminde Hükûmet icra eden İttihat ve Terakki Fırkası tarafından icra edilen bu hazin trajedinin meydana getirdiği içler acısı vak’a, nice masum Türkiye Ermenisinin maddi, manevi kayıplara uğramasına başlıca sebep olmuş ve böylece bu kanlı vak’anın trajik hikâyesi, zaman içinde muhtelif siyasi merhalelerden geçerek, “Sözde Soykırımı” yakıştırmasıyla günümüze kadar varlığını sürdürebilmiştir!... 

Ben, hangi taraf haklıdır, hangi taraf suçlu olmaya daha müsaittir? gibi demagojilere girecek değilim. Zira, olsun Türkiye ve olsun Ermenistan böylesi bir ortam içinde zaten bocalayıp durmaktadırlar. Benim asıl üzerinde durmak istediğim; Türkiye’nin bu meseleye Ermenistan’ı muhatap almaya kalkışma yanlışıdır!... Vak’a Türkiye’de zuhur etmiş olduğuna göre, Türk tarafının kendi vatandaşları olan Ermenilere bu konuyu sormamakta, müşterek bir masaya oturarak her iki tarafı memnun kılacak bir anlaşmanın teminine gitmemiş olmasıdır!... 

Anadolu Selçuklu Devleti’nden Osmanlı’ya, iç içe bir hayat yaşamış ve bu beraberliği Osmanlı’da da devam ettirmiş ve bu beraberliği; Kuvay-ı Milliye’den İstiklal Harbine ve Cumhuriyet Devletimize kadar devam ettirilebilmiş olmasına rağmen, nasıl olmuştur da, son yıllarda Türk Millet ve Devleti’nin baş düşmanı(!) gözüyle değerlendirilmeye başlanmışsa? Özür dilerim benim bir türlü aklım almamıştır?!.. Günümüz Ermenistan’ı hemen hiçbir tabii kaynağı olmayan adeta taş üzerine yerleştirilmiş bir toprak parçası, Azerbaycan ile savaş durumu zuhur etmeden (6 buçuk milyon nüfusu olan) Ermenistan, günümüzde (Bir buçuk milyonu) geçmeyen bir nüfusla yetinmek zorunda. Halkının çoğunluğu yurt haricinde olup, zar, zor hayatını kazanmaya çalışmakta, gurbette kazandıklarını memleketine göndererek ailelerini ayakta tutabilme gayreti içindedirler ki, bunların takriben (bir milyonu) Türkiye’de bulunmakta, Devletimizin müsaadesiyle ekmek parasını çıkartmaya çalışmaktadır. 

Bütün bunları, daha doğrusu alenen bilinenleri niçin yazıyorsun diyecek olanlara, gayet ciddi bir mesaj verebilmek için yazıyorum ve “Sözde Soykırımı” deyimleri devam ettiği sürece de yazmaya devam edeceğim. Ve bu mecburiyeti iki sebep yüzünden hissediyorum: 

1: “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı konumundaki Ermeni’lerin hiç mi hiç ciddiye alınmaması.” 

2: “Türk Ermeni’si ile iç içe yaşayıp sosyal hayatı paylaştıkları halde, hâlâ onların “dış kökenli” olduklarına inanmaları!..”

“BİLİNMEYEN II. ABDÜLHAMİT HAN”I MUTLAKA OKUYUN

Dabağyan, sevildiği oranda sayılan bir kişiydi. Sevilirdi, çünkü tam bir İstanbul beyefendisiydi. Sayılırdı, çünkü, bilgi ve birikmiyle, karşısındakini saygılı olmaya mecbur bırakırdı. 

II. Abdülhamit’i çeşitli kaynaklardan okumuşsunuzdur. II. Abdülhamit’i Levon Panos Dabağyan’dan okumamışsanız, o konudaki bilgi birikiminiz eksik kalmış demektir. Kitabını bulamazsanız, gazetemizde yayınlanan “BİLİNMEYEN II. ABDÜLHAMİT HAN” yazı dizisini mutlaka okuyun. Bu yazı dizisinde bir başka Abdülhamit Han çıkacak karşınıza.. Levon Dabağyan’ı daha iyi anlayacak, daha çok seveceksiniz. 

Levon Panos Dabağyan'ın, Yeni İstanbul, Babıali'de Sabah, Bugün, Hakikat, Yeşil Belde, Tercüman ve Önce VATAN gazetelerinde makale ve tefrikaları yayınlanmıştır. Dabağyan'ın 12 Eylül öncesinde Hergün gazetesinde ve Türk Edebiyatı gibi kültür ve sanat dergilerde de yazıları yayınlanmıştı. 

“Biz bu vata için ciğeri yananlardanız” derken samimiydi. Yıllar boyu cömertçe paylaştığı bilgi ve birikimleriyle üzerimizde hakkı vardır; hakkını helal et Levon Ağabey.  

Levon Ağabeyim’ize Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve Önce VATAN yazı ailesine başsağlığı diliyorum.