Henüz 2017 yılına yeni girmiştik! Yeni yıl, yeni umutlar diyorduk! Bundan sonra terör belasını görmeyelim diyorduk! Maalesef henüz ilk saatlerinde terör peydahlandı.
İstanbul’da silahlı saldırı oldu, 39 kişi hayatını kaybetti. Çok fazla yaralı var.
Halbuki bugün 2017 yılına dair iyiniyet temennilerini yazmak istiyordum ama terörle başladık.
“2017 kötü geldi” diyenler var, o da yanlış. 2017’nin suçu ne? Suç insan’da… Bir tek “zaman” kavramına suçu atmamıştık, onu da yapmayalım artık… 
Suç, terörü engelleyemeyen, durduramayan bizlerde… Kendimizde suç bulup, buna uygun davranışlar sergilemediğimiz sürece de terörü bitiremeyiz.
İki satır okuyoruz, sonra da o konunun en derin insanıymışız gibi yaşıyoruz. Ha bir de lakırdı yapıyoruz. “Bu konu hakkında koca bir ansiklopedi neden yazılmış ki, bak iki satırda çözdüm.” diyoruz. 
Konuların derinliğine, özüne inemediğimizden yüzeysel geçiştiriyoruz. Acılar da, durmaksızın gözümüzün önünden geçişiyor. Biri bitmeden, diğeri başlıyor.
Yüzeysellik, sorunlarımızı çözmüyor işte... Derinlik çözer ama kahvede kâğıt, tavla oynamak, taş dizmek daha zevkli… Okumaya, öğrenmeye gerek yok… Arada TV haberlerine kulak kabarttın mı yeter…
Maalesef bu durum sürdürülebilir değil. Teröre şehitler verdiğimiz sürece herhangi bir başka konuyu da düzlüğe çıkarmamız mümkün değil.
Hele hele ekonomiyi… 
Ekonomi öncelikle güven ister. Güven de istikrar ister. Gelirin tabana yayılmasını ister. Çarkların tekrar tekrar dönmesini ister. 
Bunlar olmazsa talep olmaz, üretim düşer. Tekrar talebi artırmamız için, güven sağlamamız gerek. Sonrasında yurtdışı gelirlerimizi artırmalı, ihracata, turizme yönelmeliyiz. Yüksek miktardaki dış borcumuzu azaltmanın tek yolu bu…
Ortaköy’deki saldıra da hayatını kaybeden, Lübnan’lı Rita Şami’nin gelmeden önce sosyal medyada “İstanbul’da ölebilirim, en kötü senaryo ile bir patlamada ölüp annemin yanına giderim” paylaşımı ülkemize dünyanın bakışını, güven vermediğimizi anlatıyor. Ve maalesef haklı çıktı…
Hazinemiz de, yurtdışında turizm reklamları için milyonlar harcıyor… Ama olmuyor, olmazda... Öncelikle doğru bir siyasi yönetimle, tekrar güvenli topraklar haline gelmeliyiz. Halkın birbirine provokatör demeğe başladığı, milletin bölünme emareleri gösterdiği bir ülkeye dönüştürülüyoruz. 
Bu yaşananlar mevcut dış borç ile birleşince ekonomiye çözüm üretilemiyor.
2017’de yeni tesis, yatırım yapmayalım… Boşta olan çok fazla tesis makinelerimiz var. Öncelikle onları işler hale getirelim. Tam kapasite çalışmaya başlayınca, yeni yatırımları gündemimize alırız. 
Kullanılmayan bunca tesis varken “yeni yatırım yapmak” demek, israf demek… Çünkü mevcut makinelerin çalışmadığı bir piyasada, o da çalışamayacak, atıl kalacak, “dönen sermayemiz” atıllaşacak, “duran sermaye” olacak…
2016 yılında birçok şirket kapanmıştı. Sermayelerini üretimden çektiler. Makinelerini elden çıkardılar ya da atıl bıraktılar.
Aradan bir yıl geçti. Ne oldu, piyasalar düzeldi mi? Hayır… 
Çünkü beklemekle piyasa düzelmez…
2017 yılında sermayelerini faize, ranta yatıranların bir an önce üretime girmesi lazım. Bu da “Eski tas, eski hamam” yöntemiyle olmaz. Aynı şeyleri yaparsak, farklı sonuca ulaşamayız. Talep edilen ürünlere yönelmeli, yeni, farklı  ürünler üretmeliyiz.
Herhangi bir mal; mal olduğu için değer kazanmaz… Onu kullanacak olanın verdiği “önem” kadar değer kazanır. Bunun için de sadece mal üretmek işe yaramaz. Kullanıcıların önem vereceği mal üretmek zorundayız.
Şunu tekrar hatırlayalım!.. Döviz kuru durup dururken yükselmedi. Kim ne derse desin ekonomimizin sıkıntıları var. Ve Türk lirası değer kaybetti, kaybediyor.
Ekonomimizin zayıf olduğunu kabul etmezsek, çözüm de bulamayız. Kabul ettiğimiz takdirde çözüme yakınız. Kısa sürede de ileri adım atarız.
Bunun için “tevazu” denilen kutsal melekeye ihtiyaç var. Bu ekonomik gerilemenin farkında olduğumuzu söyleyebilmeliyiz. Bir şekilde düştüğümüzde utanmamayı, yükseldiğimizde övünmemeyi bilebilirsek, hakikat de yanımızda olur. 
En önemlisi de haddimizi bilmek. 
Genelde olan şudur: İnsan çalışır çabalar, para kazanır, kıymetli mallar elde eder. Ve kıymetli mallar nispetinde insanın da kıymeti azalır. O mallar sayesinde kendisinin kıymetli olduğuna inanır. Çünkü etrafındaki insanlar mal gücüne hürmet gösterir. 
Ve mallara öyle bir sarılır ki, gözü ne evlat görür, ne aile, ne bir dost…
Tevazu gösterebilmek önemlidir.
Ya devleti yönetenler aynı hastalığa kapılırsa, etrafta ne ekonomi kalır, ne vatan, ne millet… 
Çünkü; maddi değer, manevi değerden geçer… Tevazu içinde kalıp, manevi değerini yüksek tutanların ekonomik zenginlikte peşini bırakmaz... Çünkü o kişi israf bilmez, çalışma ibadetini aksatmaz.
Dünya nimetleri; maneviyatı güçlü olanların, başka insanlara hoşgörü ile bakabilenlerin, yardım edenlerin emrine verilmişken... Manevi güzelliklere, dünya malı gücüyle sahip olmaya kalkanlar; düzeni bozar, yokluğu getirir.