Karagöz nereden geldi? Kimi Batılı araştırmacılara göre Karagöz oyunu Bizans aracılığıyla Yunan ve Roma mimuslarına dayanmaktadır. Bu durumun tesiriyle Zennelerin (oyundaki kadınların) dişil kökenleri Cazular (cadılar) oyuna konu, isim olmuşlardır. Doğaüstü güçleriyle; sihirle Karagöz’ü Eşek Karagöz’e dönüştürmüşlerdir. Oyunlardaki gazeller çoğunlukla Yegâh makamındadır. Zengin bir ışık orkestrası yönetiminde hayal ağacının parlak kâğıtları ne güzel de görünür. Doğmaca (emprovize) yapılı zengin oyun çeşitleri günümüze değin gelmiştir. Fakat aynı görünüşte yeni karakter ve oyunlara gebedir, ihtiyaç vardır. Mesela Hacivat çağımızda ve 2005’ten sonra yaşasaydı yeşil şapkasını metroda yere açıp gösterileriyle (Karagöz’le beraber) çil çil papel (argo’da para) toplayamaz mıydı, ha ne dersiniz?
İlkin 16. yüzyılda Yavuz Sultan Selim tarafından İstanbul’a getirildiği yönündedir. Sultan Selim, Mısır’a yaptığı sefer sırasında bu oyunu Cizre’de seyretmiş ve çok beğenmiştir. Gölge oyununun Karagöz adıyla anılması ise ancak 17. yüzyılda olmuştur.
Evliya Çelebi ise, Karagöz’ün hikayesini kısaca şöyle anlatır. 13. yüzyılda Selçuklu sarayında görev yapan Efelioğlu Hacı Eyvad (Hacivat), Mekke’den Bursa’ya gelip giden tanınmış bir kişiydi. Edirne dolaylarında doğmuş olan Sofyozlu Karagöz Bali Çelebi ise, İstanbul tekfuru Konstantin’in seyisliğini yapmaktaydı. Tekfur Konstantin, kurnaz ve söz ustası Karagöz Bali Çelebi’yi yılda bir kez Selçuklu hükümdarı Alaedin’e göndermiş, Hacı Eyvad Çelebi ile Karagöz Bali Çelebi bir araya geldiklerinde, birbiriyle şakalaşır ve çevredekileri gülüp eğlendirirlermiş. Bir zaman sonra Hacivat Çelebi Mekke’ye giderken öldürülmüş. O zamanın gölge oyunu ustaları, çok sevdikleri Hacivat ile Karagöz’ün anısını yaşatmak için, onların şakalaşmalarını perdeye taşımışlar.
Halk arasında yaygın bir başka efsane daha var. Bu efsaneye göre, Karagöz bir demirci ustasıdır. Bursa’da bir caminin inşaatında ustabaşı olan Haci İvaz (Hacivat) ile Karagöz arasında bir süre sonra eğlenceli söyleşmeler başlar. İşçiler işlerini bırakıp onları izler. İşler aksayınca, padişah Karagöz’ün ölüm fermanını çıkartır. Bu olaydan korkan Hacivat, Hacca gitmek için yola çıkar ama yolda eşkıyalar tarafından öldürülür. Diğer roller ise, sandıktan sorumlu olan yardımcıya “sandıktar”; oyunda geçen şarkı ve türküleri okuyan kişiye “yardak”; oyun sırasında def çalan kişiye “dayrezen” adı verilir. Bu sanatın günümüzdeki temsilcilerinin sayısı o kadar az ki, isimleri hemen sayılabilir. Tacettin Diker, Orhan Kurt, Ünver Oral, Rauf Altıntak, Cengiz Özek ve Şinasi Çelikkol, akla ilk gelen Karagöz sanatçılarımız…
Gelin Ramazan Bayramında biraz Hacivat takılalım ve söyleyelim: “YÂR BANA BİR EĞLENCE!”
Hacivat: -Hukuk?
Karagöz: -Guguk!
Hacivat: -Servet-i fenni?
Karagöz: Servet efendi!
Hacivat:-İlm-i riyaziye
Karagöz: -Otur piyaz ye!
Hacivat: -Cebir!
Karagöz: -Bak işte ben cebre gelemem birader!

Köşe yazarının esinlendiği kaynaklar
1) Karagöz Kitabı, Hazırlayan: Sevengül Sönmez Kitabevi, 149, 2. Baskı, İstanbul, Ocak 2005.
2) Ebe Sobe, 45, Ekim 2005, Büyüteç Sayfası, Hanife Azaklı, sayfa 25-27.
3) Karagöz ile Hacivat, Maviçocuk Yayınları Edebiyat, Yayına Hazırlayan: Meryem Alper, Barış Matbaa-Mücellit, 1. Baskı, Mayıs 2010
4) Hacivatın Karısı (şiirler), Salâh Birsel, Seçilmiş Hikayeler Dergisi Kitapları, SHD Kitapları Şiir Özel Baskıları: 3, Ankara, 1955
5) Aylardan Ramazan, Günlerden Kitap, Mehmet Aycı, “Kitap okumak orucu bozar mı?”, Kitap Postası Dergisi, Sayı:7, Ekim 2005, sayfa 38.