Yine bir mevsim dönüşü. Yine aylardan Ekim! Yeşilin yerini turuncuya, sarıya, mora, kırmızıya, fuşyaya bıraktığı bol yağışlı, az güneşli günlerin habercisi. Bir yandan yaz sonrası rutine geçişin tatlı telaşesiyle koştur koştur geçen Eylül sonrası dinginlik, okulların, programların, takvimlerin yerli yerine oturmasının verdiği ferahlık, diğer yandan mevsim dönüşünün bağışıklık sistemimiz üzerinde yarattığı direnç ölçüm testleri, içimizi ısıtan bir fincan çay eşliğinde kimi zaman dost muhabbetleri, kimi zaman edebi eserlerin mekan ve zamanlarına yolculuk, hepsi de güz güzeli Ekim’in karakteristik özellikleri.

Sanırım ben en çok bu rutine geçiş sonrası dinginliği, kitap okumayı ve 6.5 yıl Dubai’de yaşamış olmanın ardından yağmuru ve toprak kokusunu seviyorum Ekim’e dair… İstanbul-Dubai-Seattle rotasının en anlamlı döngüsü tabiata, yeşile, yağmura, güze yeniden kavuşmak; memleketimle, İstanbul’umla bağdaştırıyorum bu yönünü. Evet mesafeler çok uzun, gece-gündüz ters ama organik ve doğal olan kısmı çok tanıdık, çok bilindik. Bir de bu coğrafya sizi üretken olmaya itiyor. Kendi işinizi kendiniz görüyorsunuz, sonra da keyfini ve sefasını siz sürüyorsunuz.

Teknoloji ve modernlik bir yandan, iş gücünün kıymeti ve geçerliliği diğer yandan sizi üretken olmaya teşvik ediyor. Ve enteresan bir biçimde insan doğasına bunun çok daha uygun olduğunu keşfedip ailecek kenetlenip ev-mutfak-bahçe işlerine girişiveriyorsunuz. Aslında hepsi en doğal fitness, en doğal mutluluk hormonu üreticisi ve huzur parfümü kokusu. Üstelik öyle güzel siniyor ki üzerinize, sizi öyle güzel sarıp sarmalıyor ki, kendinizi cennetin en nadide köşesinde hissediveriyorsunuz. Zaten hayatı yaşayış şeklimiz de duygularımızdan, algılayışımızdan, farkındalıklarımızdan ibaret değil mi? En kıymetli ve en güzel dostlarımızla geçirdiğimiz sihirli anların aurasal ölçümü yapılsa aynı renkler çıkmaz mı ortaya?

Çünkü aynı ruh durumundan geçiyorsunuzdur, aynı farkındalıkları benzer duygu geçişleriyle yaşıyorsunuzdur, ortak bir paydada çakışıyorsunuzdur, birleşiyorsunuzdur. Bu yazıyı satırlara dökerken binlerce kez şükrediyorum, telepatik güçlerle, yürek frekanslarıyla bağlı olduğum dostlarıma, sevenlerime, yakınlarıma. Kimisi yan odada, kimisi karşıki mahallede, kimisi aynı şehirde, kimisi iki şehir ötede, kimisi de birkaç kıta uzakta. Sanırım güz güzeli Ekim yazdırıyor bana bu satırları, üstelik henüz yüzünü göstermişken. Özlem duygularım depreşse de biliyorum, bir araya geldiğimizde hiç ara vermemişiz gibi hissedeceğiz, saatlerin nasıl geçtiğini anlamadan derin sohbetlere dalacağız, bunun için sarj oluyoruz ve yeni bilgilerle bezeniyoruz. Hepinize keyifli, bol kitaplı, bol muhabbetli, bol turunculu kırmızılı fuşyalı, bol bilgi akışlı, yeteneklerinizin ve üretme gücünüzün tetikleneceği, şahane bir Ekim diliyorum.

Sevgilerimle…