Günümüz medeniyeti menfî / yıkıcı esas ve temeller üzerine hareket ediyor! Fakat hemen belirtelim ki: Bizim muradımız / amacımız, medeniyetin iyilik ve güzellikleri ve insana menfaat ve yararı dokunan iyiliklerdir. Yoksa, medeniyetin günahları, kötülükleri değil ki; ahmaklar, o kötülükleri, o sefahetleri iyilik sanıp, taklit edip malımızı harap ettiler. Medeniyetin günahları, iyiliklerine galebe edip, kötülükleri iyiliklerine üstün gelmekle; insan, iki dünya savaşı ile iki dehşetli tokat yiyip, o günahkâr medeniyeti darmadağın edip, öyle bir kustu ki, yeryüzünü kanla bulaştırdı. İnşallah yarınlarda İslâmiyetin kuvveti ile, medeniyetin güzellikleri üstün gelecek, yeryüzünü pisliklerden temizleyecek, dünya barışını da sağlayacak.

X

    

Fakat ne yazık ki, günümüz medeniyeti beş yanlış temel üzerine kurulmuştur:

Dayanak noktası kuvvettir. Onun gereği ise, sağa sola saldırmaktır.

Varılmak istenen nokta menfaattir. Onun gereği ise, birbirine sıkıntı vermektir.

Hayatta düstur ve prensibi savaş ve kavgadır. O'nun gereği ise, çekişme ve kavgadır.

Kitleler arasındaki bağı, başkasını yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyettir. Yâni ırkçılık...Onun gereği / bizden istekleri ise böyle müthiş çarpışma ve vuruşmadır.

Cazibeli ve çekici hizmeti; boş ve geçici istekleri cesaretlendirmek, arzuları tatmin etmek, istek ve arzuları yerine getirmeyi kolaylaştırmaktır.

Heva ve isteğin gerekleri ise, insaniyeti meleklik derecesinden köpeklik seviyesine indirmektir. İnsanın ahlâk ve karakter bakımından bozulmasına sebep olmaktır.

Bu medenilerden çoğu, eğer içi dışına çevrilse kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir.

X

İşte, onun için şimdiki bu medeniyet; insanın yüzde seksenini zahmet, sıkıntı ve belâya atmış. Onunu hayalî saadete çıkarmış. Diğer onunu da, ikisi ortası bırakmış. Oysa, saadet ve mutluluk odur ki, bütüne ya da çoğunluğa saadet ola. Bu ise, azın azıdır ki, insanlara rahmet olan Kur'an, ancak umumun, hiç olmazsa çoğunluğun saadet ve mutluluğunu içine alan bir medeniyeti kabul eder.

Hem serbestçe işlenen boş isteklerin baskısıyla, zarurî olmayan ihtiyaçlar zarurî ihtiyaçlar yerine geçmiştir. Göçebelikte / kırsal hayatta bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir. Çalışma, masrafa kâfi gelmediğinden hileye, harama sevk etmekle, ahlâkın esasını şu noktadan bozmuştur. Belli grup ve kuruluşlara kazandırdığı servet ve haşmete bedel; fert, şahıs ve bireyi fakir ve ahlâksız etmiştir. Nitekim İlk çağların toplam vahşetini; bu medeniyet bir defada kustu.

     İslâm âleminin şu medeniyete karşı çekingen ve soğuk davranması, kabulde zorlanması dikkat edilmesi gereken bir husustur. Çünkü ona ihtiyaç duymamak ve ondan bağımsız oluş gibi özellikleriyle, seçkin ve üstün olan İslâmdaki İlâhî hidayet ve yol; Roma felsefesinin dehasıyla aşılanmaz, uyuşmaz ve kaynaşmaz. Onun tarafından yutulmaz, ona tâbi olmaz.

     Bir asıldan ikiz olarak çıkan eski Roma ve Yunan iki dehası; su ve yağ gibi, asırlarca, medeniyet ve Hristiyanlığın kaynaşmasına çalıştığı hâlde, yine istiklâllerini muhafaza, âdeta tenasuhla o iki ruh şimdi de başka şekillerde yaşıyorlar. Onlar ikiz ve birleşme sebepleri varken birbiriyle uyuşma içine girmedikleri hâlde, İslâmın ruhu olan hidayet nuru, o karanlık pis medeniyetin esası olan Roma dehasıyla hiçbir vakit birleşemez ve onun tarafından yutulamaz.

X

   

  Zaten Avrupa ikidir. Birisi: İsevîlik denen gerçek ve doğru dininden aldığı feyizle yani manevî gıda ile insanlığın toplum hayatına faydalı sanatları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden ilim ve fenleri takip eden bu birinci Avrupa...

     Diğeri: Felsefe-i tabiiyenin yani Allahın kanunu ve sanatı olan tabiatı yaratıcı güç kabul eden felsefenin zulmet ve karanlığı ile, medeniyetin kötülüklerini iyilikve güzellikler zannederek insanları günah işlemeğe, sapık fikir ve yanlış yollara sevkeden bozulmuş ikinci Avrupa...