“Yeniden doğmak için ölmek gerek bir defa,,

Güneşten ışık çıkınca hiç güneş eksilir mi? Her karanlığın bir yanı aydınlığa açılmıyor mu? Açılıyor elbette, açılıyor. Ve yıldız tutulan güneşten güç almaya devam ediyor. Evren rahatladıkça omzum dökülen yıldız tozları, yüklerle yer değiştiriyor. İşte mucize...
Pes etmek, neye ve niye? Hayat değil midir ki, bizi pes etmeye zorlayan; ardından pis pis sırıtarak mücadele etmemizi söyleyen.
İki yüzlü olan kim?
Ve o hayatın içine sızan bizler hangi yüzümüzle selamlıyoruz aynaya?
Peki, söyle bana, şimdi kim daha adil? Kim daha gerçek?
Aynaların diline mi inanmalı, hayatın düzenbazlığına mı?

Bak şimdide yağmur yağmaya başladı. Güneş kapadı kendisini. Tıpkı bakir bir yürek gibi. Çorak, yalnız ve suskun. Ama o yağmur çorak topraklara bereket yağdırırken ve yeniden filizlenirken sevgi tomurcukları, hiç güneşe kızmak olur mu?

Kirlenmek mi daha kolay, 
direnmek mi? 
Asi bedenine kelepçe takan bu şey de ne? 
Karanlığın içinden söyle, 
aydınlığa çıkmak hayal mi? 
Hayal ise; 
sen benim hayalimin en güzel kısmısın. 
Temiz, pak. 
Sütten çıkmış, ak...                                                                                                                         

Herkes birbirinden sorumludur. Bunu içimizde hissettiğimiz an Dünya güzelleşecek. Eminim.

 “Bir yıldız ışımaktan yorulmuştu, varmak için sabaha. Uyu dedim yıldıza. Gün elbet doğar, seni de alır koynuna,,

Yeniden doğmak için ölmek gerek bir defa. Zamanla öldürenlerin ellerindeki bıçaklar sevda tohumuna dönüşür. Ama sen eski sen değilsindir artık. Filizlenirsin. Güneşi seçersin. Ayın karanlık yüzüne sırtın dönüktür artık. Uyanma vakti ey uyku güzeli! 

Ard-arda kaç zemheri, 
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu 
Dışarda gürül gürül akan bir dünya... 
Bir ben uyumadım, 
Kaç leylim bahar, 
Hasretinden prangalar eskittim.” Der Şair, ne de güzel söylemiş. 
Bak karlar çoktan eridi. Yıldızlar şavkımaktan yoruldu. Ay şekilden şekle girdi, sensiz. Nöbette bekleyen güneşe devretti koskoca dünyayı. Gün seninle şavkıyınca sarılaşıyor. Sarı sıcak adın damarlarımda gezinirken, hayat buluyor yüreğim. Koskocaman, çorak bir ova gibiyim, sensiz. Bağırmak, haykırmak istiyorum çoğu kez. Sonra diyorum ki; nafile. Gözlerimi kapıyorum. Oradasın işte. Aynı yerde. Hiç gitmediğin, başka bir yer bilmediğin canım gönlümde. Bağdaş kurmuşsun. Kalkmaya niyetin yok. Kahve? Diyorum. Ben yapayım diyorsun. İşaret parmağımla susturuyorum, usulca. Olmaz manasında kafa sallıyorum. 
“Kalkma lütfen” diyorum. Kalkma! Gitme! 
“Niye gideyim ki diyorsun?” 
“ Bilmem “diyorum. “Bilmiyorum. Ama kalkarsan gönlümün tahtı boş kalır. Tekrar oturmazsın. Gidersin” deyip, yüzümü çeviriyorum. Çevirdiğim yöne atılıyorsun. Elinin tersiyle siliyorsun yüzümdeki yaşları. Yanağını dudağıma yaklaştırıp, sevimli bir kız çocuğu edasıyla, öpmemi istiyorsun. Seni öpmeye doyamadığımı bildiğin için yapıyorsun, Biliyorum. Olsun… Öpmeye başladığımda duramayacağımı da biliyorsun pekâlâ. İncitmekten ve de incinmekten korktuğum için yüzümü tekrar çeviriyorum. İhtiraslı bir oyunun içine düştüğümü fark ediyorum. Bozmuyorum oyunu. Belli ki keyif alıyor diyorum. Bilirsin senin mutsuzluğunun sebebi olmayı asla istemem. Hoş senin mutsuz olmanı da istemem. İncinen yüreğimin nasırlarına aldırmadan seninle oynamaya devam ediyorum. Gülüşü… Diyorum. Ben buna ne kadar vesile olabilirsem o kadar iyi. Seni mutlu etmek adına verdiğim onca emeğin güzel sonuçları bunlar diyorum. Yüreğim koskocama oluyor. Az önce bahsettiğim o çorak toprak senin elinde cenneti buluyor. Koskocaman bir şelale içimize akıyor. Cennetteyim demek diyorum. Elini bana uzatıyorsun. Melek gibisin. Benim meleğim. Tutmak istedikçe uzaklaşıyorsun. Dokunmama ramak kala şelalenin altına gizleniyorsun. Gel diye işaret ediyorsun, tüm sevimliliğinle. Tüylerim ürperiyor bir an. Şelalenin serinliği mi beni ürperten diye soruyorum kendime. Cevap gelmiyor. Seni kaybetme korkusu mu sardı acaba diyorum. İçim daha bir soğuyor. Ellerin şelalenin ardından belli belirsiz gözüküyor. Kahkahaların kulaklarımda çınlıyor. Onu üzemem.

Uçurtmalar kirlenmez.// Melda Zirek.