Bölge ülkeleri olarak, ABD’nin uygulamaya koyduğu bu oyunları ve tuzakları dikkate alarak adım atmak zorunda olduğumuzun bilincinde olmalıyız. İran’a yönelik uygulanan yaptırımlar paketi, ekonomik enstrümanların kullanıldığı bir savaştır. “Yaptırım” söylemi, bu savaşın kamuflaj örtüsüdür. 

Çünkü ABD’nin hedefi, İsrail için büyük tehdit olarak gördüğü İran’ı etnik ve mezhepsel temelde parçalamaktır. İlk etapta bir rejim değişikliği hedeflenmiş olsa da, ABD’nin son hedefi İran’ı haritadan silmektir. Bu konuda yapılacak operasyonlar sürecinde Türkiye çok dikkatli olmak zorundadır.  

ABD başkanı Trump’ın Twitter’dan paylaştığı afişlerde, “YAPTIRIMLAR GELİYOR, 5 KASIM” yazıyor. 

ABD’nin İran’a yaptırım uygulayacağı biliniyordu; sürpriz değil. Trump’ın göreve başladığı yaptığı ilk icraatlardan biri de, 2015’te, Obama döneminde İran’la imzalanan nükleer anlaşmayı tek taraflı olarak bozmasıydı. BM ilgili birimlerinin “İran anlaşma koşullarına uydu” raporlarına rağmen, “kuzuyu yemeği kafasına koymuş kurt” örneğinde olduğu gibi, “suyu bulandırdı” gerekçesiyle İran’ı düşmanlar listesine ekleyiverdi. 

Trump, bu kararının devamı olarak, dünyanın üçüncü büyük petrol ve doğalgaz ihracatçısı konumunda olan İran’ı ekonomik ablukaya almayı hedefleyen ilk yaptırım paketini 7 Ağustos’ta uygulamaya koymuştu. Bu yaptırım paketi çelik, alüminyum ticareti ile otomotiv sektörünü hedefliyordu. 5 Kasım’da başlayan ikinci yaptırım paketi, İran’ın en büyük gelir kaynağı olan petrol ticaretine kısıtlama getiriyor. Trump, Twetter’dan yayınladığı poster-mesajında, “İran’dan petrol alanı yakarım!” diyor. 

AB ülkeleri ve İran petrol ve doğalgazına bağımlı olan ülkeler ABD’in bu kararına tepkili, ama hiçbir ülke Trump’ın “düşmanlar” listesine girerek yaptırım cezası almamak için tepkisini açıkça dile getiremiyor. İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Mogherini’yi telefonla arayarak ABD yaptırımlarına karşı destek çağrısında bulundu. AB yönetiminin İran’dan petrol alan şirketlerini korumak amacıyla geliştirdiği “Özel Maksatlı Araç” mekanizmasının yaptırımları aşmada ne kadar etkili olacağı bilinmiyor. 

ABD YAPTIRIM KARARIYLA NEYİ HEDEFLİYOR?

Günlerdir küresel medyanın ana gündem maddesi, “ABD, İran’a yönelik bu yaptırım kararıyla neyi hedefliyor?” Daha açık soralım, bu bir yaptırım kararı mıdır, İran’ı ABD yörüngesine oturtmayı hedefleyen bir savaş ilanı mıdır?

ABD’nin, Ortadoğu siyasi haritasını yeniden şekillendirmek üzere, koltuğunun altında Büyük Ortadoğu Projesi’yle (BOP) Batılı ortaklarıyla birlikte, bölgemize çöktüğü I. Körfez Savaşı’ndan (1992) bu yana, hedef tahtasına koyduğu iki ülkeden biri Türkiye diğeri de İran’da. 15 Temmuz darbe girişimiyle taçlanan Türkiye-ABD ilişkilerinin geldiği nokta ortada.. ABD, bölgedeki 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi amaçlayan BOP haritasının sınırlarını giderek genişletiyor; önce Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’ne (GBOP) dönüşen BOP’un sınırları, bir imparatorluk özlemini çağrıştıracak şekilde giderek genişliyor. 

ABD’nin Ortadoğu, Arap dünyası ve Afrika enerji kaynaklarını Suudi Arabistan petrol devi ARAMCO’nun çatısı altında toplayarak kontrolü altına almaya çalıştığını biliyoruz. Bu hedefine Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkeleriyle elele vererek yürümek istediği de bir sır değil. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Selman bin Zaid’in bu hedeflere ulaşmak için özellikle seçilip desteklendiklerini de biliyoruz. ARAMCO’nun bütünüyle ABD’nin yani Pentagon’un kontrolüne geçmesine pek sıcak bakmayan Veliaht Prens Selman’ın Kaşıkçı cinayeti ile köşeye sıkıştırıldığını, yıllardır Londra’da yaşayan amcasının MI6’in özel uçağı ile Riyad’a getirildiğinden haberdarız. Hepsinden önemlisi, BAE parasıyla Blacwater’ın oluşturduğu Arap Birliği Ordusu askerlerinin ABD’nin Suriye’nin kuzey bölgesinde oluşturduğu askeri üslerde eğitildiği de artık gizlenemiyor ya da gizlenmiyor. 

Bütün bu gelişmeleri altalta koyduğumuzda, ABD’nin İran’a karşı başlattığı operasyon, Trump’ın twetter’dan yayınlağı afişlerde söz ettiği gibi bir yaptırım mıdır, yoksa, ekonomik enstrümanların kullanıldığı bir savaş mıdır? 

ABD BİR MEZHEP SAVAŞI MI HEDEFLİYOR?

ABD, Suriye krizinin başladığı 2011’den bu yana, İran’ın, Rusya ile birlikte Esad’a destek vermesinden ve Suriye’deki kazanımlarından rahatsızdı. Irak ve Suriye’den Lübnan’a uzanan Şii Kuşağı’nın İsrail’in güvenli açısından büyük tehdit oluşturduğunu savunuyordu. Şii Kuşağı’nın Yemen’de Tusilerle sergilediği dayanışma ile ele alındığında bir Şii Kıskacı oluşturduğu, bunun da yalnız İsrail için, bütün Sünni İslam ülkeleri için tehdit olduğunun altı çiziliyordu.  

ABD bölgede bir “İran tehdidi” oluşturarak bir taşla birkaç kuş vurmak istiyordu. İran’ın oluşturduğu Şii Kıskacı’nın hem İsrail hem de Sünni İslam ülkeleri için bir ortak tehdit oluşturduğunu savunarak, Sünni İslam ülkelerini İsrail’le dayanışmaya zorlayan ABD, aslında bir uzun soluklu bir mezhep çatışması için gerekli olan cepheler oluşturuyordu. 

ABD, “İran tehdidi”ni kullanarak, Sünni ülkeleri Suudi Arabistan önderliğinde bir “İslam Ordusu” kurmaya ikna ediyor, sonra da, Türkiye’yi dışında bırakmak için, bu ordunun adını “Arap Birliği Ordusu”na dönüştürüyordu. Askerleri Suriye’de, ABD’nin Fırat’ın doğusunda kurduğu askeri üslerde eğitilen bu orduyla kısa adı MESA olan ARAP NATOSU kurulacak. ABD, NATO ile giremediği alanlarda MESA’yı kullanmayı planlıyor. Sünni Arap ülkelerinin de, diğer bölge ülkelerinin de bu kurgunun, bu hazırlığın ve amacının farkında olması gerekir. 

ABD, ikinci bölümünü 5 Kasım’da başlattığı yaptırım paketiyle İran’a karşı bir ekonomik savaş başlatmıştır. Sünni İslam ülkelerini “Arap Birliği Ordusu” çatısı altında kontrolü altına almaya çalışan ABD, Kaşıkçı cinayetini kullanarak, Suudi Arabistan ile Türkiye’nin arasına aşılması çok zor setler örmeyi hedefliyor olabilir. Kaşıkçı’nın ortadan kaldırılmasından söz ederken çok dikkatli olmak gerekiyor.

TRUMP, “YA BENİMLESİN…” DERSE

Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı telefon konuşmasında, Türkiye’nin, altı ay boyunca İran’a uygulanan yaptırımların dışında tutulacağını söylemiş. Bu kış, İran’dan aldığımız doğalgaz ile ısıttığımız evlerimizde donmayacağız anlaşılıyor. Peki altı sonunda Trump, “Ya benimlesin ya da düşmanımsın” derse, ne yanıt vereceğiz?  

ABD, ikici dilimini uygulamaya koyduğu yaptırımlarla, İran’ı, etnik ve temelde bölmeyi hedefliyorsa, mutlaka Türkiye’nin kapısını çalacaktır. Çünkü, İran’ın güney bölgelerinde, sayıları tam olarak açıklanmasa da, 30-40 milyon Türk yaşıyor. ABD, Türkiye-İran dayanışmasını kırmadan bölgede kalıcı uygulamalar yapamayacağını biliyor. Pentagon, Türkiye- Suudi Arabistan ilişkilerinin yanı sıra, Türkiye-İran ilişkilerini dinamitlemek için gizi açık bir dizi operasyon yapacaktır. 

İngiltere’nin akıl hocası olduğu, Çin’in Yeni İpek Yolu Projesi hızla hayata geçirilirken ABD, Ortadoğu’da daha fazla oyalanmak istemiyor. Bölgeye ilişki hedeflerine ulaşabilmek için, düşmanlarından önce, anlaşmalara uymayan dost bildiklerini feda edebilir. 

Bölge ülkeleri olarak, ABD’nin uygulamaya koyduğu bu oyunları ve tuzakları dikkate alarak adım atmak zorunda olduğumuzun bilincinde olmalıyız. İran’a yönelik uygulanan yaptırımlar paketi, ekonomik enstrümanların kullanıldığı bir savaştır. “Yaptırım” söylemi, bu savaşın kamuflaj örtüsüdür. Çünkü ABD’nin hedefi, İsrail için büyük tehdit olarak gördüğü İran’ı etnik temelde parçalamaktır. İlk etapta bir rejim değişikliği hedeflenmiş olsa da, ABD’nin son hedefi İran’ı haritadan silmektir. Bu konuda yapılacak operasyonlar sürecinde Türkiye çok dikkatli olmak zorundadır.  

Bölgemizde, dünya barışını etkileyecek çok ciddi operasyonlar yapılıyor.