23 Nisan Çocuk Bayramı.. 

Çocuk Bayramı olarak 23 Nisan’ın dünyada bir benzeri yok.  Gazi Mustafa Kemal Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışıyla özdeşleştirdiği bu bayramı çocuklara armağan etmiş. Yıllardır büyük bir coşkuyla kutladığımız 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun. 

Çocuk demek, fidan demek; önünde uzun yıllar bulunan bir hayat yolcusu demek.  Toplum olarak bizim en büyük görevimiz, hayat yolunun başındaki bu saf, temiz ve sevimli varlıklara, karşılaşabileceği çeşitli sorunları aşabilmeleri için eğitip bilgilendirmek.. 

Cumhuriyet’in kurucu kadroları eğitimin önemini çokiyi biliyorlardı. Çok acı deneyimler yaşayarak, koskoca bir imparatorluğu kaybederek öğrenmişlerdi. Bir milletin en değerli varlığı, toplumu oluşturan bireyleriydi; o nedenle, bireylerin niceliği kadar nitelikleri de çok önemliydi. Kısa bir zaman diliminde büyük toplumsal başarılara imza atan Finlandiya’nın bu konudaki deneyimlerini anlatan “Beyaz Zambaklar Ülkesi”nde kitabı, Atatürk’ün yönlendirmesiyle, askeri okulllarda ders kitabı olarak okutuluyordu.

Nobel ödülü alan ilk Türk bilim adamı Aziz Sancar’ın ödülünü Atatürk’e armağan etmesi çok anlamlı bir mesajdır. 

Nobel ödülü alabilecek bilimadamları yetiştirebilen Cumhuriyet döneminin eğitim kalitesini koruyamadığımız gibi, sık sık yaptığımız değişikliklerle, eğitim kalitesinin giderek düşmesine neden olduk. 

Basın dünyamızda eğitim konusundaki yazılarıyla bir otorite olan Abbas Güçlü, liselere girişle ilgili tartışmalar nedeniyle kaleme aldığı yazısında şöyle diyordu: “Liselere girşle ilgili tartışmalar sona ermiyor. Görünen o ki, daha uzun süre devam edecek. Garip olan ise, MEB’nin bu yapıcı eleştirileri zerre kadar dikkate almaması.

İşte bu yüzden, neredeyse, üç beş yılda bir, ‘En iyisi bu’ dedikleri sistemlerini değiştirmek zorunda kalıyorlar.”

Melih Aşık da, “Eğitimde Kaos” başlıklı yazısında bir başka önemli gerçeği dile getiriyor: “Milli Eğitim Bakanlığı kendi yönetimindeki okulları nitelikli-niteliksiz diye ayırıyor. Kendi yönettiği okulların yüzde 90’nını ‘niteliksiz’ diye niteliyor. Sisteme ‘sınavlı-sınavsız’ gibi bir ad yakıştırılabilirdi. Buna bile lüzum görülmemiş.” 

‘Eğitimde bu çok olumsuz noktaya nasıl geldik?’ diye merak edenler için, Prof. Dr. İlber Altaylı Hocamızın, “ASIL MESELE NİTELİKLİ ÖĞRETMEN” (Hürriyet 22. 04. 2018) başlıklı yazısını paylaşmak istiyoruz:  

“BU hafta içinde bir demeç veren Türkiye Özel Okullar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Nurullah Dal, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2018 bütçe rakamlarını değerlendirmiş. Diyor ki: “Yeni okul açmak için ayrılan bütçe rakamları ikili eğitime son verilmesi kapsamında değerlendirilebilir. Böyle düşündüğümüzde yetersiz bile gelebilir. Sadece İstanbul’a ayrılan kaynaklar bile yetersiz. Ancak fiziki mekân sağlamanın yanında Türkiye’nin asıl halletmesi gereken mesele nitelikli öğretmen yetiştirmektir. Türkiye’deki okullar arasındaki nitelik farkı ancak kendini mesleğine gönülden adayan öğretmenler ile kapanabilir. Bunun için öğretmenliğin maddi-manevi statüsünü yükseltmemiz gerekiyor.”

AYŞE ABLA OKULU

Burada bir noktayı okuyuculara açıklamak gerek: Türkiye Maarifi çok uzun zamandır yelkenleri suya indirdiği için kürekçilere güvenen bir kaptan durumundadır. Özel okullar, öğrenci başına bakanlıktan bir tahsisat alıyor. Ne var ki bu tahsisat teknik eğitimde veya dar gelirli çevrelerde iş görmeye pek yeterli olmadığından eğitim harcamalarında miktarı pek düşünmeyen veya çaresizlikle kabul eden hali vakti yerinde olanların devam ettiği özel okullar pıtrak gibi artmış vaziyette. Hatta zincirleme şube açanların varlığı ortada. Bunun nereye gideceği önemli bir soru. Özel okul eğitimine karşı değiliz. Ama özel okul yeni bir yöntem geliştiren, realist eğitimci kadroların elinde çok yararlı olabilir. Batı’da örnekleri görülmüştür. Rusya İmparatorluğu’nda örnekleri görülmüştür. Bizde ise Meşrutiyet’ten sonra ortaya çıkmıştır. Sâtı el-Husrî’nin, bu Halepli mütefekkirin başlattığı ‘Yuva’ anaokulu kendisinden kırk yaş küçük kız kardeşi Neriman Hızır tarafından ‘Ayşe Abla Okulu’ adıyla Ankara’da açılmıştı. Yararı malumdur. Merhum büyükelçi Coşkun Kırca’nın babası Mehmed Ali Haşmet Kırca disiplini ve lisan öğretimiyle tanınan ‘Yeni Koleji’yle şöhretli özel okul kurmuştu. Osmanlı döneminden Hacı İbrahim Efendi’nin okulu olan Darüt-Talim’i sayabiliriz (ki bu okul ortaokul öğrencilerine hızla Arapça, Farsça öğretmesiyle tanınır, hızla tercüme yapanlardan biri de eski maliye bakanlarından Ali Fuad Efendi (Ağralı) idi.

Ne var ki bugünkü eğitim düzenimizdeki özel okulların Avrupa, Çarlık Rusyası, İran ve Osmanlı imparatorluklarındaki örneklere benzemesi zor görünüyor. Demeçteki ‘asıl meselenin öğretmenin niteliği olduğu’ ise malumu ilandır. Nitelikli öğretmen yetiştirme işini Mustafa Necati sistemini yıkarak yer ile yeksan ettik. Eğitim Enstitüleri 1970’lerdeki politikacı kurnazlığıyla ortadan kalktı. Herkes haklı olarak Köy Enstitüleri’nin kapanması üzerinde duruyor ama Eğitim Enstitüleri’nden bahseden yok. Cumhuriyet’in başlarındaki nitelikli teknik öğretmen yetiştirme süreci ise çoktan kesildi.

AZ AMA NİTELİKLİ 

Sayısız imam hatip okulları bu dal için lazım olan Arapça, Farsça ve Batı dilini verecek durumda değil. Onların yerine az sayıda nitelikli imam hatip okulu kurulsa zaten toplumdaki çatışma da azalırdı. Kimse nitelikli yetişen öğrenci ve öğretmenle uğraşmaz. Türkiye seçkin çocuklarının okutulacağı, seçkin öğretmenlerin öğreteceği okul düzenini gerçekleştirmek zorundadır. Osmanlı’nın sınai mekteplerini ise (ki kurucularının başında Midhat Paşa gelir) bir an evvel geliştirmek, yaymak durumundayız.”

Eğitimdeki sorunların geçmişi de, günümüzde yapılan hatalı uygulamalar da bilindiğine göre, bilinçli ve kararlı adımlarla çözüm üretmek mümkündür.   Unutmayalım ki, Türkiye Cumhuriyeti’ni günümüze taşıyan insanlarını, çok daha elverişsiz koşullar altında, bu millet yetiştirdi. 

23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mız kutlu olsun..