KAŞIKÇI, ABD-İNGİLİZ REKABETİNİN KURBANI MI?

Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu’nda kaybolması olayı ile El Kaide Lideri Usame bin Ladin’in gündemden silinmesi olayı arasında bir bağlantı kurulabilir mi? 

Prens Muhammed bin Nevaf bin Abdülaziz, Cemal Kaşıkçı’nın nerede olduğunu biliyor mu?

Cemal Kaşıkçı Arap dünyasını kontrolü altına almaya çalışan ABD ile İngiltere arasındaki mücadelenin kurbanı mı oldu?

Bu zorlu soruların doğru yanıtlarını bulabilmek o kadar kolay değil.

Anlaşılan o ki, “Cemal Kaşıkçı olayı” üzerindeki sır perdesini kaldırabilmek için, perde arkasındaki pazarlıkların son bulmasını beklemek gerekecek..

Kimileri Rahip Brunson’a vrilen cezayı içinde bulunduğumuz koşullar, özellikle ekonomik tablo açısından “yeterli” bulurken, olaya Ahmet Hakan penceresinden penceresinden bakanlar. “Mademki sonu böyle olacaktı, o zaman niye efelendik? (…) Turmp’a bu mutluluğu yaşatmayacaktık” diyorlar..

Diplomasi bir savaştır; elbette bir kazananı ve bir kaybedeni olacaktır. Fakat, kimin galip kimin mağlup olduğunu zamanın belirlediği savaşlar da vardır. 

Öyle görülüyor ki, Rahip Brunson konusu, en azından, ABD’de Kasım ayında yapılacak seçimlere kadar gündemimizde olacaktır.  Rahip Brunson “kurtarılması”, “Amerika’yı daha büyük yapma” söylemiyle başkanlık koltuğuna oturan Turmp açısından çok önemli. Gazete sayfalarına ve televizyona yansıyan ilk görüntülerden de anlaşıldığı gibi, Trup bu “zaferi”,  Evanjelik seçmenlerin oyunu alabilmek için tepe tepe kullanacaktır. 

Senato ve Kongre’de çoğunluğu ele geçirmek açısından, Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında kıyasıya bir savaş yaşanacaktır. Trump, kendisini başkanlık koltuğuna taşıyan Evanjelistlerin desteğini bu seçimlerde de alabilmek için, Rahip Brunson’u hep vitrinde tutacaktır. Bu nedenle, bir süre daha Rahip Brunson’la yaşamak zorundayız. Önce bu gerçeği bilelim.

CEMAL KAŞIKÇI “OLAYI”

Cemal Kaşıkçı “olayı” diyoruz; bir süre daha Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu’nda kaybolmasından söz ederken, “Cemal Kaşıkçı olayı” diye söz edeceğiz. Çünkü, Kaşıkçı “olayı”, diplomasi tarihinin en ilginç örnek olaylarından biri olarak kayda geçiyor. “Rehin alma mı, cinayet mi?” konusunda net birşey söyleyebilmek için, şimdilik,  elimizde yeterli somut delil yok. 

Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul Başkonsolosluğu’na girmesinin hemen ardından, Suudi Arabistan’dan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri bağlantılı olarak, iki esrarengiz uçağın İstanbul’a gelip gitmesinin ardından, Sudi Arabistan en üst düzey adli tıp mensuplarının İstanbul Başkonsolosluğu’nu ziyaretleri cinayet kuşkularını artıyor olsa da, Kaşıkçı “olayı” hakkında kesin yargı cümlesi kuramıyoruz.

Trump, cinayet kuşkularını değerlendirirken, “Böyle birşey varsa yaptırımlarımız can acıtıcı olur” gibi cümleler kuruyor, ama iş 110 milyarlık silah satışına gelince, “O başka, silah sektörünü cezalandıramayız” diyor. Yani iş paraya, ticarete dayanınca, insanların yaşama hakları rafa kalkıveriyor. 

KAŞIKÇI KULLANLIP HARCANDI MI?

Usame bin Ladin’le de yakın ilişikleri olan Cemal Kaşıkçı’nın, gazeteciliği, asıl uğraşına bir kamuflaj olarak kullandığı giderek netleşiyor. Suudi Arabistan vatandaşıydı, ama yönetime muhalifti. ABD’ye gönüllü olarak sürgün edildikten sonra, ABD ve İngiltere derin devletiyle yakın ilişkileri oldu. 

11 Eylül İkiz Kuleler “olayının” arka planını en ince ayrıntılarına adar bilen birisiydi. Suudi Arabistan’ın tarafından rehin alınması ABD’nin işine gelmez. Çünkü ABD, Arap ülkelerinin petrol paralarını Amerikan bankalarında tutabilmek için, İkiz Kuleler “olayını” bir koz olarak kullanıyordu. Herhangi bir Arap ülkesi petrolden kazandığı paraları ülke dışına transfer etmeye kalktığında, bir ABD vatandaşı efkarlanıyor, o ülkeyi İkiz Kuleler’in vurulmasından sorumlu tutarak yüklü bir tazminat davası açıveriyordu. 

ABD mahkemelerinin vatandaşı haklı bulmaları halinde, bütün Körfez ülkeleri, bugüne kadar kazandıkları petro-dolarları tazminat olarak geri verebilirlerdi. Körfez ülkelerinin tepelerinde sallanan “Demoles’in kılıcı” çok acımasızdı.

Nasıl ki, Baba Bush’un ortağı olnan Usame bin Ladin’in, televizyonlara yansıdığı gibi, hunharca öldürüldüğüne inanmak kolay değilse, Cemal Kaşıkçı’nın da Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda boğazlandığına inanmak kolay değil. Haddini bilmez bir Konsolosluk görevlisinin, bir cinayet işleme olasılığına şans tanımak, hiç de kolay değil. “Kaşıkçı olayı”nın arka planında, mesajlaşma da dahil, çok karmaşık uluslararası bir rekabetin izleri görülüyor. 

Cemal Kaşıkçı’nın ABD ve İngiliz derin devletiyle olan ilişkilerinin boyutunu bilen hiç kimse, onun, Suudi Arabistan İstanbul Başkosolosluğu’na, yalnızca evlenmesine engel olmadığını gösteren bir belge almak için gittiğine inanmıyor. Cemal Kaşıkı Türkiye içi de önemli bir isimdi.

21 EYLÜL WASHİGTON, 27 EYLÜL LONDRA VE 4 EKİM İSTANBUL

“Kaşıkçı olayı”nın üzerindeki sır perdesini aralamak için çalışanlar, onun 21 Eylül’de Suudi Arabistan Washington Büyükelçiliği’ni, 27 Eylül’de Londra Büyükelçiliği’ni ziyaret ettiğini görüntüleriyle birlikte saptamışlar. Cemal Kaşıkçı son olarak 4 Ekim günü Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’na giriyor ve bir daha kendisinden haber alınamıyor. 

“Kaşıkçı olayı”nın izini sürenler, Cemal Kaşıkçı’nın bu trafiğini,  Suudi Arabistan Londra Büyükelçisi Prens Muhammed bin Nevaf bin Abdülaziz’in yönettiğini savunuyorlar. Prens Muhammed bin Nevaf bin Abdülaziz Harvard ve George Town üniversitelerinde eğitim görmüş, Kaşıkçı’nın Amerika’daki eğitim masraflarını karşılamış, dünyayı ve küresel siyasetin perde arkasını çokiyi bilen güçlü bir isim.

 Prens Muhammed bin Nevaf bin Abdülaziz, ülkesinde,” Veliaht Prens Selman’la rekabet halinde, fakat onun yörüngesine girmeyecek bir kişi” olarak tanınıyor. 15 yıldır, aralıksız olarak, Suudi Arabistan’ın Londra Büyükelçisi olması bir program gereği. Arap dünyasını kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek isteyen ABD yönetimi, Prens Muhammed bin Nevaf bin Abdülaziz ve ona yakın isimlerin Suudi Arabistan’a yaklaşmalarını istemiyor. Suudi Arabistan ile ABD ve İngiltere arasındaki ince iletişimi, Prens Muhammed bin Nevaf bin Abdülaziz adına, Cemal Kaşıkçı sağlıyordu. 

YANITI ZOR SORULAR

Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu’nda kaybolması olayı ile El Kaide Lideri Usame bin Ladin’in gündemden silinmesi olayı arasında bir bağlantı kurulabilir mi? 

Prens Muhammed bin Nevaf bin Abdülaziz, Cemal Kaşıkçı’nın nerede olduğunu biliyor mu?

Cemal Kaşıkçı Arap dünyasını kontrolü altına almaya çalışan ABD ile İngiltere arasındaki mücadelenin kurbanı mı oldu?

Bu zorlu soruların doğru yanıtlarını bulabilmek o kadar kolay değil.

Bu büyük oyunun perde arkasındakiler, “Cemal Kaşıkçı olayı”nın ne kadarını bilmemizi istiyorlarsa o kadarını gösteriyorlar. Trump, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, cinayet olasılığına değinerek, “Öyle bir şey varsa, tepkimiz büyük olur” diyor, ama iş 110 milyar dolarlık silah satışına elince, “O başka bir konu, silah sektörümüzü cezalandıramayız” diyor.  

Anlaşılan o ki, “Cemal Kaşıkçı olayı” üzerindeki sır perdesini kaldırabilmek için, perde arkasındaki pazarlıkların son bulmasını beklemek gerekecek..

 15.10.2018