Bu yazımızda anlattıklarımız, Maliki'nin, daha doğrusu Irak ordusunun Musul'u neden tek kurşun atmadan IŞİD'a teslim ettiğine, fırsattan yararlanarak Kerkük'ü ele geçiren Barzani'nin bağımsızlık ilan edip etmeyeceğine ilişkin sorgulamalara da da açıklık getirmiş olacaktır.
Bu yazımızda anlattıklarımız, Başbakan Erdoğan'ın, "Musul ve Kerkük özerk olacak" açıklamasına ve IŞİD'ın ele geçirdiği bölgelerde hilafet etmesine  uzanan gelişmelerin perde arkasını da aydınlatmış olacaktır.
Bu yazımızda anlattıklarımız, ayrıca, Washington'a davet edilen Irak Başbakanı Maliki'nin başına, uluslararası diplomasi kurallarına aykırı olarak silah dayanmasının, Obama'nın devredışı kalmasının nedenleri konusunda da ipuçları vermiş olacaktır.    M. KEMAL SALLI

Kapitalist sistem ve tekelci sermaye, Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrasında tek kutuplu hale gelen dünyamızda, yerkürenin en önemli enerji kaynaklarına sahip Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasında meydana gelen sosyal dalgalanmalarla, Baas Partisi paralelinde sosyalist akımların yeniden güç kazanmasından ve enerji kaynaklarını sahiplenmesinden kaygılanıyordu. Kapitalist sistem ve tekelci sermaye, kendi çıkarlarını tehdit etmeyecek bir yeni dünya düzeni kurabilmek için, söz konusu coğrafyayı, "ekonmik ve finansal baskılardan askeri tehditlere kadar bütün çağdaş savaş enstrümanlarını kullanarak yaratacağı kaos ortamı, etnik ve mezhepsel çatışmalar üzerinden kontrol altında tutmak çabasındadır. Bölgemizdeki hemen bütün gelişmeleri, çatışmaları enerji savaşları olarak görüp değerlendirmek gerekir.

Ortadoğu son zamanlarda, gerçekleştirdiği operasyonlarla bölge haritasının değişmesine neden olan Irak-Şam İslam Devleti'yle (IŞİD) birlikte anılır olmuştur.

Söze bu şekilde girdiğinizde, "Peki kimdir bu IŞİD, arkasında kimler var, gücünü kimden alıyor ve hedefi nedir" gibi sorular beraberinde gelmektedir.

Kuruluşunu, arkasındaki destekçileri, kısa zamanda toplumda geniş bir taban bulmasının nedenlerini bir başka yazıya bırakarak, IŞİD'in hiçbir direnişle karşılaşmadan Irak'ın ikinci büyük şehri olan Musul'u ele geçirmesi bağlamında Musul ve Kerkük gerçeklerini anlatmaya çalışalım.

Burada anlatacaklarımız, Maliki'nin, daha doğrusu Irak ordusunun Musul'u neden tek kurşun atmadan IŞİD'a teslim ettiğine, fırsattan yararlanarak Kerkük'ü ele geçiren Barzani'nin bağımsızlık ilan edip etmeyeceğine ilişkin sorgulamalara da da açıklık getirmiş olacaktır.

Burada anlatacaklarımız, ayrıca, Başbakan Erdoğan'ın, "Musul ve Kerkük özerk olacak" açıklamasına ve IŞİD'ın ele geçirdiği bölgelerde hilafet etmesine  uzanan gelişmelerin perde arkasını da aydınlatmış olacaktır.

Burada anlatacaklarımız, Washington'a davet edilen Irak Başbakanı Maliki'nin başına, uluslararası diplomasi kurallarına aykırı olarak silah dayanmasının, Obama'nın devredışı kalmasının nedenleri konusunda da ipuçları vermiş olacaktır.

IŞİD'İN MUSUL'U ELE GEÇİRME OPERASYONU ANKARA'DAN MI YÖNETİLDİ?

Ortadoğu yerel kaynakları ile çok yakın ilişkileri olan Cristof Lehmann, NSNBC'de yayınladığı ve eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri'nin kardeşi Saad Hariri'nin (yabancımız değil, Türk Telekom'un sahibi) bir yakınını kaynak gösterdiği haberinde bütün dünyayı sarsacak bir bomba patlattı: "IŞİD'ın Musul'u işgaliyle başlayan operasyon, ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nden yönetilmiş! Operasyon kararı da 22-23 Kasım'da İstanbul'da yapılan Atlantik Konseyi Enerji Zirvesi'nde alınmış.. Cristof Lehmann'ın yazısı dünyanın çeşitli dergi ve gazeteleri tarafından da alıntı yapılarak yayınlandığına ve yalanmadığına göre, uçuk bir senaryoya benzese de anlattıkları gerçek olaylar.

Atlantik Konseyi ABD'nin çok önemli think-thank kuruluşlarından biri; ABD ile NATO'nun dışpolitikası konularında ciddiye alınan fikirler üretiyor, raporlar hazırlıyor.  Atlantik Konseyi Başkanı Frederick Kempe, İstanbul zirvesi öncesinde, Ortadoğu coğrafyasının çok kritik bir dönemden geçtiğini belirterek, “Mevcut dönemi bir dönüm noktası olarak görüyoruz, tıpkı 1918 ve 1945 gibi. Türkiye, bölgede bir istikrar yaratıcı olarak her açıdan merkez bir ülke. ABD ve Türkiye ne kadar birlik içinde çalışırsa, o kadar etkili olacaklardır" demişti. Bizim medyamız da Kempe'nin bu açıklamasını, "Ortadoğu'da enerji denklemi yeniden kuruluyor, Türkiye yeniden merkez ülke oluyor" şeklinde yorumlamıştı.

Yeri gelmişken notumuzu düşelim; "Maliki ve Irak ordusu Musul'u neden tek kurşun sıkmadan IŞİD'a teslim etti?" sorusuna, "ABD'nin Irak'ı işgali sırasında Bağdat'ın anahtarları nasıl tek kurşun atılmadan teslim edildiyse, Musul da aynı şekilde teslim edildi" şeklinde yanıt verdiğimizde pek inandırıcı bulunmamıştı.  "İlgisi yok, farklı olaylar" şeklinde tepki görmüştük.

IRAK'IN İŞGALİNDE BAĞDAT'IN ANAHTARLARINI TEK KURŞUN ATMADAN TESLİM EDENLE, MUSUL'UN ANAHTARLARINI IŞİD'A TESLİM EDENİN AYNI GENERAL OLMASI DÜŞÜNDÜRÜCÜ DEĞİL MİDİR?

Musul'un IŞİD tarafından ele geçirilişinin ayrıntıları artık bilinmektedir. Musul Irak'ın ikinci büyük kentidir; stratejik konumu, petrol varlığı nedeniyle Ortadoğu'nun çuk önemli merkezlerinden biridir. Arkasında organize bir destek olmadan, toplam 10-15 militanı bulunan IŞİD'ın 2 milyon nüfuslu Musul gibi bir kenti hiçbir dirençle karşılaşmadan, tek kurşun atılmadan ele ele geçirmesi oldukça düşündürücüdür. Musul operasyonu bile IŞİD'ın bir örgüt değil, bir devlet aklıyla hareket ettiğini ortaya koymaktadır.

Ortadoğu'daki gelişmeleri önemli bir dönüm noktasına taşıyan Musul'un işgalindeki şu ayrıntıya özellikle dikkat çekmek isteriz. Musul'un anahtarlarını tek kurşun atmadan IŞİD'e teslim eden komutanla, 2003'te, Irak'ın işgali sırasında, Bağdat'ın anahtarlarını altın tepsi içinde Amerikalılara teslim eden komutanın CIA/MOSSAD eliyle kurulmuş olan aynı tarikata, yani Kesnizani Tarikatı'na mensup generaller olması bir rastlantı olabilir mi?

Musul'u korumakla görevli güvenlik güçlerinin 500 üst düzey komutanı, IŞİD militanları kente yaklaştığında, Bağdat'tan gelen bir emirle direnmeyi bırakmışlar, kuzeye, Kürt bölgesine sığınmışlardı. IŞİD'e yardım etmekle görevli "uyuyan hücre" denilen yerel milisler elektrik, su, ulaşım, haberleşme ağlarını eşzamanlı patlatarak panik yaratmışlar, IŞİD militanları da oluşturulan kaos ortamından yararlanarak ellerini kollarını sallayarak Musul'u teslim almışlar, belli bir amaç doğrultusunda kentin önemli noktalarını kontrol altına aldıktan sonra, Musul Merkez Bankası'nı yağmalamış, Türkiye Konsolosluğu'ndakileri rehin almışlardı.

MALİKİ'NİN DİRENMESİ SONUCU DEĞİŞTİRMEDİ

Irak ordusu, ABD 2011'de çekilirken ülkede bıraktığı uzmanlar tarafından eğitiliyorlar, Amerikan askerlerinin üniformalarını giyiyorlar ve asker olarak değil, polis olarak eğitiliyorlar. Şehirlerde asayişi sağlamak üzere polis olarak eğitilen "ordu" mensuplarının IŞİD gibi ağır silahlarla donatılmış bir örgütle çete savaşı yapabilmesi mümkün değildir.

Irak sınırları içinde IŞİD'a karşı çıkabilecek tek düzenli ordu Barzani'nin peşmergeleriydi.  Maliki'nin peşmergelerden yardım istemesi Kerkük referandumunun gündeme gelmesi, yani Kerkük petrollerinin Kürt bölgesine bırakması, hepsinden önemlisi Kürt bölgesinin özerkliğini tanıdığı anlamına geldiğinden, Irak Başbakanı böyle bir çağrıda bulunmadı.

Fakat, Maliki vermese de, IŞİD'ın Musul çevresinde terör estirdiği bir dönemde Barzani Kerkük'ü Kürt bölgesi sınırları içine alıverdi. IŞİD'in gerçekleştirdiği bu kanlı operasyonlar sonrasında Irak, Kuzeyde Kürt bölgesi, güneyde Şii bölgesi ve batıda Sünni bölgesi olmak üzere, kalıcı olarak üçe bölünmüş oldu. Şimdilerde Musl ve Kerkük'ün özerkliği konuşuluyor.

IRAK'I PARÇALAMA KARARI NE ZAMAN, NEREDE ALINDI?

Peki IŞİD'ın önderliğinde gerçekleştirilen ve Maliki'nin bütün direnmelerine rağmen, Irak'ın üçe bölünmesiyle sonuçlanan operasyon kararı nerede, ne zaman, kimlerin katılımıyla alındı biliyor musunuz?

Gazete ve televizyonlarda henüz dillendirilmediği için bilenleriniz pek fazla değildir. Özetle anlatalım...

ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nden yönetilen ve IŞİD'ın Musul'u, Barzani'nin Kerkük'ü işgaliyle sonuçlanan operasyon kararı da 22-23 Kasım'da İstanbul'da yapılan Atlantik Konseyi Enerji Zirvesi'nde alınmıştı. Fotoğrafın bütününü görebilmemiz açısından, Atlantik Zirvesi'nde bu kararın öncesinde yaşananların da bilinmesi gerekiyor.

ABD Dışişleri Bakanı Kerry Mart 2013'te Maliki'den, Irak'ın Suriye'ye yaptığı silah sevkiyatını durdurmasını istemişti. Maliki bu baskıya önceleri bir anlam verememişti; çünkü, ABD silahları Suudi Arabistan'ın organizatörlüğünde Irak ve Lübnan üzerinden Suriye'ye ulaştırılmaktaydı.

AB DIŞİŞLERİ BAKANLARI IŞİD'İN SURİYE'DEN ÇALDIĞI PETROLLERİ SATMASINA ONAY VERDİ, AMA İNGİLTERE İŞİ BOZDU

Bu uyarının hemen ardından, 22 Nisan 2013'te biraraya gelen AB dışişleri bakanları, Suriye muhaliflerine destek sağlamak amacıyla, Suriye'ye uyguladıkları petrol ambargosunu şartlı olarak kaldırdılar; muhalifler, ele geçirdikleri bölgelerden elde ettikleri petrolü Avrupa ülkelerine satabileceklerdi. Bu karar, adını yeni yeni duyurmaya başlayan IŞİD'ın ele geçirdiği Deyr ez-Zor petrolünü Kerkük- Ceyhan Boru Hattı kanalıyla Batı'ya pazarlayabilecek anlamına geliyordu.

Bu planın uygulanabilmesi için Maliki'nin Kerkük referandumuna "evet" demesi, Kürt Yönetimi Bölgesi'ne özerklik tanıması gerekiyordu. Batılıların ve özellikle Ankara'nın bu yöndeki baskılarından bunalan Maliki, sonunda kendi planını devreye sokmaya karar verdi. İlk iş olarak da, Suudi Arabistan ve Katar üzerinden Deyr ez-Zor ve çevresini ele geçiren IŞİD'e giden yardım yollarını kesti; Suriye petrolünün Kerkük-Ceyhan üzerinden pazarlanması planı engellenmiş oldu.

Bu arada İngiltere'nin, Suriye'de Esad rejiminin bombalanmasına destek vermeyeceğini açıklaması üzerine harekete geçen Suriye ordusu IŞİD ve El Nusra militanlarını Deyr ez-Zor'dan kolayca uzaklaştırıverdi. İngiltere'nin desteğini çekmesi üzerine, Suriye ve Kerkük petrollerinin ABD, AB ve Türkiye arasında nasıl paylaşılacağını konuşmaya hazırlananlar düş kırıklığına uğramışlardı. Aynı günlerde Maliki de orduyu Anbar bölgesine göndermiş, IŞİD militanlarına operasyon düzenlemişti.

BU KONUNUN MUTLAKA HALLEDİLMESİ GEREKİYORDU

22-23 Kasım 2013'te İstanbul'da yapılan zirvenin konusu, Kuzey Irak petrollerinin, Maliki'nin itirazına rağmen, Türkiye üzerinden pazarlanmasıydı. Fakat, İstanbul'daki Atlantik Konseyi Enerji Zirvesi'ne katılanlar dikkate alındığında, bu zirveden çok başka önemli beklintiler olduğu kolayca anlaşılıyordu. Deyr ez-Zer ve Kerkük petrollerinin Kerkük-Ceyhan üzerinden Akdeniz'e ulaştırılması mutlaka sağlanmalıydı; bu sorun Kasım 2013'te yapılacak Atlantik Zirvesi'nde çözülmeliydi.

Zirveye Abdullah Gül, ABD Enerji Bakanı Ernst Monitz, Atlantik Konseyi Başkanı Frederick Kempe, ADB Eski Dışişler Bakanı Madeleine Albright, ABD eski Ulusal Güvenlik Danışmanı ve şimdilerde Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi Doğal Kaynaklar Bakanı Aşti Hawrami ile yakın dost olan Brent Scowcroft katılmıştı.

OBAMA, IRAK BAŞBAKANI MALİKİ'NİN BAŞINA SİLAH DAYADI MI?

Yazısında, İstanbul'da yapılan Atlantik Zirvesi'ni bütün ayrıntılarıyla anlatan Christof Lehmann, zirve öncesinde, Kuzey Irak Kürdistan Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ile birlikte Washington'a davet edilen Irak Başbakanı Nuri el-Maliki'nin başına silah dayanarak, Kuzey Irak Kürt Yönetimi'ne özerklik tanınması konusunda zorluk çıkarmaması telkin edildiğini söylüyor.

Bu dayatmanın ayrıntıları konusunda bilgi veren Saad Hariri'nin yakın dostu, “Bağdat, 2013 başlarında Deyr ez-Zor’daki Suriye petrol yatakları konusunda ve Kuzey’in özerkliği konusunda daha fazla işbirliği gösterseydi, muhtemelen Maliki’ye arkalarını dönmezlerdi; ya da ona daha fazla zaman verilirdi" diyor.

OBAMA NEDEN DEVRE DIŞI BIRAKILDI?

İstanbul'da yapılan Atlantik Zirvesi'nden heyecanlandırıcı ayrıntılar aktaran Christof Lehmann, Washington'da Maliki'nin başına silah dayatımasına ilişkin "dedikoduları" şöyle anlatıyor, görgü tanıklarının ifadeleriyle:

“Obama’ya tam olarak kimler baskı yaptı? Obama’ya mesajı kim iletti, bilmiyorum. Kerry’nin bir şeyler söylediğinden şüpheleniyorum. Mesajın nereden geldiği daha önemli. Kissinger, Scowcroft, Nulan ve Keagan tayfası, Stavridis, Petreaus, Riccardione ve [Atlantik] Konsey’deki neocon güruhu… Bildiğim kadarıyla ‘birisi’ Obama’ya, 'Maliki’ye kasıma kadar Kürt özerkliğine razı olması için baskı yapsan iyi olur, yoksa sen bilirsin' dedi.

Obama’ya, tam olarak kimin ne ‘tavsiye ettiği’ o kadar önemli değil, asıl önemli olan, bunlar Obama'ya, 'seninle de, sensiz de yola devam edebiliriz'  mesajı vermiş olmalarıdır."

ABD Kongresi'nde Demokratlar ve Cumhuriyetçiler aldıkları ortak kararla, Irak'a yardım koşulunu Maliki'nin gitmesine bağladıklarına göre, Obama'nın iki ateş arasında kaldığı anlaşılıyor.

Ortadoğu'da, özellikle Irak ve Suriye'de IŞİD eliyle, ülkerin parlanmasına, bölge haritasının yeniden çizilmesine yönelik önemli, sonuç alıcı operasyonlar yapılıyor. IŞİD eliyle Musul'un Sünni bölgeye, Barzani'nin peşmergeleri eliyle Kerkük'ün Kürt bölgesine bağlanması, bütün oyunların Ortadoğu'nun petrol kaynaklarını ve dağıtım yollarını hedeflediğini göstermektedir.

Başbakan Erdoğan'ın "Musul ve Kerkük özerk olacaktır" söylemi ve IŞİD'ın ele geçirdiği bölgelerde halifelik, Ebubekir El Bagdadi'yi de halifa etmesi, Ortadoğu'daki etnik ve mezhepsel çatışmaları daha da derinleştirecektir.