Kore’de yanyanaydık, NATO şemşiyesi altında yanyana çarpıştık hep.. ABD yakından tanıyor Mehmetçiği.. 140 dolar maaşlı paralı askerlerden ve devşirme elemanlardan kurulu bir sürüyle, vatan söz konusu olduğunda gözünü kırpmadan ölüme koşabilen Mehmetçiğin karşısına çıkabilir mi? Başında Yeni İpek Yolu gibi bela dolanmakta olan ABD, böyle bir riski göze alabilir mi? 

ABD’nin böyle bir riski göze alabilmesi için çıldırmış olması gerekir..

Zeytin Dalı”nı güney sınırlarımızın ötesine uzattığımızda açık açık söyledik; “Afrin son hedef değildir. Devamında Münbiç var, Fırat’ın doğusu var” dedik.. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan 15 Ocak’ta çok net konuştu: 

"Amerika, ülkemiz sınırları boyunca bir terör ordusu kurduğunu ikrar etmiştir. Bize düşen de bu terör ordusunu daha doğmadan boğmaktır. Bizim tüm müttefiklerimize söyleyeceğimiz şudur: Teröristlerin üniformaları üzerindeki işaretlerinizi söküp alın ki, teröristlerle birlikte onları da toprağa gömmek mecburiyetinde kalmayalım…" 

ABD’nin 1991’de, I. Körfez Savaşı sonrasında başlattığı ve Irak’ın ile Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanacak ve ülkemizi güney sınırlarımız boyunca kuşatacak bir terör kuşağının oluşturulmasına asla razı olamayacağımızı bir kez daha en yüksek makamdan dile getirmiş olduk. Güney sınırlarımızın hemen ötesinde bir PKK devletinin kurulmasına seyirci kalmamız mümkün değildi. 

Münbiç’te Türk askeriyle Amerikan askerlerinin karşı karşıya gelmesi, Türkiye- ABD ilişkilerinin dinamitlenmesi anlamına gelir. 

ABD GÖZE ALABİLİR Mİ?

Peki, ABD böyle bir sonucu göze alabilir mi?

Hayır; ABD, doğrudan Türk askerinin karşısına çıkmayı göze alamaz. Bunu, ne kendi kamuoyuna, ne de dünya kamuoyuna anlatamaz. Ortadoğu’nun enerji kaynaklarına yağmalayabilmek için ürettiği İkiz Kuleler masalına benzer bir argüman yok ABD’nin elinde. Terörist listesinde bulunan PKK’nın devamı olan bir örgüte 5 bin TIR, 2 bin uçak dolusu silah ve mühimmatı neden verdiğinin inandırıcı bir açıklaması da yok henüz, ABDli ideologların yazdıkları “Büyükler Masallar” kitabında.. 

ABD, “Ortadoğu’daki en güvendiğim ortağım” dediği PYD/YPG’yi, Menbiç Askeri Konseyi (MAK) şeklinde makyajlayarak, dünyaya “özgürlük savaşçıları” olarak sunmaya çabalıyor, ama inandırıcı olabilecek midir? Bütün makyaj operasyonlarına rağmen, PKK uzantısı PYD/YPG’yi dünya kamuoyuna “özgürlük savaşçıları” olarak sunması inandırıcı olmayacaktır. Ne yaparsa yapsın PYD, vurucu gücü YPG ile birlikte demokratik bir parti değil, bir terör örgütüdür. Çünkü, PKK’nın, dolayısıyla YPG’nin ideolojisini ve örgütlenmesini belirleyen KCK Sözleşmesi (2005), Batılı demokrasilerin sempati duyamayacağı, totaliter yönü ağır basan bir metindir. KCK’da sözü edilen “Komünel Demokrasi”, herşeyden önce, totaliter bir yapı öngörmektedir. ABD, yapılanması KCK Sözleşmesi’ne dayanan totaliter bir yapılanmayı dünya kamuoyuna, “özgürlük savaşçıları” olarak sunmaya çalışırken inandırıcı olabilecek midir?

BİR ÇARPICI SORU DAHA

Bir çarpıcı soru daha.. ABD, 140 dolar maaşlı paralı askerleriyle, eğitip donattığı o muhteşem (!) YPG devşirmeleriyle Türk ordusunun karşısına çıkmayı göze alabilir mi?

Kore’de yanyanaydık, NATO şemşiyesi altında yanyana çarpıştık hep.. Yani, ABD çok yakından tanıyor Mehmetçiği.. 140 maaşlı paralı askerlerden ve devşirme elemanlardan kurulu bir sürüyle, vatan söz konusu olduğunda gözünü kırpmadan ölüme koşabilen Mehmetçiğin karşısına çıkabilir mi? Başında Yeni İpek Yolu gibi bela dolanmakta olan ABD, böyle bir riski göze alabilir mi? 

ABD’nin böyle bir riski göze alabilmesi için çıldırmış olması gerekir..

Peki, ABD neden yapıyor bu çılgınlığı? 

Demek ki ABD’yi, Türkiye karşısında, şansını sonuna kadar denemeye zorlayan çok önemli gelişmeler var.. ABD, eski dostu, NATO ortağı Türkiye’yi, bazı ödünler vermeye zorlamak için sonu kadar direnecek gibi görünüyor. 

Bu direnme ABD’ye bir şey kazandırmayacağı gibi iki ülke ilişkilerinde onarılması zor yaralar açacaktır. 

ABD’nin yaptığı, bir ülkeyi kendi rızasıyla parçalanmayı kabul etmeye zorlamak gibi birşey. ABD’li yöneticiler ve tarihçiler Türkiye’nin binlerce yıllık bir devlet geleneğine, bir imparatorluk geçmişine sahip olduğunu unutmuş görünüyorlar. ABDli yöneticiler Türkiye Cumhuriyeti ile I. Dünya Savaşı sonrasında Ortadoğu’da kağıt üstünde oluşturulmuş yapay devletçiklerle karıştırıyorlarsa yanılmış değil, çıldırmış olmalılar.. Bir tarihe, bir Ortadoğu dediğiniz  coğrafyaya, bir de, yabancısı olmadığı o coğrafyada destanlar yazmaya devam eden Mehmetçiğin yaptıklarına bakın. 

FIRAT KALKANI’NDA GÖRDÜLER MEHMETÇİĞİ

Fırat Kalkanı’yla destan yazdı askerlerimiz. Teröristlerin halkın arasına gizlendiği, kentin altına kazdığı tünellere saklandığı yerleşik birimlerde teröristlerin nasıl “temizlendiğini” ders verir gibi gösterdi askerlerimiz. 

“Zeytin Dalı”nın ilk hedefi olan Afrin’in bir gül bahçesi olmadığını biliyorduk. Zeytin Dalı zor bir operasyon olacaktı; onun da bilincindeydik. Bilincinde olduğumuz bir başka şey daha vardı; o koridorun önünü kesemezsek, güney sınırlarımız boyunca kuşatılmaya, derin tarihi ve kültürel bağlarımız bulunan Ortadoğu coğrafyasıyla, devamında Türkistan coğrafyasıyla bağlantımızın kesilmesine razı olmamız gerekecekti. Daha da önemlisi, sınırlarımızın hemen yanı başında, ilerde neye evrileceği belli olmayan bir PKK/YPG devletinin kurulmasını içimize sindirmemiz gerekecekti. 

“ZEYTİN DALI” UZATMAYA MECBUR KALDIK

Kabul edemezdik. “Zeytin Dalı”nı başlatmak zorunda kaldık. 

Afrin’den sonra Menbiç, sonrasında da Fırat’ın doğusunun teröristlerden temizlenmesi uzun soluklu, zorlu bir askeri maratondur. Operasyon ilerledikçe, Yeni İpek Yolu’nun bölgeye olan etkileri daha belirgin hale gelecek ve bu konudaki gelişmeler bölgede yeni dengelerin, yeni ortaklıkların kurulmasına neden olacaktır. 

Türkiye politikasını ve stratejisini sağlam temellere oturtmak zorundadır.

Olası bir Türkiye-ABD çatışması NATO’nun çözülmesine neden olur ki bu, ne ABD’nin  ne de diğer üyelerin arzuladığı bir sonuçtur.

AB’nin elbette silah üstünlüğü söz konusu, ama Türkiye gibi jeostratejik önemi olan bir ülkenin ABD’nin kontrolüne geçmesi Rusya’nın da, Çin’in de ve onu Yeni İpek Yolu Projesi’nde bütün imkanlarıyla desteklemekte olan İngiltere’nin de işine gelmez. Yani, olası bir Türkiye-ABD kapışmasında Türkiye’yi yalnız bırakmazlar. Sevdiklerinden değil, işlerine gelmez. 

Vatikan ziyaretinde Papa Francesco’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdiği madalya küresel çapta verilmiş bir mesajdır. Anlaşılan o ki, ABD, Siyonizm ile Evangelizm’in işbirliğinden rahatsız olan Katolik dünyanın da, Kudüs konusunda aynı görüşleri paylaştığı Türkiye’nin yanında durduğunu görmüştür. Vatikan da, Ortadoğu’da Siyonizm ile Evangelizm işbirliğinin şekillendirdiği bir ruhani iklimin oluşmasını desteklemiyor. 

ABD ÇILDIRMIŞ OLMALI

ABD’nin bütün bunları gördüğü halde, kırk yıllık dostu, müttefiki Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuşatacak bir PKK/YPG koridorunda ısrarcı olması, ancak Trump mantığı ile açıklanabilecek bir durumdur. ABD’nin, Türkiye’yi Ortadoğu denklemi dışına savurmayı hedefleyen bir politikada ısrar etmesi durumunda söylenecek tek şey kalıyor: ABD çıldırmış olmalı..