ERBİL

Başbakan Davutoğlu'nun Başdanışmanı Mahçupyan, "Toplumun yüzde 70’i çözüm sürecine destek veriyor. Dolayısıyla genel olarak Türkiye halkının çözüm sürecine büyük bir desteği var" dedi.

Mahçupyan, Ortadoğu Araştırma Enstitüsünün (MERİ) Erbil’de düzenlediği, "Türkiye, Kürtler ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi" başlıklı panelin "Türkiye'de barış süreci: Dün, bugün ve yarın" başlıklı oturumunda yaptığı konuşmada, çözüm sürecinin toplumsal kabul üzerinden gittiğini ifade ederek, "Toplumsal kabul olmasaydı çözüm sürecinde buralara gelinmezdi. Özellikle AK Parti hükümetleri bu konuda çok duyarlı oldular. AK Parti belirli bir seçim başarısını art arda sağlamak zorunda olan bir parti. Dolayısıyla da toplum bu süreci ne kadar kabul ediyor ya da etmiyor bu son derece kritik bir olay. Eğer toplumun kabul etmeyeceği bir noktaya gelinirse sürecin yavaşlayacağından emin olabilirsiniz. Toplum kabul ederse de süreç hızlanacaktır" dedi.

Çözüm sürecine verilen desteğe ilişkin bir sürü saha çalışması olduğunu aktaran Mahçupyan, şöyle konuştu:

"Saha çalışmaları gösteriyor ki toplumun yüzde 70’i çözüm sürecine destek veriyor. Dolayısıyla genel olarak Türkiye halkının çözüm sürecine büyük bir desteği var. Kürtlerde bu destek yüzde 90’lara çıkıyor. Net olarak bir toplumsal taban mevcut. Bu, aynı zamanda siyasi bir taban. İnsanlar siyasetle çok ilgililer. Özellikle Türkiye’nin muhafazakarları ve Kürtleri çok siyasallaşmış gruplar. Gündemi de yakından takip eden bilinçli insanlar. Hükümet de bu işe çok duyarlı."

Çözüm sürecinde AK Parti ve Kürt siyasi hareketi olmak üzere kendini kanıtlamış iki büyük hareketin var olduğunu ifade eden Mahçupyan, "Birisi 30 yıldır mücadele ediyor. Öbürü 12 yıldır hükümet ediyor. Başına gelmemiş olay kalmamış, buna rağmen hükümette kalmaya devam ediyor. Yüzde 50 oy almaya da devam ediyor. Dolayısıyla bu kadar güçlü iki aktör söz konusu olduğu zaman bu iki aktörün ilişkisi de o kadar belirleyici hale geliyor ki dışarıdan müdahalenin çok işe yaramayacağı, rasyonel olmayacağı duygusu veriliyor. Taraflar bu işi kendileri halletmek istiyor. Bu durumda çözüm süreci bir kapalı devrenin içine kayıyor. Sivil toplum bunun biraz dışında duruyor" değerlendirmesinde bulundu.

"30 yıldır insanlar ölüyor. Ve hakikaten bu iş artık bitsin isteniyor. Bitsin istendiği için o kadar güçlü bir şekilde bitmesini istiyorsunuz ki tarafların hangi konuda ne kadar anlaştıkları önemini yitiriyor" diyen Mahçupyan, şöyle devam etti:

"Yeter ki anlaşsınlar. Anlaşsınlar da ne olursa olsun duygusuyla bakıyorsunuz. Şimdi bu duygu ve aktörlerin bu kadar güçlü olması birleştiği zaman şöyle ilginç bir sonuç ortaya çıkıyor: Türkiye'de çözüm sürecini destekleyen insanlar pasifleşiyor. Yani çözüm sürecine destek veren kişiler, şu anda kenara çekilip 'bırakalım yapsınlar' duygusu içindeler ve müdahale etmektense, ortaya çıkıp konuşmaktansa tarafları rahat bırakmak, serbest bırakmak, önünü açmak şeklinde bir psikolojik ihtiyaç duyuyorlar. Belki bunun altında toplumsal desteğin bu kadar yüksek olmasının da etkisi var."

Etyen Mahçupyan, Türkiye'de çözüm sürecine karşı çıkan tarafların, sürece verilen güçlü toplumsal destek nedeniyle bunu açıkça dillendirmediklerini, bunun yerine başka şeyler üzerinde muhalefet ettiklerini kaydetti.

Çözüm sürecinin çok açık bir şekilde aktörlere yarayacağını belirten Mahçupyan, sözlerini şöyle tamamladı:

"Bu, AK Parti’nin iktidarda kalmaya devam edeceği, meşruiyet zeminini daha da güçlendireceği bir döneme girmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla siz AK Parti’nin bu kadar güçlenmesini istemiyorsanız çözüm sürecine karşı olma stratejisi gütmeye doğru gidiyorsunuz. Çözüm süreciyle Kürt siyasi hareketinin de bölgede siyasi bir üstünlüğü olacak ise buna da bölgenin içinden şu an itiraz var. Çünkü sadece çözüm sürecinden bahsetmiyoruz aynı zamanda çözüm süreci sonrasının siyasi güç dengesinden de bahsetmiş oluyoruz. Bu durum meseleyi daha karmaşık hale getirdiği gibi gerçekten çözüm süreci meselesi olmaktan çıkartıyor. Ve giderek aktörler üzerinden bir tartışma yapıyoruz."

Başbakanlık Başdanışmanı Ete

Panelin birinci oturumunda konuşan Başbakanlık Başdanışmanı Hatem Ete ise "Tarafların özel bir statü talebinde bulunmamaları, çözüm sürecini stratejik kılıyor. HDP'nin ya da PKK'nın, Öcalan'ın özerk bir statü talebinde bulunmayacağını deklare etmesiyle Oslo’da kopan süreç yeniden başladı. Sürecin böyle bir teminatla başlamış olmaları önemliydi" şeklinde konuştu.

"Çözüm süreci silahsızlanma vaadiyle, bir nevi Öcalan'ın PKK'yı silahsızlandırabileceği vaadiyle başlamış bir süreçtir" diyen Ete, "PKK'nın silah bırakmaya hazır olduğunu ifade etmesi ve bu silah bırakışını da özerk bir statü talebine bağlamamış olması dönüm noktasıdır” ifadesini kullandı.

Oslo sürecinin, PKK’nın "özerklik ısrarı" ve silah bırakmaya yanaşmaması nedeniyle bozulduğunu hatırlatan Ete, şunları söyledi:

"PKK’nın özerklik ısrarına devletin, olumlu cevap vermemesi dolayısıyla Oslo süreci tıkanmış ve bir yere varamamıştı. O nedenle bu tecrübeden de alınan derslerle çözüm süreci bir özerklik talebiyle başlamadı. Çözüm süreci, PKK'nın demokratik bir cumhuriyete, Türkiye'nin demokratikleşme alanında atacağı adımlarla bu sorunun çözülebileceğine angaje olmasıyla başladı."

Panele konuşmacı olarak katılan İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Yeğen de 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir hükümetin henüz silahlar bırakılmamışken "Kürt sorununu" çözme girişimde bulunduğunu söyledi.

Türkiye’nin çözüm sürecini başlatmasında bölgesel gelişmelerin de etkili olduğunu anlatan Yeğen, "PKK, bu işi silahla halledemem’ dedi. Devlet de ‘PKK’yı ortadan kaldıramıyorum ve arkasındaki kitlesel desteği eritemiyorum’ durumunu idrak etti. Lakin bu sürecin başlamasında bölgesel gelişmelerin de önemli bir etkisi oldu" dedi.

Öcalan’ın, PKK üzerindeki etkisini yitirmemek için "yaratıcılık" gösterdiğini iddia eden Yeğen,  "PKK da Öcalan’ın önderliğinden bağımsızlaştığı durumda kendi iç bütünlüğünü korumayacağı ferasetine sahipti. Yani devam edebilirdi fakat bugünkü kuvvetiyle değil. Öcalan’ının önderliğinden bağımsızlaşma PKK’nın da çok işine gelmiyordu" diye konuştu.

Yeğen, "PKK'nın Türkiye sınırları içinde silahları bırakmaya razıyım demesinin" çözüm sürecini kolaylaştıran bir gelişme olduğunu kaydetti.