Trump’ın YPG’ye ağır silahlar verilmesine ilişkin, Obama döneminde alınmış bir kararı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington’ı ziyaretinin hemen öncesinde imzalaması, Türkiye’ye verilmiş çok önemli bir mesajdır. Trump, diplomatik nezaket kurallarıyla bağdaşmayan bu davranışıyla, Türkiye’nin duyarlılıklarına saygı göstermek gibi bir gücü ve seçeneği olmadığını da ortaya koymuştur. 

Görmemiz ve bilmemiz gereken gerçek şudur: iki devlet başkanı arasında yapılacak görüşmede Erdoğan’ın muhatabı henüz Trump değil, Obama’dır! Yani ABD derin devleti, yani Pentagon’dur! Trump, başkanlık konusunda henüz rüştünü ispat edebilmiş, kadrosunu kurabilmiş değildir..  

Gelecekte Beyazsaray’daki gerçek muhatabımız, Trump’ı başkanlık koltuğuna taşıyan ABD’nin derin devlet kurumlarıyla Rothschcild ailesi arasındaki savaşın galibi olacaktır. 

Washington’da, yönetime egemen olmak için çatışan kurumlar arasındaki iç savaş, Ortadoğu’da olduğu gibi, uluslararası ilişkilerde de tehlikeli belirsizlikler yaşanmasına neden olmaktadır. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan 25 saatlik bir yolculuk yaparak Çin üzerinden ABD’ye geçecek ve yeni Başkan Trump ile görüşecek. Trump bu ilk yüzyüze görüşme öncesinde, Türkiye’nin duyarlılıklarını bir kenara iterek YPG’ye ağır silahlar helikopterler verilmesini onaylayan kararnameyi imzalayarak, görüşmenin çerçevesini çizmiş ve konunun pazarlık konusu yapılmasını önlemiş oldu. 

Trump’ın, ABD’nin 40yıllık dostu, müttefiki Türkiye’nin duyarlılıklarını umursamayan, terör örgütü YPG’yi giderek siyasallaştıran bu ısrarlı tutumu karşısında iki ülke devlet başkanı ne konuşacaklar? 

YPG’YE AĞIR SİLAHLAR VERİLMESİ KARARINI TRUMP İMZALADI, AMA KALEM OBAMA’NIN..

Trump’ın YPG’ye ağır silahlar verilmesine ilişkin, Obama döneminde alınmış bir kararı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington’ı ziyaretinin hemen öncesinde imzalaması, Türkiye’ye verilmiş çok önemli bir mesajdır. Trump, diplomatik nezaket kurallarıyla bağdaşmayan bu davranışıyla, Türkiye’nin duyarlılıklarına saygı göstermek gibi bir gücü ve seçeneği olmadığını da ortaya koymuştur. 

Görmemiz ve bilmemiz gereken gerçek şudur: iki devlet başkanı arasında yapılacak görüşmede Erdoğan’ın muhatabı henüz Trump değil, Obama’dır! Yani ABD derin devleti, yani Pentagon’dur! 

Başbakan Binali Yıldırım, İngiliz gazetesi Financial Times’a verdiği röportajda,  ABD’nin Rakka operasyonunda YPG’yi tercih etmesine ilişkin, Türkiye’nin kaygılarının anlaşıldığını fakat ABD’nin sahada "taktiksel bir ittifakı" seçtiğini belirtmiş ve "Ne yazık ki bu taktiksel plan bu yönetime ait bile değil, önceki hükümete geri gidiyor" demişti. 

“Muhatabımız henüz Trump değil” derken bu gerçeği vurgulamak istedik. Trump başkanlık konusunda henüz rüştünü ispat edebilmiş, kadrosunu kurabilmiş değildir..  

Gelecekte Beyazsaray’daki gerçek muhatabımız, Trump’ı başkanlık koltuğuna taşıyan ABD’nin derin devlet kurumlarıyla Rothschcild ailesi arasındaki savaşın galibi olacaktır. Washington’da, yönetime egemen olmak için çatışan kurumlar arasındaki iç savaş, Ortadoğu’da olduğu gibi, uluslar arası ilişkilerde de tehlikeli belirsizlikler yaşanmasına neden olmaktadır. 

Trump’ı başkanlığa taşıyan Pentagon ile CIA arasında müthiş bir rekabet yaşanmakta. Rothschild ailesinin heriki kurumda da önemli adamları var.  “ABD İç Savaşının İçyüzü” (20.03 2017) başlıklı yazımızda bu iç savaşın ayrıntılarından söz etmiştik: “Artık açıkça görüldüğü gibi ABD, İngiltere’yi de yanına alarak, Avrupa Biriliği’ni sonlandırmayı hedef alan bir savaş başlatmıştır. İlk bakışta ABD-AB arasında yaşanmakta olan bir çatışma olarak algılanıyor, ama aslında, ADB-İngiltere ortaklığı ile, para gücüyle bir dünya devleti kurma peşinde olan Rothschild ailesi arasında bir küresel egemenlik savaşı yaşamaktadır. ABD ve İngiltere, paralarını basan merkez bankalarını, Rothschild ailesinin hegemonyasından kurtarmaya çalışıyorlar.”  

Bu gerçekler dikkate alındığında, Cumhurbaşkanı Erdoğan, görünürde Trump’la görüşecek olsa da, asıl görüşülecek olan, ABD iç savaşında öne çıkan kadronun temsilcileri olacaktır. 

MEDYAMIZ “SÜRPRİZ” OLARAK DEĞERLENDİRMİŞTİ, AMA…

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gelecek hafta gerçekleştireceği Washington ziyareti öncesinde, PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’nin  ağır silahlarla donatılması kararını onaylaması “sürpriz” olarak değerlendirilmişti. “Derya içre deryadan habersiz”, bölge gerçeklerine bigane, Survivor yorgunu medyamızın bu şaşkınlığını normal karşılamak gerekir. Çünkü, bu kararın Trump’ın göreve başlamasından çok önce alındığının farkında bile değillerdi. 

Trump’ın YPG’yi ağır silahlarla donatma kararını onaylaması, Türkiye’yi zor günlerin beklediğinin işaret fişeğidir. Çünkü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 16 Mayıs’ta başlayacak ziyareti öncesinde Washington’a giden Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster ve Trump’a Türkiye’nin kaygılarını anlattılar, ama YPG’nin ağır silahlarla donatılma kararının imzalanmasına engel olamadılar. Çünkü karar Trump’ın değil, Pentagon’un kararıydı. 

ABD TÜRKİYE’Yİ GÖZDEN ÇIKARDI MI?

ABD ile YPG ilişkilerinin giderek stratejik ortaklığa dönüşmekte olduğunu irdeleyen bir yazımızda  (Trump Neden İstemiyor? - 03.03.2017), Türkiye-ABD ilişkilerine yön veren raporlarıyla tanınan Bipartisan Policy Center’ın  (BPC), Başkan Donald Trump’ın isteği üzerine hazırladığı bir rapordan söz etmiştik. Raporda özetle, “ABD ve Türkiye ilişkilerinin ABD’ye stratejik bir fayda sağlaması, artık pek mümkün değil” deniyordu.   ABD’nin eski Türkiye büyükelçileri Morton Abramowitz ve Eric Edelman’ın yanı sıra eski CIA’ci Henri Barkey’in de bulunduğu bir ekibin hazırladığı, “Ortaklık Mitinin Ötesinde: ABD’nin Türkiye Politikasını Yeniden Düşünmek” başlıklı rapordaki “ABD’nin IŞİD’i yenmek için YPG ile işbirliği yapmak istemesinin yanı sıra, iki ülkenin (Türkiye ile ABD) Suriye iç savaşına da yaklaşımı taban tabana zıt” değerlendirmesi, “ABD, Rakka operasyonunda Türkiye’yi neden istemiyor ve Suriye’nin PKK’sı YPG’yi neden eğitip donatıyor?” sorusunun yanıtını oluşturuyor. 

ABD’nin YPG’yi eğitip donatma kararı çok önceden alınmış bir karar, ABD’nin devlet politikası olarak benimsenmiş. Trump’ın bu kararı onaylamaktan başka şansı yoktu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da Hindistan ziyareti dönüş yolunda gazetecilere konuya ilişkin görüşlerini aktarırken bu gerçeği dile getirmişti: 

"ABD ziyareti sırasında Başkan Trump ile yapacağım görüşmeyi çok önemsiyorum. NATO'da beraber olduğumuz ve stratejik müttefikimiz olan ABD'nin düşmanımız olan terör örgütleriyle beraber hareket etmesinin doğru olmayacağı kanaatindeyiz. Suriye'de yapılanları, adeta Obama döneminin bir kalıntısı, o dönemdeki komuta heyetinin aynı şeyleri devam ettirmesi olarak görüyorum. Bu şekilde devam edecek olursa Amerika ile uzlaşma içinde olmamız mümkün değil. Sanıyorum ki Sayın Trump da, bizim bu düşüncelerimize olumlu yaklaşacaktır. Tüm bunları Sayın Başkanla görüşeceğiz, resimleriyle kendilerine aktaracağız. Bunların bizi ne kadar rahatsız ettiğini ifade edeceğiz."

ERDOĞAN TRUMP’LA NE KONUŞACAK?

Bu koşullarda öne çıkan soru: “Cumhurbaşkanı Erdoğan bunca yol katederek gideceği washington’da Trump’la ne konuşacak? 

Görüşmelerin ana konusu Irak ve özellikle Suriye’de yaşanan gelişmeler olacaktır. Suriye’den yansıyan görüntülere bakıldığında, ABD ile Rusya’nın yeni bir Yalta Anlaşması çerçevesinde, bazı önemli konularda ortak hareket kararı aldıkları anlaşılıyor. İran da, Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a uzanan bir Şii Kuşağı oluşturma çabasında.. Bu durumda, “Çağdaş Haçlı Seferleri”, “Türkiye kuşatılıyor” söylemlerinin bir adım ötesinde hareket ederek, gerçekçi bir politika uygulamamız gerekiyor. 

Hamaset yoğunluklu, gücümüzü aşan bir politika izlememiz mümkün olmadığına göre, Erdoğan- Trump görüşmesinden kötünün iyisi bir sonuç çıkarmaya çalışcağız. Fakat bu, asla bir teslimiyet politikası olmayacaktır. Uluslararası hukukun bize ve sınırlarımızın ötesinde kalmış tarihi ve kültürel uzantılarımızın temsilcileri olan Türkmenlere tanıdığı hakları sonuna kadar savunmak durumundayız. 

Gelinen noktada, Suriye konusunda ayakları yere basan gerçekçi politikalar izlememiz gerektiği doğru bir değerlendirmedir. Fakat, aynı derecede doğru olan başka gerçekler de vardır; eğer Irak’ta, Suriye’de ve Ortadoğu genelinde, tarihimiz ve kültürel bağlarımızla ilişkili sorunlara yerinde çözüm üretemezsek, aynı sorunları Anadolu coğrafyasına taşımış oluruz. Bu da bizi, varlığımızı, birliğimizi ve toprak bütünlüğümüzü tehdit eden ve çözüm bulmakta çok zorlanacağımız sorunlarla baş başa bırakır. O nedenle, Washington görüşmesinde Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ne söyleyeceğine değil, giderek netleşen ABD’nin Ortadoğu politikasına karşı neler yapmamız gerektiği konusuna yoğunlaşalım. Sorunlar giderek büyüyor, gerçekleri görelim artık..