ABD’NİN BAŞI DERTTE...

Beştepe’de, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve ABD Dışişleri Bakanı Tillerson arasında kapalı kapılar ardında yapılan uzun soluklu görüşme sonrasında “İki ülke kopma nokrasına gelen ilişkilerini normalleştirme kararı aldı” dense de, bu görüşmenin Türkiye-ABD ilişkilerini ne yönde, nasıl  etkileyeceğini merak ediliyor. 

Açıklama, kafalarda oluşan soruların giderilmesine yeterli olamadı.  Çünkü, Beştepe’de kapalı kapılar arkasında yapılan 3 saat 20 dakikalık görüşmenin ardından yapılan açıklamanın en merak edilen bölümünde, ortak mücadele edilecek terör örgütlerinin isimleri sayılırken YPG’nin adı geçmedi; “terör örgütü uzantıları” gibi belirsiz bir tanımlama yapıldı. Bizim için yanıtı merak edilen soru şu; ABD, Suriye’nin kuzey bölümünde kukla bir devlet kurma hedefinden ve YPG’yi bu kukla devlet oluşumunun ordusu olarak görmekten vazgeçecek midir? 

ABD Dışişleri Bakanı Tillerson hangi Amerika’nın isteklerini iletmiş, dolayısıyla hangi konulara öncelik vermiştir? 

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Ortadoğu turunun son ayağında geldiği Ankara’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 3 saat 20 dakika süren bir görüşme yaptı. Yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun katıldığı uzun soluklu görüşme sorasında, iki ülke ilişkilerini normalleştirme kararının alındığı açıklandı. 

Bu açıklama, 2011’den bu yana Türkiye ile ABD arasında, Suriye’deki gelişmelere ilişkin yaşanan sorunların bütünüyle çözüldüğü anlamına gelmiyor. Görüşmelerin ayrıntılarını bilmediğimizden, Tillerson’ın hangi Amerika’nın isteklerini ilettiğini, dolayısıyla hangi sorunları öne çıkardığını bilemiyoruz. 

Tillerson ile Beştepe’de yapılan başbaşa görüşmenin ardından yapılan açıklamada,  “Türkiye ile ABD, kopma noktasına gelen ilişkileri normalleştirme kararı aldı” dense de, bu açıklama Suriye konusunda duyulan kaygıları bütünüyle gidermiş değildir. Türkiye ile ABD’nin Suriye’nin geleceği konusunda birbirleriyle çelişen hedefleri olduğu bilindiğine göre, iki ülke ilişkilerinin normalleştirilmesinden söz edebilmek için, herşeyden önce, iki tarafında kabul edebileceği bir ortak paydanın bulunması gerekir. Suriye’deki gelişmelerin geldiği nokta gözönüne alındığında, Beştepe’de, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Dışişleri Bakanı Tillerson arasında yapılan görüşmede böyle bir ortak paydanın bulunduğu söylenebilir mi? 

Türkiye, 2011’den bu yana, Suriye’de, ABD’nin öncülük ettiği gelişmeleri kaygıyla izlemekteydi. ABD, PKK uzantısı YPG’yi eğitip donatmış, Rakka’da, Cezire’de ve Kobani’de hedefine uygun demografik düzenlemelere ilişkin operasyonlar yapmıştı. Hedef, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanan bir terör koridoru oluşturmaktı. 

ABD, SURİYE’NİN KUZEY BÖLGESİNDE KALICI OLABİLMEK İÇİN KUKLA BİR DEVLET HEDEFLİYORDU

ABD, 11 askeri üs kurarak yerleştiği Suriye’nin kuzey bölgesinde kalıcı olabilmek amacıyla burada bir kukla devlet oluşturmak çabasındaydı. Türkiye de, böyle bir oluşumu asla kabul edemeyeceğini belirterek, kendisini güney sınırları boyunca kuşatacak terör kuşağına şiddetle karşı çıkıyor, Akdeniz’e uzanmasını engelleyebilmek için de, yarım asırlık dostu, müttefiki ABD’nin karşısına dikiliyordu. ABD’nin “Alandaki en önemli ortağım” dediği, eğitip donattığı YPG’yi, terör üssüne çevirdiği Afrin ve Menbiç’ten söküp atmak için de, operasyon üstüne operasyon yapıyordu. Türkiye, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla, dostu, müttefiki  ABD’ye, “Hedefini biliyorum, terör kuşağına izin vermem” mesajı veriyordu.  

Türkiye’nin kaygılarını dikkate almak istemeyen ABD, Suriye’nin kuzey bölümünde kurmayı tasarladığı kukla devletin ordusu olarak oluşturduğu YPG’nin Türkiye tarafından hedef alınmasını önlemek amacıyla, Membiç’te en üst düzey komutanlarıyla gösteri yapıyor, “YPG’nin yanındayız” mesajı veriyordu. Bu restleşme iki müttefik ülke ilişkilerinin ciddi boyutta gerilmesine neden oluyordu. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, böyle bir ortamda Ankara’yı ziyaret etti; Cumhurbaşkanı Erdoğan’la 3 saat 20 dakikalık bir görüşme yaptı. 

Beştepe’de, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve ABD Dışişleri Bakanı Tillerson arasında kapalı kapılar ardında yapılan uzun soluklu görüşme sonrasında “İki ülke kopma nokrasına gelen ilişkilerini normalleştirme kararı aldı” dense de, bu görüşmenin Türkiye-ABD ilişkilerini ne yönde, nasıl  etkileyeceğini merak ediliyor. 

Açıklama, kafalarda oluşan soruların giderilmesine yeterli olamadı.  Çünkü, Beştepe’de kapalı kapılar arkasında yapılan 3 saat 20 dakikalık görüşmenin ardından yapılan açıklamanın en merak edilen bölümünde, ortak mücadele edilecek terör örgütlerinin isimleri sayılırken YPG’nin adı geçmedi; “terör örgütü uzantıları” gibi belirsiz bir tanımlama yapıldı. Bizim için yanıtı merak edilen soru şu; ABD, Suriye’nin kuzey bölümünde kukla bir devlet kurma hedefinden ve YPG’yi bu kukla devlet oluşumunun ordusu olarak görmekten vazgeçecek midir? 

ABD DE TÜRKİYE DE KENDİ TEZİNİ SAVUNUYOR.

Türkiye gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı operasyonuyla destan yazdı; dosta da düşmana da, “terörle nasıl mücadele edilir” dersi verdi. Türk askeri, El Bab’da halkın arasına karışmış teröristleri tek tek ayıkladıkça, Amerika’nın neşesi kaçtı. Türkiye’ye gözdağı vermek için, Suriye’nin kuzey bölümüne konuşlandırdığı YPG kamuflajlı askeri varlığına binlerce TIR dolusu yeni silah taşıdı. 

Türkiye, ABD’nin bütün bu hazırlıklarının kendisini hedef aldığını bilmesine rağmen, bu defa da Zeytin Dalı operasyonunu başlattı. 

Türkiye-ABD ilişkileri daha da gerildi. 

Gelinen noktada, Türkiye-ABD ilişkilerinin rengini, geleceğini ABD’nin tutumu belirleyecekti. 

Gözler Okyanus Ötesi’ne çevrildi. ABD’nin hem Savunma Bakanı Jim Mattis, hem de Dışişleri Bakanı Rex Tillerson Türkiye ile görüşmek istiyorlardı. 

ABD Savunma Bakanı Mattis ile Türkiye Savunma Bakanı Nurettin Canikli Brüksel’e yapılan NATO Savunma Bakanları toplantısında biraraya geldiler. Canikli, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın bugün Ankara’ya yapacağı kritik ziyaret öncesinde ise ABD’ye şu eleştirilerde bulundu:

“PYD/YPG-PKK terör örgütü sınırlarımız boyunca Suriye’nin kuzeyine yerleşmiş, demografik yapıyı değiştirmiştir. Terör örgütü bölgede yaşayan halklara asimilasyon uygulamakta ve onları göçe zorlamaktadır. Özellikle ABD tarafından terör örgütü yoğun bir şekilde silahlandırılmakta ve Suriye’nin kuzeyinde siyasi terör yapılanması için desteklenmektedir. ABD’nin terör örgütüne verdiği desteği kesmesi için, bu konuda ABD’yi ikna etmek için bütün yollar denenmiştir. Ancak tüm çabalar sonuçsuz kalmıştır. 

Burada terörün kontrolünde bir siyasi yapılanma ve devlet oluşumu çalışmalarını hızlandırmışlardır. Ülkemize yönelik terör tehdidi her geçen gün büyümektedir. Bu harekât gerçekleşene kadar Afrin’de yuvalanan terör örgütü tarafından hem Türkiye’ye hem de Fırat Kalkanı harekât alanı ile İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’ndeki gözlem noktalarına 700’den fazla saldırı gerçekleştirilmiştir. Tüm bu nedenlerle Zeytin Dalı operasyonu ülkemizin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumak, sınırlarımızı güvence altına almak ve Suriyeli kardeşlerimizin haklarını korumak amacıyla yapılmaktadır.”

Bakan Canikli’nin sitemleri bununla sınırlı değil. Mattis, YPG’nin PKK’nın devamı olduğunu bilmiyormuş gibi, “PKK’yı YPG’ye kırdırmayı” teklif etmiş. ABD Savunma Bakanı Mattis Pentagon adına konuşuyor. Bu denli ciddiyetten uzak bir tutumla, iki ülke arasında kopma noktasına gelen ilişkileri normalleştirme adına nasıl bir ortak payda bulunabilir? Anlaşılan o ki, Savunma Bakanı Mattis, Dışişleri Bakanı Tillerson’ın Ortadoğu’daki temaslarına yoğunlaşmış olduğundan, Türkiye’nin kaygılarıyla fazla ilgilenmiyor, ya da ilgilenemiyor. 

TİLLERSON NE DEDİ?

ABD derin devletinin temsilcisi Savunma Bakanı Mattis’in ciddiyetle asla bağdaşmayan tutumunu gördük. Peki, küresel finans baronlarının yörüngesinde olan Dışişleri Bakanı Tillerson, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı 3 saat 20 dakikalık görüşmede neler söyledi; Türkiye’den neler istedi? 

Daha açık soralım, ABD Dışişleri Bakanı Tillerson ile Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Beştepe’de yaptıkları 3 saati aşkın görüşme, bir dost sohbeti miydi, yoksa aba altından sopa gösterisi miydi? 

Erdoğan- Tilleson görüşmesine kaygıyla bakmamızın nedeni, Washington’da, Pentagon ile Beyaz Saray arasında sürmekte olan kıyasıya iktidar mücadelesinin henüz sonuçlanmamış olmasıdır. Bu durumda, yakın zamana kadar istifa edeceği konuşulan Rex Tillerson Erdoğan’a hangi Amerika’nın önerilerini, isteklerini ya da tehditlerini iletti? 

Kendisini uluslar arası ilişkiler uzmanı olarak gören bazı yorumcular ABD’deki iktidar kavgasının bir gösteri olduğunu söylüyorlar, ama Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, “Pentagon’un bir görüşü var, CIA’in bir görüşü var, Dışişleri’nin bir görüşü var. 4-5 Amerika var” diyor. Biz Suriye’de karşımıza dikilen Amerika, hangi Amerika? 

Bütün dünya Ankara’ya odaklanmış durumda. Erdoğan ile Tillerson neler konuştular? Tillerson’ın çantasındaki dosyada neler vardı, masada neler konuşuldu, elbette ayrıntılarıyla bilemeyeceğiz, ama ABD Dışişleri Bakanı’nın neler söylediği sır değil. Tillerson Ankara’ya gelmeden önce, Lübnan’dan gönderdiği mesajlarda, Beştepe’de yapılacak sohbetin ana hatlarını açıklamıştı. “Biz YPG’ye ağır silah vermedik; o nedenle toplanacak silah yok” diyordu. 

Bizim içimiz fesat olduğu için, ABD’nin Okyanus Ötesi’nden 5 bin TIR ve iki bin uçakla taşıyıp YPGli militanlara dağıttığı av tüfeklerini ağır silah sanmışız. 

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da yangına körükle gidiyor. Diyor ki, “ Biz ABD’ye doğruları söylüyoruz, ama ABD bize doğruları söylemiyor. Güneşin güneş olmadığına inanmamızı istiyor, ama biz sahada ne yaptıklarını biliyoruz. Sahada olanların hepsinden haberdarız.” 

KONUŞULANLAR SIR DEĞİL, BİLİNİYOR

Beştepe’de Erdoğan’la Tillerson’ın neler konuştukları sır değil; ayrıntılarıyla biliniyor. Şöyle güney sınırlarımızın ötesine bir bakarsanız, siz de Beştepe’de neler konuşulduğunu rahatça görebilirsiniz. 

Trump, Ortadoğu gerçeğini şöyle özetlemişti: “BOP’a altı trilyon harcadık. Bu parayla Amerika’nın bütün sosyal sorunlarını çözebilirdik.” Evet, Sovyetler Birliği’nin dağılmasını fırsat bilen birileri, kendi hedeflerini hayata geçirebilmek için, ABD ordusunu peşine takıp Ortadoğu’ya sürüklemişti. Ortadoğu’da 22 devletin siyasi haritası değiştirmek, doların saygınlığını korumak amacıyla bölgenin petrol kaynakları ve dağıtım yolları kontrol altına alınacak, İsrail bölgenin enerji terminaline dönüştürülecek, Irak ve Suriye’nin kuzey parsellerinden Akdeniz’e uzanan bir kuşakla İsrail’in güvenliği sağlanacaktı. 

RUSYA’DAN SONRA ÇİN DE SURİYE’DE

BOP planlandığı şekilde hayata geçirilirken, 2015’te, Rusya’nın ve İran’ın Esad’a destek vermeler nedeniyle Suriye’de tıkandı. Ardından sınır güvenliğini gerekçe gösteren Türkiye önce Fırat Kalkanı sonra da Zeytin Dalı operasyonlarıyla Fırat’ın batısında bir güvenli bölge oluşturma çabasına girdi. 

ABD, Rusya, İran, İngiltere, Almanya, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, Türkiye derken Çin de, “Suriye’nin imar çalışmalarına katkıda bulunmak üzere” üzerine Suriye’de bayrak gösterdi. Suriye’de o kadar değişik kutuplar çıkar çatışmasına tutuştu ki, oluşan kriz, çok saygın bir arabulucu devreye girmezse, ancak küresel çatışmayla çözülebilir. 

Geçen yazımızda da belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin zorunlu olarak başlattığı Zeytin Dalı operasyonu, Suriye sorununu bir küresel sorun haline getirdi. 2011’de patlak veren Suriye krizi, gelinen noktada, ABD/İsrail ile Çin/İngiltere gibi iki keskin ve çok tehlikeli iki kutup oluşturdu. Yani, Erdoğan-Tillerson sonrasında yapılan, “İki ülke ilişkilerini normalleştirme kararının alınmış olması” Suriye sorunun çözümü için yeterli değildir. 

Suriye krizi, kutsal kitapların sözünü ettiği Armegeddon Savaşı’na doğru bir koridor açmış oldu. Bu kehanetin gerçekleşmesi insanlığın hiç istenmeyen acılar yaşanmasına neden olacak gibi görünüyor. Ekonomik tablo da, küresel kapışmaya giden süreci destekliyor..

Allah insanlığı çılgınlıklardan korusun..