ANKARA - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün talimatıyla kurulan Savunma Reformu Çalışma Grubu'nca hazırlanan ve Cumhuriyet tarihinde ilk defa sivil ve asker uzmanların ortak çalıştığı rapor kamuoyuyla paylaşıldı.

Milli Güvenlik Kurulu'nun ağustos ayı olağan toplantısında üyelere sunulan Savunma Reformu Çalışma Grubu'nun 220 sayfalık raporunun bir bölümü, Cumhurbaşkanlığının internet sitesinde yayınlandı.

Sekiz bölüm ve sonuçtan oluşan raporun, "Soğuk Savaş Sonrası Siyasi Askeri Dönüşüm" başlıklı ilk bölümünde, "Küresel ve Bölgesel Dönüşüm, Türkiye'nin Değişen Güvenlik Ortamı, Önümüzdeki 20 Yıla İlişkin Genel Tahminler, Güvenlik ve Savunmada Dönüşüm, Yeni Savaşlar, Soğuk Savaş Sonrasında Dünyada Savunma Reformları, Soğuk Savaş Sonrası TSK'nın Modernizasyon Süreci" konuları irdelendi. İkinci bölüm olan "TSK'nın Görevleri ve Gerekli Yetenekler" başlığında "TSK'nın Görevleri, Geliştirilmekte olan ve Geliştirilmesi Gereken Yetenekler, Değerlendirmeler ve Öneriler" ele alınırken, "Savunma Yönetimi" başlıklı üçüncü bölümde, "Tarihsel Süreç ve Mevcut Durum, Milli Savunma, Planlama Faaliyetleri, Müttefik Faaliyetleri, Müttefik Ülkelerdeki Durum, Sivil-Asker İşbirliği, Milli Güvenlik Kurulu, Sivil-Asker İşbirliği ile İlgili Değerlendirmeler, Değerlendirmeler ve Öneriler" konuları yer aldı. 

"Savunma Sistem Tedarik ve Lojistiği" başlıklı dördüncü bölümde, "Planlama, Programlama ve Bütçeleme Sistemi, Türkiye'de Tedarik ve Lojistik, Gelişmiş Ülkelerde Tedarik ve Lojistik, Türk Savunma Sanayi, Askeri Bakım, İkmal Merkezleri ve Tersaneler, Özel Sektör Firmaları, Değerlendirmeler ve Öneriler" konuları incelendi. Raporun beşinci bölümünde "Zorunlu ve Profesyonel Askerlik" konusu altında tarihsel gelişim ve mevcut durum anlatıldı. "Askeri Okullarda Eğitim ve Öğretim" başlıklı altıncı maddede genel durum, TSK'nın askeri okulları ve gelişmiş ülkelerdeki eğitim ve öğretim üzerinde duruldu. Raporun, "Savunma Harcamalarına Kaynak Tahsisi" bölümünde, "Savunma Harcamalarının Tanımı, Savunma Harcamalarının Ekonomiye Etkileri, Milli Savunma Planlama Faaliyetleri, MSB Bütçesi, NATO Üyesi Ülkelerin Savunma Harcamaları, Kaynak Tahsisinde Sorunlar, Savunma Sanayi Destekleme Fonu, Değerlendirme ve Öneriler" alt başlıkları yer aldı. 

Raporun, sekizinci ve son maddesinde, savunma harcamalarının denetimi, "Savunma Harcamalarının Denetiminde Mevcut Durum, Gelişmiş Müttefik Ülkelerde Savunma Harcamalarının Denetimi" alt başlıklarıyla çalışıldı.  

Raporda, sonuç ve uygulama esaslarına ilişkin değerlendirmelerde de bulunuldu. 

"Savunma reformu konusunda gayret gösterilmemesi ciddi noksanlık"

Cumhurbaşkanı Gül, rapora yazdığı önsözde, TSK'nın bugün güçlü ekonomi sayesinde üstün imkan ve kabiliyetlere sahip olduğunun altını çizerek, "Bölgesel ve küresel risk ve tehditlere karşı koyacak güçtedir. Şanlı geçmişi, disiplini, giderek millileşen silah sistemleri ve caydırıcı gücüyle ordumuz hepimiz için gurur kaynağıdır" ifadesini kullandı. 

TSK'nın görevlerini daha etkin, güçlü ve verimli bir şekilde icra etmesine engel teşkil eden bazı yapısal sorunların giderilmesine yönelik gecikmiş bir ihtiyaç bulunduğuna işaret eden Gül, tüm dünyada silahlı kuvvetlerin ekonomik açıdan en verimli, askeri açıdan en etkin yapıya kavuşturulması yönünde ciddi reformlar yapıldığını anımsattı. Her alanda köklü reformlar yapan Türkiye'nin savunma alanında böyle bir gayret içerisinde olmamasını "ciddi bir noksanlık" olarak değerlendiren Gül, "Karmaşıklığı ve belirsizliği giderek artan uluslararası güvenlik ortamıyla, bilhassa güncel, bölgesel gelişmeler ışığında, uzun yıllardır gerçekleştiremediğimiz kapsamlı savunma reformunu daha fazla erteleyemeyeceğimiz aşikardır" değerlendirmesini yaptı. 

Gül, konuya ilişkin görüşlerini 5 Nisan 2012'de Harp Akademileri Komutanlığında yaptığı konuşmada dile getirdiğini hatırlatarak, Nisan 2013'te savunma reformuna yönelik çalışma grubu kurulması talimatı verdiğini belirtti. Grubun başkanlığını Prof. Dr. Ali Karaosmanoğlu'nun üstlendiğini kaydeden Gül, çalışma grubunun MGK eski Genel Sekreteri Büyükelçi Tahsin Burcuoğlu, Savunma Sanayi Müsteşar Yardımcısı Dr. Faruk Özlü, Kara Harp Okulu Dekanı Tuğgeneral Murat Yetgin, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Eğitim Daire Başkanı Hava Pilot Tuğgeneral Recep Ünal ile emekli Tuğamiral Doğan Bozkurt'tan oluştuğunu bildirdi.

Grubun çalışmalarını yakından takip ettiğini vurgulayan Gül, önsözde şu noktalara dikkati çekti:

 "Bir yılı aşkın bir süre içerisinde, büyük bir emek ve titizlikle hazırlanan bu raporun önemli bir özelliğinin de cumhuriyet tarihimizde ilk defa sivil ve asker uzmanların beraberce Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşılayacak askeri yapı ve savunma yönetimine ilişkin bir rapor hazırlamaları olduğu kanaatindeyim.

Bu çalışmanın amacıyla ilgili en ufak bir şüphe veya tereddüt duyulmaması gerektiğini özellikle vurgulamak isterim. Nihai hedefimiz geleceğin etkili, daha güçlü ve daha verimli TSK'sına sahip olmak ve savunma sektörümüzün tüm unsurlarında çağın gereklerine uygun dönüşümü hayata geçirmektir. Rapor, bu hedefe ulaşmak için yapmamız gerekenlere dair siyasi mülahazalar veya ideolojik yaklaşımlardan tamamen uzak, objektif bir incelemenin ve son derece titiz bir çalışmanın ürünüdür." 

"Reformun başarısı sahiplenilmesine bağlı"

Savunma alanındaki reform çalışmalarında bazı ilkelere dikkat edilmesi gerekliliğine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Gül, savunma reformunun kapsamlı bir süreç olduğunu, başarılı bir reforma giden şartların olgunlaşması için sivil kapasite eksikliği gibi sorunların giderilmesinin zaman alacağını belirtti. Bu nedenle kararlı, gerçekçi ve sabırlı bir yaklaşım içinde olunması tavsiyesinde bulunan Gül, şu ifadeleri kullandı:

"Ayrıca bu denli kapsamlı bir reformun başarısı, sürecin siyasi otorite, silahlı kuvvetler ve toplum tarafından sahiplenilmesine bağlıdır. Bu çalışma Cumhurbaşkanı olarak verdiğim bir talimatın neticesinde ortaya çıkmıştır. Bu yönüyle bundan sonra savunma politikaları alanında yürütülecek reform atılımlarına yönelik istikameti gösteren bir rehber olarak okunmalıdır. İlgili kurumlarımız tarafından ivedilikle değerlendirmeye alınmalı, uygulamaya konulmalı ve reformun sürekliliği temin edilmelidir.

Büyük milletlerin sorumlulukları da büyük olur. Büyük sorumlulukları taşımak hiç şüphesiz büyük güç ister. Askeri güç olmaksızın da büyük güç olunmaz."

Cumhurbaşkanı Gül, önsözün sonunda, savunma reformu çalışma grubu üyelerine teşekkür etti ve raporda yer alan görüş ve önerilerin değerlendirmeye alınarak en kısa sürede hayata geçirileceğine olan inancını yineledi.

Raporun yönetici özetinde, amaç ve ilkelere yer verildi. Savunma alanında 2000'li yıllardan itibaren reform çalışmalarının gerçekleştirildiği, TSK'nın modernizasyon çalışmalarına devam edildiği belirtilen raporda, gelişime ihtiyaç duyulan alanlar şöyle sıralandı:

"Gelişmiş ülkelerle karşılaştırılınca muharip güç oranımız düşüktür. Hizmet alımı yoluyla siviller tarafından yapılabilecek işler vardır. Karar ve uygulama süreçlerinde mükerrer kademeler bulunmaktadır. Milli Savunma Bakanlığının yapısı, görevleri ve yetkileri gelişmiş ülkelerden farklıdır. Demokratik ülkelerdeki kontroller bizde eksiktir. Savunma sanayi ve teknolojisinin geliştirilmesine ihtiyaç vardır."

Çalışmayla, demokratik ülkelerdeki benzer ancak Türkiye'ye özgü bir savunma reformunun hedeflendiğine vurgu yapan raporda, teori ile pratiğin bağdaştırılmaya çalışıldığı ifade edildi. TSK'nın etkinlik ve verimliliğini azaltan problemler ile bugün ve gelecekte güvenlik ortamının zorunlu kıldığı yetenek ihtiyaçlarının birlikte değerlendirildiği kaydedilen raporda, "Tehdidi bertaraf için düşünülen yetenekler, tehdit olarak algılanan ülkeleri caydırmalı, gerektiğinde olabilecek tecavüzleri engellemeli ve cezalandırmalı, fakat silahlanma yarışına da neden olmamalıdır. 'Güvenlik ikilemi' olarak ifade edilen bu husus, reform ve modernizasyon çalışmalarında dikkate alınmalı, güvenliği artırmak isterken tam aksi bir sonuca ve gereksiz savunma harcamalarına neden olabilecek girişimlerden uzak durulmalıdır" değerlendirmesine yer verildi. 

Askeri güç ve diplomasi

Güvenlik kavramına bütünsel ve küresel anlayışla yaklaşılması gereğine işaret edilen raporda, "Mevcut tehditlerin çoğunluğu etkili bir uluslararası işbirliğini gerektirmektedir. Bölgesel işbirliği ve güvenlik mimarileri şimdiden planlanmalı ve bunlara öncülük edilmelidir" denildi.

Güvenliği geleneksel güç unsurlarıyla sağlamanın artık mümkün görülmediği kaydedilen raporda, askeri güç ve yeteneklerin diplomasinin hedeflerini desteklemekte yetersiz kalabildiğine dikkat çekildi. Askeri ve sivil yeteneklerin uyumlu ve birbirini tamamlayıcı şekilde kullanılmasının giderek önem kazandığı vurgulanan raporda, "Ayrıca, güvenliği başkalarının üzerinden değil, onlarla birlikte sağlamayı, güvenliği yaymayı ve yaygınlaştırmayı öngören bir yaklaşım benimsenmelidir" ifadesi kullanıldı.

Savunma reformunun başarısı için siyasi otorite, silahlı kuvvetler ve toplum tarafından reformun sahiplenilmesinin zorunlu olduğu vurgulanan raporda, şu değerlendirme yer aldı:

"Siyasi otoritenin silahlı kuvvetlerle ilişkisi diğer kamu kuruluşlarıyla olan ilişkilerine, örneğin herhangi bir genel müdürlükle olan ilişkilerine benzeyemez. Demokratik rejimlerde son söz daima siyasi otoritede olmakla birlikte, silahlı kuvvetlerin kendine göre bir hiyerarşisi, disiplin, terfi ve tayin kuralları ve bu gibi alanlarda belli bir ölçüde takdir yetkisi vardır. Bu alanın sınırları her ülkenin özelliklerine göre değişebilir."

Savunma reformunun döngüsel bir süreç olarak düşünülmesi gerektiğinin altı çizilen raporda, reformların süreklilik kazanması için askeri teşkilatlanmanın ve savunma yönetiminin bir parçası olarak kurumsallaştırılması ihtiyacı ifade edildi.

Sınır ötesinde askeri varlık

Raporun, "Değerlendirme ve Öneriler" kısmında, güvenliğin askeri boyutu ile diplomasi, ekonomi, kültür, kamuoyu, bilgi sistemleri ve teknolojinin de ön plana çıkmasıyla görev ve sorumlulukların karmaşıklaştığı ve sınırların belirsizleştiğine dikkat çekilerek, "Bu çerçevede silahlı kuvvetlerin, kuvvetler arası müşterek, müttefikler arası birleşik ve ulusal/uluslararası kurumlar ile hükümet dışı kuruluşlar arası işbirliği içinde harekat icra edebilme anlayışına uygun olarak geliştirilmesi ihtiyacı doğmuştur" değerlendirmesinde bulunuldu. 

Raporda, "TSK'nın Sahip Olması Gereken Yetenekler" başlığı altında, TSK'nın, Türkiye'nin vizyonuna ve sınırların ötesinden itibaren güvenliğin sağlanması ilkesine uygun biçimde sınır ötesinde askeri varlık bulundurulabilecek şekilde stratejik intikal, üs bölgesi oluşturma gibi yetenekleri kazanması gerektiği belirtildi.

MGK'ya savunma politikasını belirleme görevi 

Sivil-asker işbirliğinin sorunları çözen mükemmel bir teşkilatlanma olduğunun iddia edilemeyeceği kaydedilen raporda, bu işbirliğine dayanan sistemin sorunları azalttığı ve çözüm imkanlarını artırdığı belirtildi. Raporda, şu değerlendirme yer aldı:

"Devletin sivil-asker zirvesini buluşturan ve bu niteliği itibarıyla sivil-asker işbirliğinin en üst düzeyli ortak platformunu oluşturan Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK), savunma politikasının bütün boyutlarıyla ele alınmasında, gerekiyorsa gözden geçirilmesinde ve güncellenmesinde de önemli bir işlev üstlenebileceği düşünülmektedir. Nitekim, bazı NATO üyeleri ile önde gelen diğer bazı ülkelerdeki benzeri kurumların görev alanlarında savunma konusu öncelikli bir yer teşkil etmektedir.

MGK'nın istişari bir yapı olarak devamında yarar görülmektedir. Üye sayısı ise NATO ülkelerindeki benzerleri ile mukayese edildiğinde fazladır."

"MSB 'tedarik ajansı' gibi algılanmaktadır"

Raporda, Milli Savunma Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasındaki ilişkiyle ilgili iki farklı görüşe yer verildi. Birinci görüşe göre, mevcut mevzuatta MSB'nin Bakanlar Kurulu'nca kararlaştırılacak savunma politikası çerçevesinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek ilke, öncelik ve ana programlarına göre Genelkurmay Başkanlığı ile sıkı bir işbirliği içinde çalışmasının öngörüldüğüne ancak uygulamada MSB'nin "tedarik ajansı" gibi algılandığına işaret edildi. 

Müttefik ülkelerle Türkiye'nin savunma sistemindeki en temel farklılığın MSB ile Genelkurmay Başkanlığının birbirinden ayrı kurumlar olarak yapılandırılması olduğuna dikkat çekilen raporda, mevcut durumun savunma yönetiminin bütünlüğü bakımından ikili bir yapılanma şekli oluşturduğunun altı çizildi. Müttefik ülkelerin savunma bakanlıklarının aksine MSB'nin Türkiye'nin savunma politikalarının belirlenmesi ve uygulanmasında rolü olmadığı kaydedilen raporda, Bakanlığın mevcut kadro ve teşkilatıyla savunma politikası üretebilecek ve uygulayabilecek, altyapı ve teknik açıdan da TSK'yı harbe hazırlayacak donanıma sahip bulunmadığı ifade edildi.

Raporda, "Mevcut haliyle bir tedarik ajansı gibi çalışan ve ciddi bir sivil kapasite eksikliği içinde olan MSB'ye Genelkurmay Başkanlığı gibi güçlü, tecrübeli ve bilgi birikimine sahip bir askeri yapının bağlanması ne arzu edilen düzeyde bir sivil-asker işbirliğini ne daha fazla etkinliği ve verimliliği sağlayacaktır" denildi.

"Yeni bir savunma yönetim sistemi ve teşkilatı öngörülmeli"

Rapordaki birinci görüşte, Genelkurmay-MSB ilişkisi şu şekilde değerlendirildi:

"Genelkurmay Başkanlığı-MSB ilişkisinin yeniden yapılandırılması, anayasa değişikliğini gerektiren en hassas ve tartışmalı reform konularından biri olarak öne çıkmaktadır. Bu nedenle, konuyu azami dikkat ve ihtiyatla ele almakta ve bazı koşulların gerçekleşmesiyle irtibatlandırmakta yarar görülmektedir. 

TSK'nın daha etkin bir askeri güç olarak yapılandırılabilmesi için tamamen muharip görevlere odaklanması, operatif ve taktik düzeylerin dışındaki stratejik karar alma süreçlerinin alt kademelerden itibaren sivil-asker işbirliğine dayanması ve Türkiye'ye özgü şartlar sebebiyle geçmişte üstlenmiş olduğu muhariplik dışında kalan görevlerini MSB'ye bırakması gerektiği değerlendirilmektedir. 

Savunma yönetiminin bütünleştirilmesi ve güçlü bir yönetim yapısı oluşturulması maksadıyla geleceğin ihtiyaçlarını da göz önüne alarak yeni bir savunma yönetim sistemi ve teşkilatının öngörülmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir. Sivil ve asker işbirliğini esas alan bir felsefeyle bütün muharip görevlerin Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları bünyesinde, savunma yönetimi ile ilgili muharip olmayan görevlerinse yeniden yapılandırılacak bir savunma bakanlığı bünyesinde toplanacağı bir savunma teşkilatının hedeflenmesinde fayda mülahaza edilmektedir."

Savunma yönetimine Pentagon modeli 

Savunma yönetiminin bütünlüğü kapsamında MSB, Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıklarını aynı kampüs içinde toplayacak, ABD veya Fransa'daki benzer bir fiziksel mekan oluşturulması üzerinde düşünülmesi gerektiğine işaret edilen raporda, TSK'nın dengeli güç olarak yeniden yapılanması kapsamında deniz ve hava kuvvetlerinin kapasitelerinin artırılmasına yönelik bir politikanın benimsenmesi ve bu bağlamda Genelkurmay Başkanı'nın da kuvvetler arasında dönüşümlü olarak atanmasının düşünülmesinin ve Genelkurmay Başkanlığı ile MSB'nin görev tanımlarının yeniden yapılmasının önem arz ettiği belirtildi. 

İkinci görüşe göre

İkinci görüşe göre de Genelkurmay Başkanlığı ile MSB'nin ilişkilerinin mevzuat çerçevesinde yürütüldüğü, her kademede koordinasyonda bulunulduğu, siyasi otoritenin de askerlerin tavsiyelerini dikkate aldığı ifade edilerek, şunlar kaydedildi:

"Bu açıdan bakıldığında da siyasi otoritenin belirleyici rolü açıktır. Halihazırda MSB'nin kanundaki yetkileri oldukça kapsamlıdır. Bununla birlikte, savunma planlama ve yönetiminin etkinliği için bazı düzenlemelere de ihtiyaç olabilir. Ancak TSK, her türlü siyasi mülahazanın dışında, tarafsız ve sadece milletin bekasını düşünen konumunu muhafaza etmelidir. Bu konum, siyasi mülahazalarla, 'Batılı demokrasilerdeki uygulamalar' ve AB müktesebatı örnek gösterilerek aşındırılmamalıdır.

Bu gerekçelerle, özellikle Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren mevcut bölgesel güvenlik ortamındaki belirsizlikler, risk ve tehditlerin ciddiyeti çerçevesinde, MSB-Genelkurmay Başkanlığı ilişkisinde kısa vadede radikal bir değişikliğe gitmenin uygun olmayacağı düşünülmektedir."

Savunma planlama ve yönetiminin bütünlüğünü, etkinliğini ve verimliliğini sağlayacak, karar verme süreçlerinde sivil-asker işbirliğini artıracak bir mekanizma düşünülebileceği belirtilen raporda, şu noktalara işaret edildi:

-Barışta ve savaşta TSK'nın sevk ve idaresinin Kuvvet komutanlıkları vasıtasıyla Genelkurmay Başkanlığınca,

-Kuvvetin desteklenmesini sağlayan, tedarik, askere alma, sağlık, bütçe, inşaat ve benzeri faaliyetlerin MSB tarafından, 

-Kuvvetlerin harbe hazırlanması fonksiyonunun ise Kuvvet Komutanlıklarınca yürütülmesinin,

-Genelkurmay karargahının, barış döneminde kuvvetleri destekleyebilecek şekilde 'ilke ve öncelikler ile ana programları' tespit eden stratejik planlama makamı olmasının, kriz ve harp döneminde merkezi komuta-kontrol görevini deruhte edebilecek imkan kabiliyetine sahip olacak şekilde yapılandırılmasının ve bu çerçevede, TSK-2033 çalışmasının sürdürülmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir."

Raporda, savunma sanayinin geliştirilmesi yönünde sorumluluk üstlenen makamların çalışmaları esnasında uygulama farklılıkları ve etkin koordinasyonun sağlanamaması nedeniyle ortaya çıkan sorunların belirlenen hedeflere ulaşılmasında sınırlayıcı etkilere neden olduğuna işaret edilerek, savunma sistem ve askeri teçhizat tedariki ile ilgili alanlarda MSB Müsteşarlığı ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı arasında mükerrerlik bulunduğu kaydedildi.

Tedarik konusunun uzmanlık alanı olduğu ve tecrübe gerektirdiği ifade edilen raporda, "Her iki birimin zaman içerisinde oluşturduğu kendine özgü tedarik kültürlerinin olumlu yanlarını muhafaza ederek, olumsuz yanlarını giderecek, mükerrerlikleri ortadan kaldıracak bütüncül bir mekanizmanın kurulması konusun değerlendirilmelidir" denildi.

Raporda, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi gelişmiş müttefik ülkelerin silahlı kuvvetlerinin askeri teçhizat tedarik faaliyetlerinin Savunma Bakanlığına bağlı ayrı bir kurum tarafından tek elden yürütüldüğü bilgisi verilerek, Türkiye'deki mevcut dağınık yapının giderilerek tek çatı altında yürütülmesi yönünde görüşler bulunduğu belirtildi. Raporda, "Bu çerçevede, halen SSM ile MSB Teknoloji ve Koordinasyon Müsteşar Yardımcılığı bünyesinde yürütülen görevleri yerine getirmek üzere, İngiltere'de DE&S, Fransa'da DGA, Almanya'da BAAINBw benzeri bir yapılanmaya gidilmesinin idari, hukuki ve teknik veçheleriyle incelenmesinin uygun olacağı düşünülmektedir" ifadelerine yer verildi.

Zorunlu ve profesyonel askerlik

Zorunlu ve profesyonel askerlik sisteminin bugünün şartlarına ve ihtiyaçlarına cevap vermekte zorlandığı ve uygulamada değişiklik yapılmasının gereğine işaret edilen raporda, "Bu çerçevede, ülkemizin insan kaynağı ve ekonomik imkanlarının elverdiği oranda, azami ölçüde profesyonel askerliğe geçmek bir hedef olarak belirlenmelidir" denildi. 

Raporda, bedelli askerlikle ilgili, "Yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın yabancı ülkelerdeki hak ve kazanımlarının korunmasını amaçlayan dövizli askerlik uygulamasına devam edilmesi, bununla birlikte bedelli askerlik uygulamasına son verilmesi" yönünde görüş bildirildi.

Savunma harcamalarına kaynak tahsisi

Savunma sanayi alanında dünya genelindeki teknolojik yenilik ve gelişmeler ile milli imkanlarla ülke içinde kazanılan yetenekler ve araştırma, geliştirme programları için kaynak ihtiyaçları dikkate alındığında TSK'nın özellikle mali boyutu yüksek olan modernizasyon projelerinin, zamanında gerçekleştirilebilmesi ve diğer ihtiyaçların gerektiği gibi karşılanabilmesi için ilave kaynağa ihtiyaç olduğu değerlendirilen raporda, "Bu çerçevede savunma harcamalarının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'ya oranının en az dünya ortalaması olan yüzde 2,5 seviyesinde tutulmasında fayda görülmektedir" ifadesi kullanıldı. 

Savunma alanında zafiyet yaşanmaması ve mali boyutu yüksek projelerin zamanında gerçekleştirilebilmesi amacıyla ilave kaynak ihtiyacının karşılanabilmesi için Gelir ve Kurumlar Vergisi üzerinden Savunma Sanayi Destekleme Fonu'na (SSDF) aktarılan yüzde 3,5'luk payın artırılmasının gerekli olduğunun altı çizilen raporda, TSK'nın modernizasyonu için kalıcı ve esnek finansman kaynağı olması öngörülen SSDF'nin sadece bu ihtiyaçlar için kullanılmasının uygun olacağı kaydedildi.

Savunma harcamalarının denetimi

Raporda, savunma harcamalarının, ilgili mevzuat çerçevesinde denetime tabi tutulmasına karşın kamuda, bu harcamaların denetlenmediğine ilişkin bir algı olduğu anımsatılarak, şunlar kaydedildi:

"Savunma harcamalarının hiçbir muafiyet ve ayrıcalık olmaksızın gerçekleştirilmekte olduğunun Sayıştay Başkanlığı tarafından uygun platformlarda ve bu denetimlere ilişkin olarak hazırlanan raporlarda ifade edilmesinin söz konusu algıyı ortadan kaldıracağı değerlendirilmektedir.

Diğer bir sorun, Sayıştay denetimi raporlarının TBMM'de uzman bir komisyon tarafından incelenememesidir. Söz konusu raporlar, TBMM'de Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşülmektedir. Denetim raporlarının ihtisas komisyonları tarafından incelenmesi uygun olacaktır."

"Gizlilik" kavramının uluslararası ölçüler dikkate alınarak kanun ve yönetmeliklerle yenide düzenlenmesine ihtiyaç bulunduğu belirtilen raporda, şu ifadeler yer aldı:

"Siyasi hedeflerin yerindeliği, etkinlik, verimlilik ve tutumluluk gibi hususlar TBMM'de ve ilgili komisyonlarında görüşülmeli ve sorgulanabilmelidir. TBMM'nin bu görevi layıkıyla yerine getirebilmesi için önündeki engeller kaldırılmalı, bilgi ve uzmanlık kapasitesi artırılmalı ve gerekli şeffaflık sağlanmalıdır. Ancak güvenlik ve savunma söz konusu olduğunda, TSK'nın verilen görevleri en etkili şekilde yerine getirmek üzere hazırlanması gereği, zaman zaman ve ister istemez verimlilik ve tutumluluk ilkelerinin önüne geçebilmelidir. TSK bir şirket gibi düşünülemez. Bu kaygı, Türkiye'ye özgü değildir, her toplumda ve devlette var olan güvenlik ihtiyacından kaynaklanmaktadır."

"Uygulamada seçicilik reformun başarısını engeller"

Raporun kamuoyuyla paylaşılan kısmında yer alan "Sonuç ve Uygulama Esasları" başlıklı bölüm, "Türkiye'nin savunma alanında hızla değişen şartlara kendini uyarlaması zorunludur" cümlesiyle başladı. 

Savunma reformunun bütünsel bir yaklaşımla başarıya ulaşabileceği kaydedilen raporda, "Uygulamada seçicilik, yani bazı tedbirlerin uygulanmaması reformun başarısını engelleyebilir. Ayrıca devletin, ilgili diğer birimlerinde de savunma alanındakilerle uyumlu reformların gerekli olduğu göz önünde bulundurulmalıdır" ifadesi kullanıldı. 

Savunma reformunun çok kapsamlı bir faaliyet olduğunun altı çizilen raporda, sonuç olarak şu hususlara yer verildi:

-Her konuda kesin bir çözüm önermek mümkün olamamaktadır.

-Uygulayıcılara alternatif hal tarzları önermenin daha uygun olacağı ve reformun sahiplenilmesini kolaylaştırabileceği değerlendirilmiştir. 

-Reformun başarısı için siyasi otorite, silahlı kuvvetler ve toplum tarafından sahiplenilmesi elzem görülmektedir.

-Bazı beklentilerin gerçekleşmesi zaman alabilir.

-Reformun hayata geçirilebilmesi için başlangıçta ilave kaynağa ihtiyaç duyulacaktır. Bununla birlikte reformdan beklenen 'etkinlik ve verimliliğin' getirisinin uzun vadede daha fazla olacağı değerlendirilmektedir. 

-Reformda, ülke gerçekleriyle çağdaş ülkelerin standartları birlikte dikkate alınmalıdır. 

-Reform, evrimsel bir süreç olarak düşünülmelidir. 

-Reforma konu olan alanların birbiriyle yakın ilişkisi nedeniyle, alınacak tedbirlerin uygulanmasında bütüncül yaklaşım önem arz etmektedir. 

-Etkinlik ve verimliliğin devamı için reformun sürekliliği ve kurumsallaşması esastır. 

Reforma ilişkin siyasi kararların alınabilmesi ve yasal düzenlemelerin yapılabilmesi için "yüksek düzeyli bir yürütme kurulu" ve çalışma grupları oluşturulması ve kalıcı bir mekanizmaya dönüştürülmesi önerilen raporda, NATO örneğine yer verilerek, Soğuk Savaşın ardından ittifakın, dönüşüm konusunu 2003 yılında bu yana kurumsallaştırdığına dikkat çekildi. TSK'nın da 2012 yılından itibaren yeniden yapılanma çalışmalarına başladığı, bu kapsamda "TSK 2033 Yeniden Yapılanma Projesi"ni uygulamaya aldığı anımsatıldı. 

Sivil ve askerlerin birlikte hazırladığı ilk rapor

Raporun sivil ve asker uzmanlarca hazırlanmasının önemine, "Cumhuriyet tarihinde ilk defa sivil ve asker uzmanların ortak çalışmalarıyla TSK ile ilgili analitik ve eleştirel bir inceleme yapılması ve çözüm önerileri sunulması bu raporun en önemli özelliğini teşkil etmektedir" ifadesiyle dikkat çekildi. 

Reform çalışma grubunun ele aldığı konularda büyük ölçüde mutabakata vardığı ancak bazı konularda görüş birliği sağlayamadığı belirtilen raporda, farklı görüşlerin en ayrıntılı şekilde tartışıldığı ve değerlendirildiği aktarıldı. 

İstişari bir belge olan raporun uygulanıp uygulanmayacağının siyasi iradeye bağlı olduğu vurgulanan raporda, "Diğer müttefik ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye, savunma reformu alanında oldukça gecikmiş bir ülke olarak öne çıkmaktadır. Bu itibarla, reform çalışmalarının ivme kaybetmeden uygulama safhasına geçmesinde fayda mülahaza edilmektedir"