Kıbrıs Milli Davamızın lideri K.K.T.C Kurucu Cumhurbaşkanımız Sn. Denktaş’ı kaybedeli 5 yıl oldu. Zaman su gibi akıp gidiyor.

Ancak Kıbrıs konusuyla ilgili çözümsüzlük bir türlü sonuçlanmıyor/sonuçlandırılamıyor…

Bu ne kadar daha sürecek belli değil! Ama belli olan bir şey var ki, tarihi gerçekleri değiştirmek mümkün değil…

Ocak-Şubat 2017 Kıbrıs görüşmelerinde, Kıbrıs Türk Halkının tüm kazanımları müzakere masasında pazarlık konusu edildiğinde; Rum tarafına önerilen toprak yüzdesi gündeme gelmiş, hatta rahmetli Denktaş’ın %29+ yı kabul ettiği, KKTC Meclisinde de bu konuda görüş birlikteliği olduğu konusunda; KKTC’de yönetimince birçok açıklama yapılmış, karşı görüşler de öne sürülmüştü…

Kıbrıs Milli Davamızın Bayraktarı rahmetli Cumhurbaşkanımız Mücahit Gazi Denktaş’ın 06.06.2009 tarihinde kendi kalemiyle anlatmış olduğu bu önemli konuyu bir kez daha gündeme getirerek; Kıbrıs konusunun 2016 yılında çözüme ulaşılacağını söyleyip de, hala ‘’Birleşik Kıbrıs’’ çözümü için Rum tarafından medet umanlara mesaj olsun isterim… 

İşte, Can Liderim Rahmetli Denktaş’tan Kıbrıs Gerçeği:  

‘’Cumhurbaşkanı Sn. Talat, haklı olarak,  “toprak konusu en zor konulardan biridir” demiş ve “Geçmişte %29+’yı kabul ettiğimiz için bu konuda taviz vermek zorundayız” diye de eklemiştir. 

Gün gele toprak konusunun ele alınarak bazı değişiklikler yapılması kaçınılmazdır ancak “geçmişte %29+’ya razı olduğumuz için taviz vermek zorundayız” düşüncesi yanlıştır çünkü geçmişteki BM Planlarında veya önerilerinde var olan herhangi bir şeyi Rum tarafı kabul etmiş değildir. 

Bu nedenle geçmişte söylediklerimiz bizi bağlar fakat Rumlar her konuda yeni iddialarda bulunabilirler yaklaşımı kabul edilemez bir yaklaşımdır. “%29+” konusu çok gerilerde kalmıştır ve bu oranın, Talat-Hristofyas görüşmelerinde bağlayıcı hiç bir yönü de yoktur. 

Anlatayım:
BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar zamanında üzerinde derinliğine çalıştığımız ve hemen hemen görüş birliğine varıldığı sanılan BM Planını imzalamak üzere New York’a davet edilmiştik. Rum tarafı, daima yaptığı gibi, tüm ilgililere planı imzalamak niyetinde oldukları haberini maksatlı olarak yaymış, benim plana karşı çıkmamı beklemekteydi. TC temsilcisi rahmetli Kırca idi. Ben New York’a gitmeden önce planla ilgili görüşümü Ankara ile paylaşmıştım. 

Toprak talebimiz %30 idi. Genel Sekreter ile ilk temasımı yapmak üzere kendisini ziyaret ettiğimde Cuellar bana “Bu işin sonuna geldik; senden bir küçük ricam olacak; Kypriyanu %30 toprak talebinize takmış, her şeyi kabul ediyor fakat halkına bu %30’u kabul ettiremeyeceğini söylüyor; bunun altında her şeyi kabul edebileceğini söylemektedir. 

Lütfen bu konuda esneklik göster ve bu işi artık burada bitirelim” dedi. “Konu %30 mu? Ve ben bunun altına inersem Kypriyanu planın tümüne evet mi diyecek?”  diye sordum. 

Cuellar’ın cevabı “Evet, istediği şu %30’un görülmemesi” dedi. “Pek alâ”  dedim ve Cuellar’ın önünde duran kâğıdı alarak  “%29+” yı yazdım. Cuellar memnun ve mesut; beni kutladı, “Büyük devlet adamlığı yaptığımı” söyledi. 

Kendisine “Bu önerim, bugün bu anlaşmanın tamamlanması için yapılmış bir öneridir. Bugün Kypriyanu bu önerimi kabul etmezse geçerliliği sona erer” dedim ve ayrıldım. Rahmetli Kırca’ya konuyu anlattığımda o da çok memnun oldu, “Türkiye’yi büyük bir yükten kurtarıyorsun” diyerek beni tebrik etti. 

Kypriyanu bu öneriyi de ret ederse KKTC’nin tanınması muhakkak gündeme gelecekti. Cuellar da bunu ima etmişti.

Aynı gün müşterek toplantıya gittiğimde Kypriyanu’nun “Konuyu Yunan hükümeti ile görüşmek üzere Atina’ya” gideceğini öğrendim.  

On veya on beş gün New York’ta Kipriyanu’nun geri gelmesini bekledim. Geldi ve planı ret etti. Bu nedenle Cuellar belgesinin bir bütün olarak kabulüne bağlı olan %29+ önerisini bağlayıcı addetmek kadar yanlış bir yaklaşım olamaz. 

O günden bugüne Kıbrıs Türklerinin yerleşim ve tapu edinme konuları daha da artmıştır. Şimdi toprak konusu görüşülürken bütün bu gerçeklerin değerlendirilmesi gerekir. 

1960 Antlaşmalarında iki kurucu taraf  idarede %30 paylaşıma, bağımsızlıkta ve egemenlikte eşit ortaklığa razı olmuştu.

Temel budur. 20 yıl uğraştan sonra KKTC’nin ilânı da egemenliğine ve bağımsızlığına sahip çıkan halkımızın bu temel haklarını hayata geçirmesinden ibarettir. 

Rum bunu anlamıyor ve adanın tümüne sahip çıkma pişkinliğini devam ettirebiliyorsa, ABD ile Garantör İngiltere ve şimdi de AB bu pişkinliği desteklemeye devamda kararlı iseler, bütün bunlar bizim Devletimizden, bağımsızlığımızdan ve topraktaki hakkımızdan vazgeçmemiz veya bu konularda taviz vermemiz için bir neden olamaz. Kazanılan bir devletimiz vardır. 

Egemeniz ve bağımsızız. Anavatan sayesinde bunları koruyacak durumdayız. 

Taviz, Rum’dan, suçludan, cinayetleri, darbeleri başlatıp masum insanları toplu mezarlara gömerek Kıbrıs’ın tümüne sahip çıkabileceklerini sananlar tarafından verilmelidir. Hak ve hukukunu korumak için can verenlerden değil. 06.06.2009/Yeniçağ Gazetesi…’’ 

K.K.T.C’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rahmetli Denktaş’ın bu yazısında geçen ve aşağıda tırnak içine almış olduğum şu görüşü dahi; Kıbrıs Türk Halkına ve kendisinden sonra bu göreve gelen K.K.T.C Cumhurbaşkanlarına vasiyet niteliğindedir:

‘’Rum bunu anlamıyor ve adanın tümüne sahip çıkma pişkinliğini devam ettirebiliyorsa, ABD ile Garantör İngiltere ve şimdi de AB bu pişkinliği desteklemeye devamda kararlı iseler, bütün bunlar bizim Devletimizden, bağımsızlığımızdan ve topraktaki hakkımızdan vazgeçmemiz veya bu konularda taviz vermemiz için bir neden olamaz. Kazanılan bir devletimiz vardır.’’

O içindir ki;

Bedeli Şehitlerimizin kanıyla, canıyla ödenen: ‘’Devletten, Bağımsızlıktan, Toprak Hakkından’’  hiçbir neden uğruna vazgeçilemez…