Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk; ‘Kurtuluş Savaşı’nı yaparken tek bir şeye inanıyordu:

‘’Ben bu savaşı kazanacağım…’’ Hatta o kadar inanıyordu ki, savaşın kazanılacağı henüz kesinleşmediği, Sakarya Savaşı’nın o kritik – kızgın günlerinde, Ankara’da Maarif Kongresini topluyordu. O’nun kafasında savaş çoktan kazanılmış, geleceğin günlerine hazırlık başlamıştı bile…’’

Çanakkale’de mağlup edilemeyen Türk Milleti;

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde 26 Ağustos - 18 Eylül tarihleri arasında yaşanan Sakarya Savaşını, Başkomutanlık Meydan Muharebesini de kazanmış, işgal güçleri mağlup edilerek Yunan orduları denize dökülmüş, milli mücadele kazanılmış, şanlı bayrağımız indirildiği yere İzmir’e yeniden çekilmişti. 

Türk Milleti Gazi Paşasına, Gazi Mustafa Kemal Paşa da milletine minnettardı. 

Ama bir de savaşın kaybeden tarafı vardı!

‘’Helenizm’’ rüyasını gerçekleştirmek amacıyla Anadolu’yu istila eden Yunanlılara destek veren, onları kışkırtan İngiltere; bu yenilgiyi sorgulamak adına ‘’İngiliz Lortlar Kamarasında’’ olağanüstü bir toplantı yapmış, bütün yabancı büyükelçiler de bu tarihi toplantıya katılmıştı…

O toplantıda yapılan konuşmalar; özellikle günümüz Türkiye’sinde devletimizin kurucusu Atatürk’e hiç de hak etmediği şeyleri söyleyenlere, yapılan türlü saldırılara verilecek en çarpıcı yanıttır.

Şimdi tarih sayfalarını aralayalım, orada yapılan o önemli konuşmalara kulak verelim:

İlk defa kürsüye çıkan Muhalefet ve İşçi Partisi Lideri Mc Donald şunları söyler: 

‘’Hükümetten şunu sormak istiyorum… Hükümet, Anadolu’yu galip devletlerarasında paylaşmak amacıyla hazineden binlerce altın aldı. İstanbul ve Boğazlar Büyük Britanya’nın olacak, İzmir Yunanlılara, Antalya ve Konya İtalyanlara, Adana ve çevresi Fransızlara verilecek, Doğu’da Ermenistan Devleti kurulacaktı. Ne yazık ki bunların hiçbirisi olmadı. Bu taksim planını Mustafa Kemal’in süngüleri altüst etti. Bu konulara açıklık bekliyorum’’ dediği zaman, o sıralarda Başbakan olan Lloyd George ağır ağır kürsüye gelerek şunları söylemiştir:

‘’İnsanlık tarihi birkaç asırda ancak bir dahi yetiştiriyor. Şu talihsizliğe bakınız ki, beklenen o dahi, bugün Türkiye’de doğmuştur. Elden ne gelebilirdi..?’’ Bu konuşmanın ardından Lloyd George Başbakanlık’tan istifa etmiştir. (Kaynakça: Atatürk’ün Kehanetleri - Sn. Ali Bektan)

Atatürk’ün son yüzyılın en büyük lideri olduğu/olacağı daha devletimizi kurmadan, bugünün Türkiye’sinin önünü açan devrimlerini yapmadan önce, hem de ülkemizi işgal edenler tarafından o günlerde söylenmişti.

Onun içindir ki, ülkemizde bulunduğu önemli makamları devletimizin kuruluşuna ama daha da önemlisi, o büyük insana borçlu olan kimilerinin, tarihe not düşen bu gerçekleri görmeleri, siyasi malzeme yapmamaları gerekmektedir. 

Çünkü her defasında tarihin unutmaz vicdanı, tarihe not düşülen gerçekler;  Atatürk’le ilgili olumsuz görüşlere hak ettiği yanıtı vermektedir.

‘’Çünkü Atatürk, mükemmeliyeti arayan bir dünya lideri, Atatürkçülük ise Türk toplumunu o hedefe ulaştıracak olan zihniyet ve eylemin kavramsal ifadesidir.

O; emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşını veren, bunu başaran, bütün mazlum halklara ilham kaynağı olan bir komutan, ulusal bir kahraman, bir devlet adamıdır. 

O; kimliği, inancı ne olursa olsun, bu son vatanımızda, Türkiye Cumhuriyetini kuran halka ‘Türk Milleti’ denir; nitelendirmesiyle, bizleri ümmet olmaktan, millet olma vasfına taşıyandır.

O; 4000 yıllık tarihimiz boyunca, hiçbir zaman esarete boyun eğmeyen Türk Milletinin vatanına, bayrağına, tüm ulvi ve milli değerlerine, örf ve geleneğine olan sadakatine güvenen, bu değerler manzumesinin öz kaynağını öne çıkararak, bu özelliklerimizi tarih sayfalarına bir kez daha not düşendir. 

O; her karışı işgal edilen, çöken bir imparatorluktan, paramparça olan vatan coğrafyamızda; halk egemenliğine, hukukun üstünlüğüne dayanan çağdaş, laik ve demokratik bir devlet kuran, tarihin ender kaydettiği büyük bir devrimcidir.

O; yaşamı boyunca: 

‘’Rapla çiftliğinin korucusu küçük Mustafa; duvar gazetesi çıkarttığı için zindanlara atıldığında, Mustafa Kemal Efendi; Trablus’ta, Derne ve Bingazi’de Bnb. Mustafa Kemal Bey; Çanakkale geçilmez destanı yazıldığında önce Yb. , sonra Alb. Mustafa Kemal Bey; Filistin Cephesi’nde Mustafa Kemal Paşa; Ankara’da T.B.M.M. Başkanı Mustafa Kemal; Sakarya’da Gazi Mustafa Kemal Paşa; Dumlupınar’da Mareşal Mustafa Kemal ve nihayetinde Cumhurbaşkanı Atatürk olarak anıldı.’’

(Kaynakça; 1938 Son Yıl - Sn. Yrdc. Doç. Dr. Orhan Çekiç)

30 Ağustos tarihi;

Her yanı düşmanlarımız tarafından işgal edilmiş vatan topraklarımızın, yüzbinlerce vatan evladımızın canı ve kanı pahasına yeniden kazanıldığı, muzaffer ordularımızın Ay Yıldızlı Al Bayraklarımızı yeniden göndere çektikleri, bağımsızlığımızın, millet olma vasfımızın kazanıldığı dönemin başladığı tarihtir.

Bu gerçek hiçbir zaman değişmeyecek, böylesine önemli bir tarihi görmezden gelenlere, geleceklere tarihi gerçekler ve Atatürk’ümüze sahip çıkmaya devam eden milyonlar her 30 Ağustos’ta gereken cevabı verecektir.

Her yıl 30 Ağustosta kutlamış olduğumuz ‘Zafer Bayramımız’, bağımsızlık savaşımızda düşmanın Ege’nin derin sularına gömüldüğü, vatan topraklarımızın düşmandan temizlendiği mutlu olayın yıldönümüdür.

Milletimizin büyük bir coşkuyla kutladığı bu önemli günde, vatan topraklarımız uğruna hayatlarını seve, seve feda eden aziz şehitlerimizi minnetle yâd ediyor, gazilerimizi sevgiyle selamlıyorum. Bu muhteşem zaferimizin 95’nci yıldönümü kutlu olsun.