Tarih: 10 Eylül 1922…

Mustafa Kemal İzmir’dedir. Dinlenmesi için hazırlanan konağa girerken önüne serilmiş Yunan bayrağını görür; ‘’Bu nedir ?” Diye sorar:

“Yunan Bayrağı paşam, bu eve yerleşen Yunan Kralı Konstantin, bu taşlığa serilen Türk bayrağını çiğneyerek geçmişti.” Diye yanıtlarlar…

“O, hata etmiş. Ben bu hatayı tekrar edemem.’’,’’ Bayrak, bir ulusun onurudur. Ne olursa olsun yerlere serilemez ve çiğnenemez.” Diyerek bayrağı yerden kaldırtır.

ATATÜRK; “Bayrak bir milletin özgürlük alâmetidir. Düşmanın da olsa hürmet lâzımdır.” sözleri ile bayrağın kutsallığını dile getirmiştir. 

Bunun en anlamlı örneğini de, İzmir’in düşmandan temizlendiği o destansı dönemde yaşanan bu olayda; Türk’e yakışan bu özenli davranışı ile göstermiştir.

Türk Bayrağının doğuşuyla ilgili tarihsel gerçek: 

Türk Bayrağı’nın 1. Kosova Savaşı (28.07.1389) sırasında savaşta ölen Türk askerlerin kanının bir çukurda toplanması sonucunda; ay ve yıldızın yan yana gelmesi ile oluştuğu söylenmektedir. 

Yapılan tüm varsayımlar arasında, Türk Bayrağının doğuşuna, 1. Kosova Savaşı’nın sebep olması en büyük ihtimallerden biridir çünkü 28.07.1389 akşamında gökyüzünde Jüpiter ve Ay yan yana gelmiştir. 

Türklerde Bayrak Sevgisi

İlk çağlardan beri tüm uluslar kendilerini temsil eden sembolleri kullana gelmişler, sonuçta devleti temsil eden bayrak ve silâhlı kuvvetlerin onur timsali olan sancaklar ortaya çıkmıştır. 

Bayrak ve sancaklar, ulusların moral ve övünç kaynağı olduğu gibi, özgürlüğün de simgesi olmuştur.
Orta Asya’dan dünyanın dört bir tarafına yayılan Türk boyları, bayraklarının gölgesinde toplanarak zaferden zafere koşmuşlar ve dünyanın çeşitli bölgelerinde pek çok beylik, atabeylik, hanlık, devlet ve imparatorluk kurmuşlardır.

Bayrak, eski Türk devletlerinin her şeyi idi. Bağımsızlık bayrakla belirirdi. Komutanların ve boy beylerinin Türk halkları içindeki itibarı ve saygıları da yine bayraklarının şekline ve sayısına göre tayin edilirdi. Uğur ve başarı, ancak onun dalgalanan saçaklarında görülürdü.

Rengini kanımızdan, ay-yıldızını göklerden almış olan bayrağımız uğruna nice Türk evlâdı canlarını savaş meydanlarında feda etmiştir. 

Atalarımız al bayrağımızı üç kıt’a üzerinde şerefle dalgalandırmışlardır. Genç kızlar göz nuru dökerek ay-yıldızını işlemiş; genç erkekler, kahramanlar onu akından akına taşımışlardır. Şairler bayrağımızı en içli mısralarla dillendirmişlerdir. 

Bayrağa büyük bir içtenlikle seslenen, bu seslenişi ile nesiller boyunca bayrak şairi diye anılmaya hak kazanan Arif Nihat Asya onu gönülden kopan bir dille deyimlendirmiştir:

‘’Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü/ Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü/  Işık ışık, dalga dalga bayrağım/ Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım…’’

Bayrak, ülkeler için bağımsızlık sembolüdür. Her milletin kendi yapısını, geçmişini simgeleyen bir bayrağı vardır. 

Türk bayrağı kırmızı rengini bu vatan için canını vermiş şehitlerin kanından almıştır. Bu nedenle her ulusta olduğu gibi bizim ulusumuz için de bayrağımız büyük bir manevi değer taşımaktadır.

Bir ulusun bayrağı dalgalandıkça, o ulusun bağımsız olduğu anlaşılır. Bayrak her toplum için bağımsızlığın sembolüdür. Bu nedenle bayrağa saygı ve sevgi gösterilmelidir.

29 Mayıs 1936 tarih ve 2994 sayılı Kanunla Türk Bayrağı’nın şekli ve ölçüleri kesin bir şekilde tespit edilerek, 28 Temmuz 1937 tarih ve 2/7175 sayılı Kararnameye ilişik 45 maddelik bir tüzük ile de Türk Bayrağı’nın kullanılışı kural altına alınmıştır.

Bayrağımız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Türk Milletinin onurunu temsil ettiğinden onu korumak her Türk’ün vazifesidir. 

Dolayısıyla Türk bayrağı sökük, yırtık, kirli bir hâlde bırakılmaz ve kullanılmaz; oturulacak veya basılacak bir yere serilmez. Bayraktan örtü, perde vs. yapılmaz.

Vatan topraklarında, yurt dışı temsilciliklerimizde dalgalanan Türk bayrağını, milletimizin gözbebeği gibi korumaları, subay ve erlerimizin Türk sancağını canından aziz bilerek, son erine kadar şehit olmadıkça düşmana bırakmayacağına dair ant içmeleri; gerektiğinde uğrunda hayatlarını seve, seve feda etmeleri; bayrağımıza, sancağımıza olan bağlılığımızın paha biçilmezliğinin kanıtıdır.

Türk insanının, Türk Milletinin bayrağımıza olan sevgi ve özleminin en saf duygularla yaşandığı yer yurt dışıdır. Yurt dışında, gurbet ellerde yaşayan vatandaşlarımızın bayrağımıza olan sevgilerini her zemin ve zamanda en bariz şekilde ifade ettiklerini görebiliriz.

Dış ülkelere yerleşmiş, kendisini Büyük Türk Ulusunun ayrılmaz bir parçası olarak hisseden vatandaşlarımızın evlerinde, iş yerlerinde, arabalarında kesinlikle bayrağımız bulunmaktadır. 

Hatta kimi vatandaşlarımız; bize göre abartılı olsa da, araçlarının arka camlarını örtecek şekilde, ya da arabaya, ay yıldızlı bayrağımızı boyayarak, bayrak sevgisini göstermektedirler. 

Asıl vatanımızda bayrağımıza saygısızlık yapanları unutmak mümkün müdür?

Çok değil birkaç yıl önce vatanımızın Güneydoğusunda şanlı bayrağımızı gönderinden indirerek, yakan, yırtan P.K.K teröristlerinin görüntüleri unutulmuş değildir.

Ülkemizin güneyinde Suriye sınırı ötesinde DEAŞ terör örgütü elemanlarının, kalpleri gibi simsiyah bez parçalarını, bayrak diye sınırımızın dibinde salladıkları unutulmuş mudur?

Kimi zamanlar bazı ülkelerde göndere çekili bayraklarımıza el ve dil uzatılmasını, bu hainlikleri yapanları göz önünde bulundurduğumuzda; bu saygısızlıkları, bu ihanetleri kabul etmek asla mümkün değildir.

26 Şubat 2017’de Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin, yurdumuza gelişinde İstanbul Atatürk Hava Limanındaki karşılama töreninde; gönderinde nazlı, nazlı dalgalanan ay yıldızlı bayrağımızın hemen yanına, ‘Kürt Bölgesel Yönetimini’ temsilen Kürt bayrağının asılması da;  en başta şehit ailelerimizi ve o bayrağı canından aziz bilen her yurttaşımızı yürekten yaralamıştır. 

Bütün bu yaşananlar, asla kabul edilecek davranışlar olamamasına rağmen, ne yazık ki her birisi yaşanmış bir gerçektir.

Ama unutulmamalıdır ki, bayrağımızla ilgili özellikle son dönemde yaşanan tüm olumsuzluklar; zaman defterine kaydedilmiştir. 

Tarihin unutmaz hafızası bayrağımıza karşı yapılan bu ayıpları, mutlaka sorgulayacak; bunu yapanlar, böylesi bir ortama neden olanlar hakkındaki kararı,  gelecek kuşaklarla birlikte verecektir. 

Yine Türk insanının şanlı bayrağımıza olan sevgisini gösteren, 1974 Kıbrıs savaşlarında yaşadığım bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim:

‘’ Tarih 19 Temmuz 1974…

Yer: Mersin, Ovacık…

Kıbrıs adasında devam eden savaş ortamı artık bizi tamamen içine çekmiş, yaşamla savaş arasında adeta bir ölüm- kalım koridoru oluşmuştu!

 Adaya hareket etmeye saatler kalmıştı…

Güneşin batışına birkaç saat vardı. Emir, komutama verilmiş Mehmetçiklerim; bulunduğumuz bölgede dinlemeye geçmişlerdi. 

Kimleri anlaşılan o ki kendi aralarında sohbet edip, dertleşiyorlar, kimileri de sevdiklerinin düşüne dalmışlardı…

Her zaman yaptığım gibi oturduğum yerden kalktım, aralarında yürümeye, onların sohbetine ben de ortak olmaya başladım.

Öyle ya, birkaç saat sonra onlarla birlikte savaş denen canavarla boğuşmaya, omuz omuza savaşmaya gidecektik. Onların neler hissettiklerini, neler düşündüklerini bilmek istiyordum…

Ben 26 yaşında, onlar ise henüz 20 yaşındaydılar. Aramızda 5-6 yaş fark olsa da ben onların hem ağabeyi, gerektiğinde hem babası, hem de en çok güvendikleri kişiydim, komutanlarıydım.

Hatırlarını, düşüncelerini, nasıl olduklarını sorarak, moral güçlerini öğrenmeye başladım…

Hepsi tok sesle sorularımı yanıtlıyor, morallerinin çok yüksek olduğunu, bir an önce Kıbrıs’a giderek, oradaki soydaşlarımızı kurtarmaktan başka bir istekleri olmadığını söylüyorlardı.

O yer ve zaman kesitinde yaşadıklarım, gördüklerim; Türk askerinin, Mehmetçiğin en önemli hasleti olan; ‘vatanına, vazifesine olan sadakatini, komutanına olan bağlılığını ama en çok da muharebe sahasındaki cesaretini’ bir kez daha kanıtlıyor, bu özellikleri tarih sayfalarında bir kez daha yerini alıyordu.

O yiğit askerlerimle sohbet ede, ede aralarında dolaşırken; gözüm bir Mehmetçiğime ilişti! Onu ilk anda tanıyamamıştım! 

Mehmetçiğin yanına yanaştım, biraz çelimsizdi ama yiğit bir duruşu vardı. 

Merhaba asker, seni daha önce gördüm mü, hiç konuştum mu seninle? Diye sordum.

’Hayır, komutanım. Ben dün akşam bölüğünüze katıldım, ağır havan ileri gözetleyicisiyim.’’Cevabını verdi.

(Doğruydu, kritik personel eksikliğimiz yurdumuzun diğer birliklerinden gelen Mehmetçiklerimizle tamamlamıştı.  Bu askerim de dün akşam bölüğüme gelenler askerlerden birisi idi. Gece yarısı gelmişlerdi bölüğüme. Onları kısa bir süreliğine de olsa görmüştüm ama o an birden hatırlayamamıştım…)

Bölüğüme hoş geldin asker, görevinin ne kadar önemli olduğunu biliyor musun diye sordum?

‘’Bilmez miyim komutanım, aha bu ağır havanların her bir mermisini Rumların tepesine ben indireceğim, benim vereceğim koordinatlarla, bu mermiler onlara gününü, gösterecek’’ demişti.

Aferin sana asker dedim, tam yanından uzaklaşacaktım ki, istirahat anında asker giysilerinin üzerine çıkarttıkları için Temmuz sıcağında bronzlaşmış sol kolunun üzerine çizilmiş ay yıldızlı bayrağımızı gördüm.

Çok şaşırdım!

Neden bayrağımızı sol kolunun pazısına çizdin, bir de kırmızıya boyamışsın? 

Bu nedir oğlum diye sordum?

Mehmetçik, bir an ne diyeceğini bilemedi!

Ama kısa bir duraklamadan sonra öyle bir yanıt vermişti ki! 

 Türk insanının bayrak sevgisi, ay yıldızlı al bayrağımıza olan sevdası, ancak böyle anlatılabilirdi:

‘’Komutanım, o benim gururum, şanım. Şehit olduğumda koluma kazıdığım al bayrağımın altında ölmek istedim. Onun için ben de bayrağımızı kırmızı tükenmez kalemle koluma çizdim. Allah nasip ederse, kanımla da Kıbrıs topraklarına çizeceğim.’’ 

Aldığım bu cevap karşısında öylesine duygulanmıştım ki; gözlerimden süzülen yaşlara mani olamadım…’’

Mehmetçiği okumak değil yaşamak gerekiyordu.

İşte o an; ne kadar büyük, ne kadar şanlı bir askere komuta ettiğimi, savaş meydanlarının bu yenilmez erinin kim, tarih sayfalarına kahramanlıklarıyla şan veren Mehmetçiğin mayasının ne kadar sağlam olduğunu daha iyi anlamıştım. 

Yıllar önce yaşadığım bu olay, günümüz Türkiye’sinde ifade edildiği gibi; bir ‘bayrak hikâyesi’ değildi!

Tam aksine, savaşa giden bir Türk insanının ruhundaki bayrak sevgisini anlatan gerçeğin ta kendisiydi.

Türk’ün, Türk Milletinin tarih sayfalarına kazınan ay yıldızlı al bayrağımıza olan sevgisi, sevdası işte böyle bir şeydi…