57 İslam ülkesinin üye olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 13. Liderler Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Dünya 5’ten büyüktür” vurgulaması, dünya enerji kaynaklarının büyük bir bölümüne sahip olan İslam Alemi’nin emperyalist sistem tarafından talan ediliyor olmasından duyulan rahatsızlığın ifadesiydi. 

11 Eylül İkiz Kuleler şoku eşliğinde, potansiyel terör bataklığı ilan edilen İslam coğrafyası, Afganistan’dan başlayarak işgal edilmeye başlandığında, dönemin ABD Başkanı G.W. Bush, “Haçlı Seferleri başladı!” çığlıkları atmıştı. İslam Alemi bugün, küresel finansal sistem tarafından yağmalanmakta, milyonlarca Müslüman katledilmekte, ülkeler Büyük Ortadoğu Projesi’nin hedeflerine uygun olarak  parçalanmaktadır. 

Hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle işgal edilen İslam ülkelerinde insanlar katlediliyor, IŞİD/DEAŞ gibi kurgulanmış terör örgütlerinin baskısıyla göçe zorlanıyor,  enerji kaynaklarına el konuluyor. Ortadoğu’da İsrail merkezli bir enerji imparatorluğu kurulurken, Akdeniz bir “Batı Gölü”ne dönüştürülmeye çalışılıyor. Müslümanlara  yaşama hakkı tanımayan bu uygulamaları, İslam ülkeleri yalnızca seyrediyorlar. Ellerindeki dünyanın en etkili silahı olan petrol ve doğalgazı kullanarak, bu insanlık dışı soyguna ve katliama dur diyemiyorlar. 

Ortadoğu coğrafyasının, Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirme operasyonlarıyla Cehennem’e dönüştüğü bir süreçte dünya kamuoyu, Suriye krizine çözüm aranan Cenevre görüşmeleri, İslam ülkelerini bir araya getiren 13. İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi gibi girişimlerin insanlık tarihinin en büyük dramına çözüm üretmesini bekliyor. 

1969’da Siyonizm’le mücadele ve Kudüs’ü kurtarmak için kurulan İslam Konferansı Örgütü’nün, yeni adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) “Adalet ve Barış İçin Birlik ve Dayanışma” konulu 13’üncü zirvesi İstanbul’da gerçekleştirildi. 56 ülke (Suriye’nin üyeliği 2012 de askıya alındı) temsilcisinin katıldığı zirvenin açılış konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İnsanlık tarihi, bir anlamda, adalet ve barış arayışıdır; İslam da bu arayışın bir parçasıdır” dedi. 

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 13. Liderler Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Dünya 5’ten büyüktür” vurgulaması, dünya enerji kaynaklarının büyük bir bölümüne sahip olan İslam Alemi’nin emperyalist sistem tarafından talan ediliyor olmasından duyulan rahatsızlığın ifadesiydi. 

İslam ülkeleri, Kuzey Afrika’dan Afganistan’a, Pakistan’a uzanan coğrafyayı Cehennem’e çeviren  Son Haçlı Seferi’ni durdurabilmek için elele vermek, birlik olmak zorundadır. 

Ortadoğu coğrafyasının, Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirme operasyonlarıyla Cehennem’e dönüştüğü bir süreçte, dünya kamuoyu, Suriye krizine çözüm aranan Cenevre görüşmeleri, İslam ülkelerini bir araya getiren 13. İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi gibi girişimlerin insanlık tarihinin en büyük dramına çözüm üretmesini bekliyor. 

Bölgemizdeki sessizlik, ‘susturucu takılmış’ bir sessizliktir; yanıltıcı bir görüntüdür. Bölge haritasının yeniden şekillenmekte olduğu ve tarafların sonuç alıcı hamlelere hazırlandığı bir süreçte, Ortadoğu’da kazanlar kaynamaya devam ediyor. ABD’nin, bölgedeki 22 İslam ülkesinin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi uygulamaları, Rusya’nın Esad’a destek vermesi nedeniyle Suriye parselinde kilitlenmişti. Irak ve Suriye’nin kuzey parsellerini birleştirerek “Kürt Koridoru” görünümlü bir enerji uşağı oluşturma çabasında olan ABD ile Rusya arasındaki paylaşım kavgası bütün şiddetiyle sürüyor. Hatırlanacağı gibi, Obama’nın Esad’ı vurmakta ayak sürümesinden yararlanan Putin, Esad’ı, muhalifleriyle Cenevre’de masaya oturmaya ikna ederek, inisiyatifi ele geçirmişti. 1. ve 2. Cenevre görüşmelerinden tarafları memnun edecek bir çözüm çıkmadı. 

13 Nisan’da 3. turu başlayan Cenevre görüşmelerinden de, Suriye’nin geleceğine ilişkin kalıcı bir çözümün çıkması beklenmiyor. Görüşmelerin gündemini oluşturan BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararına göre, Haziran 2016’ya kadar görüşmeler sonuçlandırılacak, geçiş hükümeti kurulacak ve Suriye’nin geleceğini şekillendirecek Batı yapımı bir Anayasa oylanıp kabul edilecek. Fakat, 3. Cenevre görüşmelerinin başladığı gün, Suriye’de Esad’ın kontrolünde olan bölgelerde yapılan “erken seçim”, görüşmeleri dinamitlemiş oldu. ABD Dışişleri  Bakanı Sözcüsü Mark Toner “seçim sonuçlarının Suriye halkının iradesini temsil etmediğini, meşru sayılamayacağını”  savunurken, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Seçim, Suriye’nin anayasal kurumlarının işleyişini sağlayarak yasamadaki boşluğu engelleyecek” diyor. 

ORTADOĞU’DAKİ GELİŞMELER TÜRKİYE’Yİ OLUMSUZ ETKİLEMEKTE

Görüldüğü gibi, yakın bir gelecekte, Ortadoğu’da ve bölgeyle ilgili gelişmelerin kilitlendiği Suriye’de, bahar havasının egemen olmasını beklemek gerçekçi değil. ABD ile Rusya’nın başını çektiği bölgesel ve küresel kamplar arasındaki çıkar çatışmaları giderek derinleşirken, Ortadoğu coğrafyası da giderek Balkanlaşıyor. Ortadoğu’nun Balkanlaşması demek, Balkan Savaşları’nda 5 milyon insanını kaybederek  “imparatorluğu veda” dramı yaşamış olan Türk’ün tarihe tutunma mücadelesinin devam ettiği anlamına gelir ki, bu durum, içinden geçmekte olduğumuz sürecin Türkiye açısından ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Ortadoğu’nun Balkanlaşması, bölgedeki İslam Ülkelerinin mezhep kavgalarına sürüklenmelerine ve bölünüp parçalanmalarına neden oluyor.

Kuzey Afrika’da, Irak’ta, Suriye’de, Doğu Akdeniz derinliklerinde paylaşılmaya çalışılan Osmanlı’nın mirası olduğundan, Osmanlı’nın varisi olarak Türkiye, bu paylaşım kavgasından olumsuz etkilenmektedir. Tarihinin ve kültürel bağlarının kazandırdığı stratejik derinliği nedeniyle, yağmalanmakta olan eski Osmanlı coğrafyasında nüfuz alanları oluşturması istenmeyen Türkiye, güneydoğusunda kurgulanan terör olaylarıyla meşgul edilerek, Ortadoğu denkleminin dışında tutulmaya çalışılıyor. Düne kadar Misak-ı Milli sınırları içinde olan Musul, Kerkük, Halep… gibi yüzlerce yıllık Türk yerleşim birimlerindeki soydaşlarını koruma hakkını gündeme getirmemesi için, Türkiye’nin güneydoğusunda yeni Şeyh Sait isyanları kurgulanmaktadır. 

Büyük Ortadoğu  Projesi (BOP) uygulamalarının oluşturduğu sorunlara “hak ve adalet” üzerinden değil, “güçlü olan kuralları koyar” gerçeği üzerinde çözüm arandığından, Ortadoğu yangını, giderek İslam Alemi’ni ve dünya barışını tehdit edecek şekilde büyümekte.. 

YAĞMALANAN ORTADOĞU ZENGİNLİKLERİ

Ortadoğu’da, “demokrasi getiriyoruz” kamulajı altında, eski Osmanlı coğrafyasının ve İslam ülkelerinin zenginlikleri yağmalanıyor. Ortadoğu coğrafyasında yer alan 22 İslam ülkesinin sınırlarını değiştirmeyi amaçlayan Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirme operasyonlarında milyonlarca masum insan katledildi, göçe zorlandı. Can korkusuyla evini, yurdunu terk etmek zorunda kalan insanlar, yeni vatan bulabilmek umuduyla çıktıkları yolculukta, çocuklarıyla birlikte, Akdeniz’in azgın dalgaları arasında kaybolup gittiler. 

11 Eylül İkiz Kuleler şoku eşliğinde, potansiyel terör bataklığı ilan edilen İslam coğrafyası, Afganistan’dan başlayarak işgal edilmeye başlandığında, dönemin ABD Başkanı G.W. Bush, “Haçlı Seferleri başladı!” çığlıkları atmıştı. 

Dönemin ABD Dışişleri Bakanı G. Rice, 2003’te yayınlanan makalesinde, Ortadoğu’daki 22 ülkenin sınırlarının değiştirileceğini yazmıştı. Büyük Ortadoğu Projesi uygulamaya kondu ve gereği yapılıyor. Afganistan, Irak, işgal edildi. Libya, Suriye, Yemen, Sudan estirilen “Arap Baharı” rüzgarlarıyla kaosa, iç savaşa sürüklenerek parçalandılar. 

Hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle işgal edilen İslam ülkelerinde insanlar katlediliyor, IŞİD/DEAŞ gibi kurgulanmış terör örgütlerinin baskısıyla göçe zorlanıyor,  enerji kaynaklarına el konuluyor. Ortadoğu’da İsrail merkezli bir enerji imparatorluğu kurulurken, Akdeniz bir “Batı Gölü”ne dönüştürülmeye çalışılıyor. Müslümanlara  yaşama hakkı tanımayan bu uygulamaları, İslam ülkeleri yalnızca seyrediyorlar. Ellerindeki dünyanın en etkili silahı olan petrol ve doğalgazı kullanarak, bu insanlık dışı soyguna ve katliama dur diyemiyorlar. 

İslam Alemi’nin parası var, ama sahip olduğu enerji kaynaklarını koruyacak bir silahlı gücü yok. Geçen yıl Suudi Arabistan öncülüğünde kurulan “İslam Ordusu”nun yapısının mezhep savaşlarına neden olmasından endişe ediliyor.

Yeri geldiğinde hep söyledik; İslam Alemi kendini hedef alan tehdit ve tehlikenin boyutu görüp elele veremezse, korkarız ki BOP uygulamaları, tarihin kaydettiği “Son Haçlı Seferi” olacaktır. 

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI ORTADOĞU SORUNUNA ÇÖZÜM ÜRETEBİLİR Mİ?

Ortadoğu’daki gelişmelerin, Rusya ile ABD arasında, dünya barışını tehdit eden bir paylaşım kavgasına dönüştüğü şu günlerde, İstanbul’da gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde alınacak kararlar, bölgesel yağmanın, talanın ve katliamın durdurulmasına durdurulmasını sağlayabilir mi? 

İstanbul’da gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı 13. Liderler Zirvesi’nden çıkacak ortak bildirinin ayrıntılarında, Ortadoğu’da İslam coğrafyasına yönelik yağma, talan ve katliamı nasıl değerlendirdiğini, 34 ülkenin katılımıyla kurulan “İslam Ordusu”nun kime karşı kullanılmak istendiğini birlikte göreceğiz?

Zirvede, “İslam’ın çağdaş yorumu” gibi akademik ve teolojik konulardan çok, İslam ülkelerini tehdit eden terör ve şiddet konuşuldu, öneriler dile getirildi. Yayınlanan “İslami Yakınlaşmaya İlişkin Ortak Bildiri”de “sorunları çözmek ve işbirliğini geliştirmek için yeni tekniklere ve somut ilkelere ihtiyaç duyulduğu” vurgulanıyor. Bildiride, bugünün Ortadoğu’sundaki İslam ülkelerini hedef alan soygun, talan ve katliama, BOP uygulamalarına isyan var; birliğe üye devletlerin sınırlarının kutsal sayıldığı belirtiliyor. 

Bildirinin en önemli vurgulamalarından biri de, çağdaş uluslar arası hukukun ülkelerin içişlerine karışmaması ilkesiydi. Çatışmalara diplomatik dille ve diplomatik formüllerle çözüm aranması önerilirken, “parlamentolar arası diyalog, sivil toplum kuruluşları, güven artırıcı önlemler gibi çağdaş hukuki ve demokratik kavramlara” vurgu yapılıyordu. 

İstanbul’da gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı 13. Liderler Zirvesi’ne Suudi Arabistan ile İran’ın da katılması önemli ve sevindirici bir görüntüydü. İİT üyesi 57 ülkeden 33 ülke devlet ve hükümet başkanı, 18 ülke bakan, 6 ülke de büyükelçi düzeyinde temsil edildi. Zirveye Ürdün Kralı Abdullah’ın, Fas Kralı Muhammed’in, Cezayir ve Tunus devlet başkanlarının, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirliği emirlerinin katılmamasını düşündürücü ayrıntılar olarak not etmek gerekir. 

“İslam İşbirliği Teşkilatı, İslam ülkelerinin yağmalanmasını, masum insanların katledilmesini önleyebilir mi; Ortadoğu sorununa çözüm üretebilir mi?” sorusunun yanıtını da, “İslami Yakınlaşmaya İlişkin Ortak Bildiri”nin ayrıntılarında bulacağız.