Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Anadolu Ajansı'nın (AA) Global İletişim Ortağı olduğu, "Parçalanmış Bir Dünyada Barış ve Güvenliği Yeniden Düşünmek" temasıyla düzenlenen TRT World Forum'un ikinci gününde "Bölgesel Aktörler ve Ortadoğu'da Değişen Güvenlik" başlıklı ilk oturumda konuştu. Kalın, Orta Doğu'dan bahsedildiğinde akla ilk önce savaş, çatışma, yoksulluk, iç savaşın geldiğini, ancak bunların birkaç yüzyıl öncesine kadar bu coğrafyanın veya Müslüman dünyasının öyküsü olmadığını, Orta Doğu'nun felsefe, eğitim, bilim, mimari konusunda kalıcı başarılara sahip olduğunu anlattı.

Dünyanın kendisini, artan tek taraflılık, yükselen ırkçılık konusunda güvensiz hissettiğini dile getiren Kalın, "Dünyada, 'Ben güçlüyüm, onun için ben haklıyım' yaklaşımı güvensizliğe neden oluyor. Bazı politik liderler veya dünya lideri 'Ben sana üstünüm çünkü x, y, z benim' dediğinde ben kendimi güvensiz hissediyorum. Mesela dünyadaki en kuvvetli başkan, 'Başka biri egemen olsa iki hafta sağ kalamazsınız' dediğinde herkes kendini güvensiz hissediyor. İnsan sorumluluk almalı. Bu tarz politik duruşu da zaten biraz sorgulamalıyız, Orta Doğu'da, Körfez'de güvenlik demeden önce. Güvenlik global bir problem, sadece Müslüman ülkeler, Müslüman uluslar veya Orta Doğuyla ilgili değil. İslamofobinin Avrupa'da yükseldiğini gördüğümde kendimi gayet güvensiz hissediyorum." dedi.

Müslüman azınlıkların yaşadıkları toplumlara entegre olmak için ellerinden geleni yaptığını, kanunlara, kurallara, düzenlemelere uyduğunu, topluma katkı sağladığını ancak halen "dışarıdan" ve "problem yaratan" olarak görüldüğünü kaydeden Kalın, şöyle devam etti:

"Mesela Alman-Türk futbolcu Mesut Özil, milli takımdan çekildi çünkü o kadar baskı geldi ki ırkçı çevrelerden. Biz bu konuya ne kadar vakit ayırdık? Ne anlama geliyor bu istediğimiz global barış konusunda? Birkaç gün, birkaç parça, birkaç yorum, ondan sonra bırakıp yürüyoruz. Çok derin kök salmış bir ırkçılık var. Mesut Özil, politikacı değil, entelektüel değil, politik bir figür değil, sadece çok başarılı bir futbolcu. Kendisini ırkçılığın altında hissetti ve çıkıp son derece zeki ve kuvvetli bir beyanda bulundu. Bence bu, Suriye'de, Irak'ta, Güneydoğu Asya'da, Afrika'da veya dünyanın başka yerlerinde gördüğümüz acılardan çok da ayrı bir şey değil. Eğer global bir dünyada yaşıyorsak ve her şey entegreyse, birbirine bağımlıysa o zaman biz daha bütüncül bir açıdan bakmalıyız bu konuya. Evet, güvenlik konusunda bir sorunumuz var ve bu sadece Orta Doğu'da değil, her yerde böyle. Aslında bölgesel ülkelerin, bölgesel oyuncuların başarısızlığından doğuyor, ama global güçler de daha kötüleştiriyor bu dengesizliği. Bu sorun başarısız devletler, zayıf devletler sorunu. En azından bizim bölgemizde var. Bakın Irak, Suriye, Yemen, Somali, hatta Lübnan'da bir dereceye kadar, bir yönetişim sorunu var. Kamu düzenini sağlamak için kuvvetli hükümetler yok. O ülkenin önümüzdeki 5-10 yılı için politikalar çıkaramıyorsunuz ve devlet dışı oyuncular yükseliyor. Başka siyasi oyuncular bölgenin geleceğine karar veriyor. Bu durumu kim destekliyor? Bu durumdan kim yarar sağlıyor? Orta Doğu'da veya parçalanmış bir dünyada barış ve güvenlik dediğimiz zaman, sanıyorum hem bölgede hem de yaşadığımız daha büyük dünyada altı çizilmeli durumun."

"Sürdürülebilir barış yalnızca adaleti temel alırsa mümkün olur"

Kalın, Suriye'de anayasal komiteyle birlikte çalışma yapılması gerektiğini düşündüğünü ifade ederek, "Biz de çok sıkı çalışmalar yapıyoruz. Suriye resmi söz konusu olduğunda İdlib Anlaşması'yla ilgili olarak, kesinlikle şimdiye kadarki en iyi haberin bu olduğunu söyleyebiliriz. Bu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çabasıyla gerçekleşti. Kendisi ağırlığını koydu bu anlaşmanın Soçi'den çıkarılması için. Bütün dünya da bu anlaşmanın önemini kabul ediyor, takdir ediyor. Türkiye bu yükü tek başına taşıyamaz, diğer uluslararası oyuncular ve uluslararası çevrelerin sorumlulukları üstlenmesi gerekiyor. Türkiye'ye 'Harika bir iş çıkardınız, teşekkürler' diyerek olmaz. Problem daha büyük, daha derin ve günbegün daha da derinleşiyor." dedi.

Avrupa ülkeleri, Körfez ülkeleri ve ABD'nin Suriye ile ilgili politikalarının kaydığını belirten Kalın, şunları söyledi:

"Bu yalnızca kafa karışıklığı yaratmıyor, sahada kaosa neden oluyor. ABD bir aşamada 'Suriye'deki amacımız DEAŞ'la mücadele' dedi. DEAŞ, büyük ölçüde oradan çıkarıldıktan sonra Suriye'de kalmaları için başka bir sebep üretmeleri gerekti. Bu, aşama aşama öyle bir noktaya ulaştı ki Suriye'deki Amerikan askeri mevcudiyeti DEAŞ'la alakalı olmamaya başladı. Çünkü 'DEAŞ büyük ölçüde yenilgiye uğratıldı.' demişlerdi. Sonra PYD'yi desteklemeye başladılar. Bu da bizim ulusal güvenliğimizi tehdit eder hale geldi. Şimdi 'DEAŞ'ın kalıcı olarak yenilgiye uğratıldığından emin olunması gerekiyor.' diyorlar. Biliyoruz ki derinde asıl amaç bu değil. İran'a ve Suriye'ye karşı askeri mevcudiyet oluşturmaya çalışıyorlar. Bu ülkeler de birbiriyle karşı karşıya, birbirlerine karşı savaşmasalar da Suriye'de karşı karşıyalar. Hiç kimse artık Suriye halkından bahsetmiyor. Büyük güçlerin çıkarlarından bahsediliyor. Suriye'nin topraklarında ve Suriye halkının omuzlarında yükselerek bu konuyla uğraşıyorlar. Bu o kadar etik dışı ki... O yüzden büyük bir problem var burada. Sürdürülebilir bir barış yalnızca adaleti temel alırsa mümkün olur. Filistin'de de bu ilke söz konusu."

Kalın, Filistin'de kalıcı barış tesis edilememesinin nedeninin, öne sürülen çözümlerin "adalet" prensibini içermemesi olduğuna işaret ederek, "'İşgal farklı şekillerde devam etmeli.' dediğinizde adalet yok bunun içinde. Vicdanı olan hiç kimse bunu kabul etmez. İsrail bu politikayı yıllardır empoze etmeye çalışıyor. Şimdi kendisine çok da güzel bir ortak buldu Beyaz Saray'da yaşayan. Yeşil kart sunuyor zaten. Büyükelçiliğin Kudüs'e taşınmasından tutun bütün diğer uygulamalara kadar Filistinlilere problemli muamelesi yapıyorlar. Yani İsrail'in Filistinlilere yönelik politikasını Washington üzerinden tekrar ediyorlar. Tabii ki bu barışa kapı açmayacak." diye konuştu.

"Uzun vadede atılması gereken çok önemli adımlar var"

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cenevre ve Astana süreçlerinin devamı için çaba harcanacağını ifade ederek, "Uzun vadede atılması gereken çok önemli adımlar var." değerlendirmesinde bulundu.

Bölgenin zorlu dönemden geçtiğini belirten Kalın, şunları kaydetti:

"Suriye halkına, diğer Müslüman dünyası toplumlarına ve Orta Doğu'ya bakıyoruz, yaşanan tüm zorluklara karşın kayda değer ölçüde direnç gösteriyorlar, dayanıklılık sergiliyorlar, geleceğe yönelik bir iyimserlik içindeler. Bazı Batı toplumlarında nihilizm var, anlamsızlık daha derin, ekonomik ayrıcalıklarına, kalkınma düzeylerine, siyasi istikrarlarına rağmen toplumların çok derinlemesine, köklenmiş gelecek umutsuzluğu taşıdıklarını görüyorsunuz. Zorlukların, ihtilafların ve çatışmaların yaşandığı Müslüman dünyasında savaştan dönenler, gelecekle ilgili umut verici şeyler söylüyorlar. Biz de tabii ki onlara yardımcı olmak istiyoruz hayallerini gerçeğe dönüştürmek için. Tabii ki siyasi liderlik gerektiriyor, çok da fazla yok ortada. Siyasi erdeme, bilgeliğe ihtiyaç var ve kararlılık gerekiyor. Ben şahsen umut besliyorum. 20-50 yıl sonra, belki çocuklarımız, torunlarımız inşallah bunu görecek ve daha iyi bir dünyanın inşasına katkıda bulunacak."