‘’Kıbrıs milli davamızdır. Bir milli davayı film seyreder gibi seyredemezsin! Mücadeleye devam edeceksin.’’

Yazımın girişindeki ifade; Sn. Onur Öymen’e aittir. Günümüzde yaşanan Kıbrıs gerçeğini anlatan önemli bir tespittir.

Bugün adada varılmak istenen sonuç nedir?

Rum’ların hâkimiyeti altında oluşacak yeni bir Kıbrıs değil midir?

Pekiyi, 1968 yılından bugüne, ‘çözüm’ için adada oynamadıkları oyun kalmayan Rum tarafı, Kıbrıs Türk Halkına azınlık hakkından bir fazlasını vereceğini söylemiş midir? 

Son iki yıldır süregelen müzakerelerde çözüme yaklaşıldığını savunan siyasiler, şimdilerde yeniden başlayan müzakere sürecinden ne beklemektedir?

1960 Kıbrıs Cumhuriyetinden, 2017’ye kadar GKRY’ni temsil eden hangi Rum lider; çözüm adına olmadık tavizler veren Kıbrıs Türk tarafına: ‘’Bu tavizler bizim için yeterlidir, adada artık barış içinde, dostça yaşayabiliriz’’ demiştir? 

2016’yı adada çözüm yılı ilan eden K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı, sergilemiş olduğu iyi niyetinin karşılığını Rum muhatabından alabilmiş midir? 

Hem, müzakere masasında verilen onca tavize,

Hem, Kıbrıs Türk Halkının yaşam geleceğinin tek garantisi, ‘Türkiye’nin Garantörlük’ hakkının dahi müzakere masasına getirilmesine,

Hem de Kıbrıs Türk’üne kalacak %29’luk bir toprak parçasına ‘evet’ denmesine rağmen…

İçeriği 9000 sayfa olan, pek çoğumuzun okumadığı ‘Annan Planı’ sürecinde yaşananlara, ‘AB’ havucuyla kandırılmış Kıbrıs Türk Halkının %65’inin ‘evet’ demesine rağmen AB’nin dışında kaldığı; Rum tarafının %75’inin ‘hayır’ dediği halde AB’ye alındığı dönem unutuldu mu sanılır?  

Kıbrıs tarihi,  Türklere yapılmış nice haksızlıklarla dolu değil midir?

Günümüzün Kıbrıs’ında, Türk tarafının temsilcisi: ‘’Rumlar çok mağdur oldular biraz toprak verelim’’ nasıl diyebilir? Verilecek toprakların her zerresinde Şehitlerimizin kan ve can bedeli, Gazilerimizin onca emeği yok mudur?

‘Biraz toprak’ denilen yerlerden 100 bin civarında Türk çıkarılıp, oralara 100 bin Rum yerleşmeyecek midir? Bunun yegâne nedeni: ‘’Evleriyle duygusal bağları var!’’ Olabilir mi?

Bir anlaşma olduğunda, adanın kuzeyine 25-30 bin Rum aile yerleşecektir. Pekiyi, bu evlerden çıkarılacak Kıbrıs Türk’ü nereye gidecektir? 1974’ten bu yana o evlerdeki yaşanmışlıklar, insanlarımızın ‘Evleriyle duygusal bağları’ gözetilmeyecek midir? Bunun yanıtı nedir?

Günümüzde yeniden başlayan müzakere sürecinde GKRY temsilcisi Anastasiadis, Şubat ayında müzakere masasının kapısını çarpıp gitmeden önce, mutabakata varılan madde başlıkları arasında antlaşma olursa eğer, AB toprağı sayılacak adada; 

Rumların seyahat hakkı da, istediği yerde yerleşim hakkı da olacağından, birkaç yıl içinde adanın kuzeyinde, nüfus yoğunluğu Rumların lehine gelişmeyecek midir? Bunun bir sınırı olmayacak mıdır? Güneyde Homojen bir Rum yapısı, kuzeyde Rum-Türk ortak yapısı hedeflendiğine göre; bunun amacı belli değil midir?

Ya Türk askeri?

Rum tarafı bu noktada sözde büyük bir anlayış, bir özveri sergilemektedir!

Çünkü onlara göre anlaşma olursa eğer; Türk askerinin %75’i hemen, kalan %25’i ise birkaç yıl içinde çekilebilirmiş!  

Lütfetmiş beyler! 

Ya sonrasında Kıbrıs Türk Halkının güvenliği nasıl sağlanacaktır? Tabii ki bunun cevabı, askeri gücü olmayan AB değildir. Aslında bunun cevabını, halen her yıl milyonlarca AVRO silah alımı yapan GKRY vermelidir!

K.K.T.C’nin 147 km’lik sınırını halen Türk Askeri korumaktadır. Mehmetçik, K.K.T.C Güvenlik Kuvvetlerinin yiğit evlatlarıyla omuz, omuzadır. Hudut boyunda edilen yemin; hala Kıbrıs Türk’ünün en büyük güvencesidir.

Unutulmasın ki, Ortadoğu- Akdeniz ekseninde barış içinde yaşanan tek ülke Kıbrıs’tır.

Şu iki önemli hususu da ifade etmem gerekirse:

Bunların birincisi; adada yürütülmekte olan müzakere sürecinde öylesine önemli bir madde başlığı vardır ki! Görüşmelerden bir antlaşma metni çıkarsa; buna göre, ‘dünyada nüfus artışını kıtlayan tek antlaşma’ olarak tarihe geçecektir!

Çünkü basına yansıyan haberlere göre (ki, bu hususu Kıbrıs Türk Halkının temsilcisi Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı da eleştirmişti) buna göre adanın Türk nüfusu 223 bin Türk, 850 bin Rum olacak, artmayacakmış! Böylesine bir dayatmayı kabul etmek mümkün müdür?

Diğer önemli husus; ‘Erenköy’e karşılık, Maraş Bölgesinin verilebileceği’ söylemidir!

Gazimağosa’daki Maraş bölgesinin toprakları adayı 307 yıl yöneten Osmanlı’nın Vakıf malıdır. Atalarımızdan bize mirastır. Ne Rum tarafına, ne de bir başka ülkeye verilemez, devredilemez. Bu vakıf arazilerinin İngiliz-Rum ikilisi tarafından haksız, hukuksuz bir biçimde nasıl gasp edildiği tarih sayfaları yazmakta, adadaki vakıf tapularının nasıl el değiştirdiğini anlatmaktadır. Uluslararası hukuk hiçbir vakıf arazisinin devredilemeyeceği hükmüne amirdir.

Halkın bilmediği, kimsenin onaylamadığı yukarıda sıraladığım bu hususlar; yazılı bir metin halinde hangi yetkiyle BM yetkililerinin kasasına teslim edilmiştir?

Basından öğrenildiği kadarıyla; Yunanistan, bize ait olup da Ege’deki 18 Türk adasının resmen üzerine oturmuştur. Gün geçmemektedir ki, bu adaların süratle silahlandırıldığı, Yunan askerinin tatbikat yaptığı haberleri görüntüleriyle birlikte basına yansımasın! Sanki bu adalar adamların tapulu malıdır!    

Ancak ne acıdır ki,  bizim siyasilerimizden ses seda çıkmamaktadır…

İşte tam bu noktada sormak gerekir!

Günümüzün Kıbrıs’ında yukarıda yaşanan müzakere sürecine baktığımızda: 

‘’Ege’deki 18 Ada Gitti! Sıra Kıbrıs’ta mıdır?’’