ESRA BARIK

Katılımcılara ve bölgenin istikrarı için sağlanan asgari mutabakata baktığınızda bu zirveyi tarihi bir adım olarak nitelendirebilir miyiz? Özellikle de Suriye’de kalıcı barışı sağlamak adına daha önce de bir çok kez liderlerin bir araya geldiğini göz önünde bulunduracak olursak… 

Astana ile başlayıp Soçi ile devam eden Türkiye, Rusya ve İran arasındaki işbirliği sürecinin Almanya ve Fransa’nın da katılımıyla daha geniş bir perspektif kazandığını görüyoruz bu toplantıyla birlikte.. 

Bu zirve, Suriye krizinin geleceği açısından bir dönüm noktası olur mu dersiniz?

Suriye’de rejimin muhaliflere karşı başlattığı savaş 2018 yılı itibarı ile 7. Yılını doldurdu ve o günden bu yana 1 milyon masum canını yitirdi, yaklaşık 6-7 milyon Suriyeli mülteci konumunda zor hayatlar yaşıyor. Bu 7 yıllık sürede o kadar çok toplantı yapıldı ki insan artık hangisinin tarihi bir zirve hangisinin derde deva niteliği taşımayan bir zirve olduğu konusunda kararsız kalıyor. Ama bu zirve hem Astana Sürecinin en kritik 2 aktörü olan Rusya ve Türkiye’yi kapsaması hem de Avrupa’da başlatılan küçük grup diye de nitelendirilen grubun bir karması olması açısından kuşkusuz kayda değer bir toplantı. Ayrıca toplantıda 4 liderin de mutabık kaldıklarını dillendikleri hususların da olması ayrıca önemli. Bunlardan bazıları; yıl sonuna kadar Suriye için yazılacak Anayasa Komisyonunun tamamlanması, askeri çözümün sonuç getirmeyeceği, serbest ve demokratik seçimler ve insani yardıma yönelik işbirliği içinde hareket edilmesi gibi hususlar.

Kuşkusuz bu iki grup diye nitelendirebileceğimiz Astana sürecinin temsilcileri ile olayın Avrupa ayağını temsilen Almanya ve Fransa’nın bir araya gelmesi yeni bir sinerji yaratabilir ama bunun ile ilgili bir yol haritasını da ihtiva eden bir takvimin oluşması gerekir. Sanırım bu toplantıdan sonra zorlayıcı bir faaliyet takviminin belirlenmemiş oluşu ileride çok sürpriz sonuçlar getireceğine de biraz ihtiyat ile yaklaşmayı gerektirir. Bu açıdan bu toplantının bir dönüm noktası oluşturacağını söylemek biraz güç. Belki bundan sonra bu toplantıların Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın basın açıklaması esnasında dillendirdiği şekliyle “paydaşlarının arttırılarak daha sık yapılmasının” önü açılabilinirse işte o zaman bir dönüm noktası olarak adlandırabiliriz. 

Masada ABD ve İran yok. Önümüzdeki süreçte bu toplantı tek bir zirve olarak mı kalır diğer aktörleri de kapsayacak şekilde devamı gelir mi?

Masada İran ve ABD’nin olmaması kuşkusuz önemli, zira İran Suriye’de iç çatışmalar başladığı andan bu yana tartışmasız Esed ve rejim adına her türden şiddeti organize etmiş, hatta savaş suçu olarak da nitelendirilecek olaylara imza atmış fakat Suriye coğrafyasında hem kendi üst düzey askerleri hem de dünyanın her tarafından bu coğrafyaya yerleştirdiği milisleri ile sahada belli alanları kontrol eden bir ülke. 

ABD ise binlerce TIR ve uçak dolusu silah ile teşkil ve teçhiz ettiği bir terör ordusunu ortaya çıkartan ve bu terör ordusu ile de hala Suriye coğrafyasının %27lik bir bölümünü kontrol eden bir ülke. Reel politik açısından Suriye’de bir çözüm olacaksa İran ve ABD’yi dışlayarak bunu başarmak şu an için imkânsız. O yüzden tekrarlamak gerekirse Sn Erdoğan’ın bu türden toplantıların daha sık icra edilmesi ve aynı zamanda paydaşlarının da arttırılması fikri kanaatimce bu reel politik yaklaşımın bir sonucudur. Bu şartlar altında önümüzdeki süreçte bu zirvenin bir devamı niteliğinde bir toplantı daha şimdilik açıkçası öngörmüyorum, ama bu toplantının hem Astana görüşmelerine hem Cenevre görüşmelerine katkısının olacağı kuşkusuzdur.

Ortak bildiriyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ortak bildiride mutabık kalınan bir çok konu olsa da asıl kayda değer açıdan en önemli olanlar;
- Anayasa komitesinin yıl sonuna kadar oluşturulması,

-İdlib’te Türkiye ve Rusya tarafından sağlanan çözüme yönelik tebrikler ve bu çözümün mümkün olduğu takdirde tüm Suriye’ye yayılması,

-Soruna askeri bir çözümün asla bulunamayacağı, Esed’in ise kafasında sürekli olarak bir askeri çözümün olduğu gerçeğinin vurgulanması,

-İnsani yardımların Suriye coğrafyasında bir sorun ile karşılaşılmadan devam ettirilmesi,

- Suriye coğrafyasında tüm terör örgütleri ile bütüncül bir mücadelenin geliştirilmesi,

ABD’yi yalnızlaştırmak ve bölge politikalarında değişikliğe gitmeye bir nebze zorlamak adına da bu süreci bir kazanım olarak görebilir miyiz peki? 

Bu toplantıda ABD’nin olmamasının siyasal bir mesajı mutlaka vardı fakat bu ABD’nin Suriye’deki denklemde sıfırlandığı anlamına gelmemeli zira hali hazırda Suriye coğrafyasının 13 ünü PYD’li bir yapı ile kontrol eden bir ülkeden bahsediyoruz. Yani ABD çok da Suriye’den dışlanmış sayılmaz. Ama bu toplantının ABD’ye bir mesajı da şu oldu, Türkiye gibi İdlib bölgesi dahil Fıratın başlangıç noktasına kadar olan bir alanı kontrol eden, Suriye içlerinde etkin bir istihbarat networkü bulunan, ülkesinde 3 milyon Suriyeliyi barındıran, Suriye ile arasındaki 911 km.lik sınır hattını artık kendi lehine de kullanabilen, yeri geldiğinde Astana sürecinde yeri geldiğinde bu şekildeki zirvelerde çok etkin bir rol oynayan ve güçlü bir silahlı gücü olan Türkiye’ye rağmen Suriye’de siyaset geliştirmek de pek öyle kolay bir iş değil. 

Fransa ve Almanya'dan Türkiye'nin, Fırat'ın doğusu ile ilgili politikalarına yönelik bir itiraz gelmedi, bu durum liderler tarafından kabul edildiği anlamı mı taşıyor? Fransa’nın da Fırat'ın doğusunda PKK/PYD'ye desteği söz konusu malumunuz..

Fransa’dan Fırat’ın doğusu ile ilgili tepki gelmemesini, Fırat’ın doğusunda yarın Türkiye etkin bir askeri operasyon başlatırsa da gelmeyecek anlamına gelmez çünkü eski kolonisi olan Suriye’de Türkiye’nin etki alanını arttırmasını hiçbir zaman istemez. Hatırlarsak Zeytin Dalı Harekâtına yönelik en büyük tepkiyi Fransa devleti bizzat Dış İşleri Bakanı vasıtası ile verdi. Onlar da Afrin ve bölgesinde PKK’lı yapının Türkiye’ye yönelik terör eylemleri yaptığını biliyorlar, ama Afrin’deki bu yapı ortadan kalkması Fransa dahil bir çok ülkenin kozunu elinden almakta. Neden o zaman sessiz ve kayıtsız kalarak Türkiye’nin terör ile mücadelesine destek versin? Hatta Afrin şehir hastanesinin Türk topçu birlikleri tarafından vurulduğunu ve çok sayıda hastanın hayatlarını yitirdiği yalanını dünyaya Fransız Haber ajansı servis etti. Türkiye hastaneye bir el tabanca atışı bile yapılmadığını İHA görüntüleri ile hemen tüm dünyaya yayınladı ve bir manipülasyonun önüne geçti, buna rağmen AFP yalan haberini yayından kaldırmadı.
Keza Almanya TSK unsurlarının Alman menşeili silahlarını Afrin’de kullandığı gerekçesi ile ortalığı ayağa kaldırdı ama aynı Almanya Afrin’de TSK’ya ait zırhlı araçların Alman menşeili silahlar ile ve terörist unsurlar ile vurulduğunu gündeme bile getirmedi. O yüzden çok naif ve iyimser olmamak gerekir diye düşünenlerdenim

Zirvede, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ''Fırat'ın batısında olduğu gibi doğusunda da milli güvenliğimize yönelik tehditleri kaynağında bertaraf etmeyi sürdüreceğiz'' sözleri doğrultusunda 2 gün önce terörle mücadelede yeni bir adım atıldı ve Fırat’ın doğusunda Zor Mağar bölgesindeki YPG/PKK mevzilerine top atışları yapıldı. 

Bugün partisinin grup toplantısında da yine operasyon sinyali verdi Cumhurbaşkanı.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da Fırat’ın doğusu ile ilgili mesaj verdi ve ‘Münbiç’ten sonraki çalışma noktamız, alanımız olacak’ dedi, Münbiç'te, ABD ile yapılacak ortak devriyeye ilişkin de, "Eğitim süreci tamamlandı, bugün-yarın da müşterek devriye başlayacak" şeklinde önemli açıklamalar da buulundu.. 

Tüm bu süreci, zamanlamayı, hazırlığı ve açıklamaları göz önünde bulunduracak olursak neler söylersiniz? 

Terör ile mücadelesinde terörün sınır içindeki mücadele aşamasını çok büyük oranda bitiren Türkiye, bundan sonra sınırları dışındaki terör ile mücadele konusunu uygulamaya koydu. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı Harekâtı ve Irak’ın kuzeyinde yaklaşık 1 yıldır kesintisiz devam eden harekâtlar bunun en somut örnekleri. Bugün sınırları dışındaki bu etkin mücadelenin de bir tezahürü olarak Türkiye içerisindeki terör eylemleri kontrol altına alındı.
Suriye sınırları boyunca oluşturulmak istenen garnizon terör devleti projesine Fırat’ın batısında vurulan darbenin, Fırat’ın doğusunda da vurulmaması, yapılan harekatların nakıs kalmasına sebebiyet verir. Bu da ilerideki süreçlerde Türkiye’nin terör ile imtihan edilmesinin tekrardan önünü açabilir. Ben bu yüzden siyasi iradenin sınırlarımız boyunca hiçbir terör eylemine izin verilmeksizin can siperane mücadelenin devam edeceğini düşünüyorum. 

Münbiç konusunda ABD’lilerin daha fazla ayak direyebileceklerini de açıkçası düşünmüyorum ama Fırat’ın doğusuna yönelik askeri hareketliliğin önümüzdeki haftalarda artacağını düşünüyorum Türkiye’nin İdlib baskısından kurtulması ve Fırat’ın doğusu ile daha fazla ilgilenmesine de neden oldu, bu yüzden hem İdlib bölgesinde hem de Ege ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi farklı alanlara teksif edecek provokatif olaylar yaşarsak bunun sebebinin Türkiye’nin garnizon devlet modeline yönelik icra edeceği harekatların önünü kesmek olduğunu unutmayalım.