MUĞLA/İSTANBUL - Boğaziçi Üniversitesi'ndeki öğrencilik yıllarında tanıştığı Mustafa Özel ile kuruluşunda bulunduğu Bilim ve Sanat Vakfı (BİSAV), Dışişleri Bakanı ve AK Parti Genel Başkan adayı Ahmet Davutoğlu'nun hayatında önemli yer tutuyor.

Davutoğlu'nun 1986'da kuruluşunda yer aldığı İstanbul'un Fatih ilçesindeki Bilim ve Sanat Vakfı, her yıl bilim, kültür ve sanat alanında çok sayıda toplantı, sempozyum, sergi, panel ve seminere ev sahipliği yapıyor.

Kütüphanesinde Davutoğlu'nun bağışladığı 2 bin 351 kitabın yer aldığı vakıf, verdiği burslarla da çok sayıda öğrencinin eğitim hayatına katkı sağlıyor.

BİSAV Başkanı Mustafa Özel,  Muğla'nın Seydikemer ilçesindeki evinde, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 36 yıldır tanıdığı Davutoğlu'nu anlattı.

Ahmet Davutoğlu ile 1978'de Boğaziçi Üniversitesi'ndeki öğrencilik yıllarında tanıştığını belirten Özel,  Davutoğlu'nun 36 yılını, "Arayan adam", "Kurgulayan adam" ve "Uygulayan adam" olmak üzere üç bölüm şeklinde nitelendirdi.

Ahmet Davutoğlu'nun başbakan olmasıyla yeni bir safhanın başlayacağını, bu aşamanın da Türkiye'nin dünyada önemli rol oynayan ülke haline getirilmesi olacağını ifade eden Özel, şöyle konuştu:

"Arayan adam, hem üniversite öğrencisi hem doktora öğrencisi hem de doktora sonrası ilk öğreticilik yılları dönemi. Ahmet Davutoğlu şunu arıyordu; İslam dünyası en az 100 yıldır bir düşüş içerisinde. Bu düşüşün ana kaynağı ekonomik yahut askeri değil. Asıl mesele bilgi meselesidir. Bir bilgi teorisi geliştirememe sıkıntısı içerisindeyiz. Dolayısıyla böyle bir bilgi kuramı geliştirme, bilgiyi kuramın odak noktası haline getirme arayışı içindeydi. Doktora tezinde bile bunun yansımasını görüyoruz. Doktorasında bilgi, siyaset ve ahlak arasındaki ilişkileri araştırıyordu."

İkinci dönemin ise 1990-2002 yıllarını kapsadığını vurgulayan Özel, "Bu dönem de daha çok kurgulayan adam. O, ilk dönemde, önemli tarihçi ve düşünürlerden öğrendiklerini sentezlemeye çalışıyordu.  Ama ikinci dönem yani kurgulayan adam döneminde kendine özgü orijinal kurguları ortaya çıkmaya başladı. Bunların meyvesini 2000'li yıllarda toplamaya başlayacaktı. 4 kitaplık bir dizi kitap tasarlamıştı" diye konuştu.

2000'de yayınladığı kitap baskı üstüne baskı yaptı

Tasarladığı kitapların ana kavramının "derinlik" olduğuna dikkati çeken Özel, şunları kaydetti:

"Yani, bilgide derinleşme, sonra da bu derinleşmeyi siyasi, kültürel, iktisadi ve diğer alanlara yayma arayışı. Kitapların da kapaklarını aşağı yukarı kafasında tasarlamıştı. 'Tarihi Derinlik', 'Kültürel Derinlik', 'Siyasi Derinlik' ve 'Stratejik Derinlik'. Hiç unutmuyorum, bir tartışmamızda, sondan başlanmasının daha iyi olacağını söylemiştim. Gerekçem de şuydu; Bir kriz döneminden geçiyoruz. Tarihi derinlikle başlaması, toplumla ilişki kurması açısından zor olacak. Çünkü, en ağır teorik bakışı içerecek kitap olacaktı. Küçük bir elit okuyup anlayacaktı. Ama özellikle eylem adamları, siyaset adamları, devlet adamları bu bilgilere daha geç ulaşacaktı. Teorik bilginin eylem adamlarına ulaşması bazen yarım yüzyıl, bazen yüzyıl alıyor. Dolayısıyla da bir anlamda tersinden başlamasını önerdim. Tartıştık kendi aramızda. Sonunda stratejik derinlikle başlamaya karar verdi, 2000'li yılların başında bu kitap yayınlandı. Yayınlandıktan sonra kamuoyunda çok fazla tartışılmasa bile baskı üstüne baskı yapmaya başladı. Anladık ki sivil-askeri bürokrasinin bütün kanatlarından, dışişleri, genelkurmay çevreleri, muhtelif entelektüel çevreler, hepsi kitabı yutar gibi okumaya başlamış. Bu, bize şunu gösteriyor. Vakti gelmiş doğru bir bilgi kadar güçlü bir eylem yoktur. Genellikle bilgi ile eylem arasında bir karşıtlık tahayyül ederiz. Ama zamanı gelmiş doğru bilgi kadar güçlü bir eylem olamaz. Stratejik derinlik bunu kanıtladı. Bir anlamda devletin dünya ile ilişkisini değiştiren bir metin haline geldi. Takdirle karşılamak lazım."

Özel, kitabın yayınlanmasından sonra iktidara halkın oylarıyla gelen Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ün bu düşünce yoğunluğunu zamanında fark ettiğini ve Ahmet Davutoğlu'nu eyleme doğru çağırdıklarını belirtti.

Bu fikri çalışmanın içerisinde olan insanlar olarak başlangıçta buna mesafeli yaklaştıklarının altını çizen Özel, "Başlangıcından itibaren ilim odaklı çalışıp, pratik hayatla eylemle sınırlı bir ilişkimiz olsun arzu etmiştik. Fakat Ankara'nın havası ve şartları farklı. Ahmet bey, başlangıçta danışmanlık yapmak üzere Ankara'ya gitti. Bu serüven bir kaç yıl sonra dışişlerinde önemli bir fikir oluşturucu insan olmak ve sonrada dışişleri bakanı olmakla sonuçlandı. Bugün de başbakanlık yolu açılmış görünüyor. Bu, şunu gösteriyor; Doğru bir fikir sadece kendi ülkenizde değil, dünyada da önemli bir dönüşümü sağlayacak potansiyele sahiptir" değerlendirmesinde bulundu.

Deprem olduğunda bile derse devam etti

Bilim ve Sanat Vakfı Başkanı Özel, Dışişleri Bakanı ve AK Parti Genel Başkan adayı Davutoğlu'nun, yoğun yaşayan biri olduğunu dile getirerek, şu anekdotu aktardı:

"O kadar yoğun yaşar ki kendini yaptığı işe, çalışmalarına, arkadaşlarıyla ilişkilerine o kadar konsantre eder ki adeta zaman aradan çekilir. Şöyle bir örnek vereyim; 1999 yılındaki o büyük depremden bir süre sonra, biliyorsunuz Düzce'de bir deprem oldu. İstanbul'da da yakından hissedildi. O deprem sırasında, bir üniversitenin 12 katlı binasındaydık. Bina zangır zangır sallanmaya başladı. Binanın içindeki bütün hocalar, öğrenciler, çalışanlar, herkes kendini dışarı attı. Sonradan anladık ki 5. katta bir hoca ve 30-40 öğrencisi derslere devam ediyor. Ahmet Davutoğlu'nun öğrencileri depremi hissetmemişler bile. Bu kadar yaptığı işe konsantre olan bir insan."

Özel, 12 yıllık "Ankara performansının" Davutoğlu'nun yaptığı işe ne kadar konsantre olduğunu açık şekilde gösterdiğini de ifade etti.

Davutoğlu'nun fedakar bir insan olduğunu anlatan Özel,  "Tam bir halk insanıdır. Filozoflar gibi düşünen ama halk gibi yaşayan ve konuşan bir insandır" dedi.

Bilim ve Sanat Vakfı

Bilim ve Sanat Vakfı'nı 1986 yılında Davutoğlu'yla beraber kurduklarını aktaran Özel, vakıf kurma fikrinin ise 1970'lerin sonunda Boğaziçi Üniversitesi'nin yurt odalarında başladığını söyledi.

O sıralarda dindar sosyal demokrat bir öğrenci olduğunu ve Karl Marx'ın fikirlerini önemsediğini anlatan Özel, şöyle devam etti:

"Müslümanların sosyalist fikirlerden uzak durmasını yadırgıyordum. Böyle bir ortamda Ahmet bey ve diğer arkadaşlarıyla tanıştım. Tabi birbirimizi çok sevdik. O yıllarda bizim için rehber insan Cemil Meriç'di. Beraberce Cemil Meriç'e gidip gelmeye başlamıştık. Onun kitaplarını okur ve tartışırdık. Bu tartışma ortamından vakıf çıktı. Vakıf çalışmalarının esası siyaset, ticaret, iş hayatından uzak bir şekilde, onları besleyici fakat doğrudan siyaset ve ticaretle uğraşmayan, o alanlarda faaliyet yapmayı amaçlamayan, bilgide derinleşmeyi amaçlayan bir platform haline gelmek. Hamdolsun 30-35 senelik çalışmalar önemli ölçüde semeresini verdi. Şu anda her yıl vakfa 4-5 bin kadar öğrenci geliyor. 200'ün üzerinde seminerler yapılıyor. İnşallah bunların semeresini de ileriki yıllarda daha da göreceğiz. Nöbetleşe başkanlığını yapa geldik vakfın. Ama artık daha genç arkadaşlara da bu görevi devretmenin zamanı geldi. Ahmet bey Türkiye'de olduğu zaman doğal başkanımız O idi. O olmadığı zaman nöbeti ben alıyordum."

Dünya için yeni bir model

"Ahmet Davutoğlu'ndan klasik bir parti başkanlığı ve başbakanlık beklememek lazım" diyen Özel, şunları kaydetti:

"Türkiye 1 trilyon dolarlık bir ekonomi haline geldi. Bunun doğal bir şekilde çevresine yayılması lazım. Komşularla sıfır sorun, aslında bir anlamda siyasi sınırları ekonomik ve kültürel açıdan anlamsızlaştırmaya dönüktü. Türkiye'ye özgü bir durum da değildir bu. Avrupa da bunu yaşadı. Avrupa'nın 30-35 kadar devlet ya da devletçiği, 60-70 yıldır sınırları aralarından kaldırmaya çalışıyor. Ahmet beyin ya da AK Parti'nin son 12 yılda yapmaya çalıştığı şey, aslında yeni bir şey de değil. Ulusluğun ötesine geçmek, ulusluğu reddetmekten ziyade ulusluğu aşmak. Uluslaşmanın avantajlarını muhafaza ederek, dezavantajlarını bertaraf etmek. Sıkıntılarını aşmak. Bu aşma sürecini dünya için bir model haline getirmek. Çünkü aynı sıkıntı Latin Amerika, Afrika ve Asya'nın bir çok yerinde yaşanıyor. Dolayısıyla Türkiye öyle bir şey yapmalı ki yeni bir dünya düzeninin kurulmasında model haline gelmeli. Herkes Türkiye'nin yöneticilerini, cumhurbaşkanını, başbakanını, muhtelif bakanlarını, muhtelif üniversitelerini kendileri için birer rol modeli olarak görmeleri. Bunun mümkün olduğunu düşünüyorum. Zaten Davutoğlu'nun zihnindeki merkez ülke Türkiye kavramı da buna işaret ediyor."

Kader karşısına Erdoğan'ı çıkardı

Mustafa Özel, İslam dünyasının şu an dağınık bir halde olduğunu Ortadoğu coğrafyasında yaklaşık  25 devletten söz edilmesine karşın, aslında 2 ülkenin varlık gösterdiğini söyledi.

Bunların da İran ve Türkiye olduğunu aktaran Özel, şöyle konuştu:

"Türkiye bir devlet potansiyeli olan dolayısıyla bir nehir gibi aktığı zaman bir çok küçük devletçiğin, bir çok küçük ırmağın, derenin kendisine katılacağı büyük bir akarsu gibidir. Bu akarsu akmaya başlamıştır. Türkiye'nin şu andaki yöneticileri bunun şu anda akmakta olduğunun işaretlerini veriyor. İçeride buna muhalefet edenler var. Dışarıda bunu kıskananlar var. Ama Allah'ın izniyle bu su akacaktır ve akarsuyu Allah besler. Davutoğlu, bu doğru fikrin ifade edilmesinde, ortaya konmasında, formüle edilmesinde merkezi bir rol oynamış bir insan. Tarihte çok az sayıda insana nasip olmuş bir kaderle bu doğru fikri uygulama sorumluluğu da millet tarafından kendisine veriliyor. Bu imkanı Eflatun, Konfüçyüs, Max Weber bulamamıştı. Büyük düşünürlerin, filozofların hayatlarını incelerseniz, hep böyle sıkıntı içerisinde yaşıyorlar. Devlet büyüklerine bakıp 'Ah şunu niçin yapmıyorsunuz', 'Şunu niçin böyle yapmıyorsunuz' diye kahroluyorlar. Davutoğlu onlara benzeyen bir insandı. Kader karşısına Tayyip Erdoğan gibi önemli basiret sahibi, feraset sahibi bir devlet adamını çıkardı. Dolayısıyla el ele verdiler ve Konfüçyüs'ün, Eflatun'un, Weber'in kaderinden uzak kaldı. Ortaya attığı fikirleri uygulama imkanı buldu. Bize düşen kendisine yardımcı olmak ve dua etmektir."