M.KEMAL SALLI

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), 24 Ağustos 2016’da başlattığı Fırat Kalkanı bağlamında, El Bab’ın DEAŞ’tan temizlenmesine yönelik  zorlu, fakat zorunlu bir operasyon sürdürmekte. 20 Şubat’ta Cenevre’de yapılacak Suriye Zirvesi öncesinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’nin yeni Başkanı Trump ile görüşmesinin ardından, Ortadoğu’da Suriye merkezli başdöndürücü gelişmeler yaşanmakta. 

TSK’nın Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) destek olarak gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı operasyonu, ABD ve Rusya’nın bile göze alamadığı çok riskli operasyondu. Türkiye’nin böylesine riskili bir operasyonu göze almasının nedeni, bu operasyonla ulaşmak istediği stratejik hedeflerin önemiydi. 

Fırat Kalkanı’nın stratejik hedefi, “Türkiye’nin sınır güvenliğini, toprak bütünlüğünü ve ulusal güvenliğini korumak”tı. Bu operasyon bağlamında, Rusya, İran ve Türkiye, Moskova’da imzaladıkları mutabakatta, Suriye’nin toprak bütünlüğünün garantörleri olmuşlardı. Astana Zirvesi’ndeki görüşmelerde de  Suriye’nin toprak bütünlüğü vurgulanmıştı. 

Fırat Kalkanı operasyonunun stratejik hedefleri Türkiye’nin yeniden Rusya ile ABD arasında sıkışmasına neden olan sonuçlar üretmekte. Bundan sonrası için ne yapmamız gerektiğine ilişkin bir dizi soru var önümüzde.. 

EL BAB ÖNEMLİ, ÇÜNKÜ…

Bilindiği gibi, Irak ve Suriye’de İngiltere büyüklüğünde bir coğrafyayı ele geçiren DEAŞ, hem Avrupa’yı hem de Türkiye’yi hedef alan terör eylemlerini, Azez ile Cerablus arasındaki bölgeden yönetiyordu. Bu bölgedeki en önemli merkezi de El Bab’tı. 

TSK Fırat Kalkanı’nın ilk günlerinde zorlanmadı, ama El Bab’ gelindiğinde çok yönlü zorluklarla karşılaşıldı. TSK’nın birlikte operasyon yürüttüğü ÖSO elemanları alanı tanıyorlardı, ama bir askeri eğitim almadıklarından, hiyerarşi ve koordinasyon eksikliğine bağlı olarak, verdikleri rehberlik hizmeti askerlerimizin ilerlemesine engel oluyorlardı. 

Gerekçelerimizi belirterek başlattığımız Fırat Kalkanı operasyonu öncesinde hem Rusya’yı hem de ABD’yi bilgilendirmiştik, ama bütün olumsuzluklara rağmen, Türk ordusunun El Bab’ın dehlizlerine kadar girerek DEAŞ’tan temizleme konusundaki kararlılığı, hem Rusya’nın, hem ABD’nin hem de Suriye yönetiminin kaygılanmasına neden olmuştu; Türkiye, Çobanbeyli’den El Bab’a uzanan bölgede ne kadar kalmayı düşünüyordu? “Güvenli Bölge” konusunda neden ısrarcıydı?

Obama yönetimi, El Bap’ın sınırımıza 30 km uzaklıkta olduğu bilindiği halde, gönderdikleri mesajlarda, “sınırdan 20 kilometreden fazla açılmayın” demiş ve El Bap’ta DEAŞ’a karşı savaşan askerlerimize, ‘hava muhalefeti’ gibi hiç de inandırıcı olmayan bahanelerle, hava desteği vermekten özenle kaçınmıştı. Rusya, Fırat Kalkanı operasyonuna “evet” demesine rağmen, Halep’in kapısı sayılan El Bab’ın güneyine uzanmasına sıcak bakmıyordu.  Nedenleri farklı olsa da, Türkiye’nin Fırat Kalkanı operasyonu yalnızca Suriye ve Rusya’yı değil, ABD’yi de rahatsız etmişti.. 

İlk rahatsızlık vurgulaması, Suriye rejim güçlerinden geldi; 25 Kasım 2016’da bir Suriye uçağı El Bab yakınlarında operasyon yapmakta olan askerlerimize ateş açtı ve üç Mehmet’imizi şehit etti. 

CIA’nın yeni Başkanı Mickey Pompeo’nun Türkiye’yi ziyareti öncesinde, Suriye rejim güçleri El Bap’a doğru yürüyüşe geçtiler ve 9 Şubat günü, El Bap’ta, askerlerimizin bulunduğu bir bina Rus savaş uçağı tarafından bombalandı; askerlerimiz şehit edildi. Rusya istihbarat hatasından söz etti, ama Türk Genelkurmayı “askerlerimizin orada olduğu biliniyordu” açıklaması yaptı. Genelkurmay’ın yaptığı açıklamayı doğru saydığımızda, Rus savaş uçağının askerlerimizin bulunduğu binayı bombalamasını “Türkiye’ye verilmiş bir mesaj” olarak okumamız gerekecek. Bu mesajın, Türkiye’nin, DEAŞ’a karşı gerçekleştirecek Rakka operasyonuna katılabileceğini ve Güvenli Bölge konusunda kararlı olduğunu açıklamasından sonra verildiğinin de altını çizmek gerekir. 

Rejim güçlerinin El Bap’ın güneyine kadar yaklaşmalarını Rus savaş uçağının El Bap’taki askerlerimize ateş açmasıyla birlikte değerlendirdiğimizde, bu olanları, “Türkiye’ye verilmiş bir ‘sözünü tut’ mesajı” olarak okumak yanlış olmayacaktır. 

Rusya, Rakka’da ABD ile birlikte DEAŞ’ı yok etme operasyonuna katılma hevesimizi, “Güvenli Bölge” konusundaki ısrarımızı Moskova Mutabakatı ruhundan sapma olarak değerlendiriyor olmalı ki, rahatsızlığını dolaylı yollardan verdiği mesajlarla anlatmaya çalışıyor.

TÜRK ORDUSUNU BİTTİ SANANLAR…

Yanıtı netleşmeyen soru şu: ÖSO’ya destek veren askerlerimiz kısa sürede Çobanbeyli’den El Bap’a ulaştı ve halkın arasına karışmış olan DEAŞ’ı köşeye sıkıştırdı. El Bap operasyonun dünyanın en zor askeri operasyonu olduğunu müttefiklerimiz de Rusya da biliyor. Ergenekon, Balyoz, Sarıkız, Ay Işığı gibi kumpaslarla, 15 Temmuz savrulmasıyla Türk ordusunun yaralandığını sananlar, hava desteği vermekten kaçarak askerlerimizi zor durumda bırakmak için ellerinden geleni yaptılar. Türk askeri, kaç milyonluk bir ordu olduğunu, El Bab operasyonuyla bir kez daha ispat etmiş oldu.  

Yazımızın bundan sonrasında söyleyeceklerimizi bir tarafa iterek, Numan Kurtulmuş’un “Başımıza ne geldiyse Suriye politikamızdan geldi” değerlendirmesiyle noktayı koymak gerekir. Fakat, Fırat Kalkanı’nın stratejik hedefleri Rusya ile ABD arasında sıkışmamıza neden olan sonuçlar üretiyor. Bundan sonra ne yapmamız gerektiğine ilişkin bir dizi soru var önümüzde..

Fırat Kalkanı operasyonuyla bir dizi riski göze alarak, Türkiye’nin bekasına yönelmiş terör tehdidini yoketmek amacıyla Suriye’ye girdik. ÖSO’ya destek olarak, Çobanbeyli’den El Bab’a yürürken de, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduğumuzu, bunun Türkiye’nin toprak bütünlüğü ile de yakından ilgili olduğunu altını çize çize anlattık. Çünkü, ABD’nin, Suriye’nin kuzey bölgelerinde ısrarla hayata geçirmeye çalıştığı PKK-PYD kantonlarının, bölgenin dengesini altüst edecek gelişmelere neden olacağı biliniyor. 

TRUMP NE YAPACAK?

Çok değişik eylemler ve söylemler sergileyen Başkan Trump’ın, ABD derin devletinin Ortadoğu’ya ilişkin planlarını rafa kaldırmak gibi bir niyeti olamaz; olsa bile izin verilmez. Çünkü ABD/sistem, dolarının saygınlığını koruyabilmek için, Ortadoğu’nun hidrokarbon zenginliğini kontrolü altında tutmaya mecburdur. Aksi takdirde, 2008 küresel kriz öncesinde ABD yatırım bankaları CEO’ları tarafından üretilen 100 trilyon civarındaki toksik varlık, yani sanal dolarlar ekranlarda da geçerliliğini yitirebilir. ABD derin devletinin bazı birimleri de ekonomiyi zehirleyen bu toksik varlıklardan kurtulma arayışı içindeler. Fakat bu mücadele, kolay sonuçlanacak bir mücadele değildir.

Obama’nın gitmesi, Trump’ın gelmesi, şu aşamada, ABD başkanlarına Büyük Ortadoğu Projesi’nde değişiklikler yapmasın izin vermez. Yani ABD, daha doğrusu kontrolü altında olduğu sistem, Ortadoğu’nun enerji kaynaklarını Akdeniz’e ulaştıracak olan PKK/YPG Koridoru’nu hayata geçirme konusunda ısrarcı olacaktır.  Bu oluşumdan çok olumsuz etkilenecek olan İran, Irak, Suriye ve Türkiye gibi bölge ülkeleriyle Suriye’de çok önemli kazanımlar sağlamış olan Rusya da, eskiden olduğu gibi, bu koridora karşı durmaya çalışacaklardır. 

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, bütün olumsuz koşullara ve müttefiklerinin hava desteği vermemelerine rağmen, El Bap’ı kontrolü altına almakta kararlı. Çünkü El Bab, DEAŞ’ın en önemli yerleşim birimlerinden biri. Halep’ten Münbiç ve Rakka’ya uzanan ikmal yollarının orta yerinde olan El Bap’ın ele geçirilmesi durumunda, DEAŞ’ın kaleleri olan Rakka da Musul da düşecek ve DEAŞ efsanesi bitecektir. Fakat, nedense, DEAŞ’ın bitirilmesi istenmiyor olmalı ki, 170 günde 64 şehit veren Türk askerine hava desteği verilmiyor! Türk askeri Cerablus’u teröristlerden temizledi, kontrolü altına aldı ve ülkesinden kaçmak zorunda kalan Suriyeliler, şimdi yeniden eski yaşantılarına kavuştular. Destek verilse El Bab da kısa zamanda DEAŞ’tan temizlenip eski huzurlu yaşantısına kavuşabilir. İstenmiyor ve Türk askerine hava desteği verilmiyor. 

Yarın:  TÜRKİYE’NİN STRATEJİK HEDEFİ BELLİDİR