‘’Atatürk, mükemmeliyeti arayan bir dünya lideri, Atatürkçülük ise Türk toplumunu o hedefe ulaştıracak olan zihniyet ve eylemin kavramsal ifadesidir.’’

O; emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşını veren, bunu başaran, bütün mazlum halklara ilham kaynağı olan bir komutan, ulusal bir kahraman, bir devlet adamıdır.

O; kimliği, inancı ne olursa olsun, bu son vatanımızda, Türkiye Cumhuriyetini kuran halka ‘Türk Milleti’ denir; nitelendirmesiyle, bizleri ümmet olmaktan, millet olma vasfına taşıyandır. 

O; 4000 yıllık tarihimiz boyunca, hiçbir zaman esarete boyun eğmeyen Türk Milletinin vatanına, bayrağına, ulvi değerlerine, örf ve geleneğine olan sadakatine güvenen, bu değerler manzumesinin öz kaynağını öne çıkararak, bu özelliklerimizi tarih sayfalarına bir kez daha not düşendir. 

O; her karışı işgal edilen, çöken bir imparatorluktan, paramparça olan vatan coğrafyamızda; halk egemenliğine, hukukun üstünlüğüne dayanan çağdaş, laik ve demokratik bir devlet kuran, tarihin ender kaydettiği büyük bir devrimcidir.

O; yaşamı boyunca: 

‘’Rapla çiftliğinin korucusu küçük Mustafa; duvar gazetesi çıkarttığı için zindanlara atıldığında, Mustafa Kemal Efendi; Trablus’ta, Derne ve Bingazi’de Bnb. Mustafa Kemal Bey; Çanakkale geçilmez destanı yazıldığında önce Yb. , sonra Alb. Mustafa Kemal Bey; Filistin Cephesi’nde Mustafa Kemal Paşa; Ankara’da T.B.M.M. Başkanı Mustafa Kemal; Sakarya’da Gazi Mustafa Kemal Paşa; Dumlupınar’da Mareşal Mustafa Kemal ve nihayetinde Cumhurbaşkanı Atatürk olarak anıldı.’’ 

1893 yılında üzerine giydiği asker üniformasını 34 yıl boyunca şanla, şerefle taşıdı. Vatanını savunmak adına savaştığı hiçbir cephede yenilmedi. 

Çünkü o: Dünyanın hiçbir ordusunda olmayan, yüreği onunkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmeyen Mehmetçiklerine güvenmişti. Kazanılan her zaferin mayasının savaş meydanlarının cesaret simgesi Mehmetçik’’ olduğunu söyledi.

Evet, o bir dünya lideridir.

Çünkü onu öncelikle Osmanlı devletinde görevli olduğu yıllarda, diğer ünlü paşalardan farklı kılan, öne çıkaran en önemli liderlik özelliği: 

İlim ve bilim dallarındaki dehasını, devrimci zekâsını; yönlendirici liderlik vasfıyla birleştirmiş olması; bunu, halkın müreffeh geleceği için kullanarak, ‘egemenliğin kayıtsız şartsız milletimize ait olduğu bir devlet kurmuş olmasıdır. 

Yaşadığı çağın devlet adamları incelendiğinde; Hitler’inden Mussoli’sine, Venizelos’undan Stalin’ine; bu çağın önde gelen diğer liderlerine bakıldığında, Atatürk’ümüz ile mukayese edildiklerinde:

Onlar; yaşadıkları coğrafyada liderleri oldukları milletleri pek çok ülke ile kavga ettirerek, halklarını büyük bir felakete sürüklerken;

Atatürk, işgal edilmiş vatanımızın ‘Ya İstiklal, Ya Ölüm’ mücadelesini kazanmış büyük Türk Milletinin önderi olarak, Anadolu’nun bozkırında kurmuş olduğu Cumhuriyet Türkiye’sinden dünyaya:

‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ diye yanıt vermişti.

Yaşadığı dönemde:

‘’Batı’da kurduğu ‘Balkan Paktı’ ile (Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya, Romanya), Doğu’da kurduğu Sadabat Paktı (Türkiye, İran, Irak, Afganistan) sayesinde, Avrupa’nın ortasından Çin’e kadar bir barış çemberi oluşturmuştu. Her iki paktın kurucusu ve önderi Türkiye, mimarı Atatürk idi. Onun zamanında bu ülkelerde ne kan vardı, ne de gözyaşı.

Bir de aynı ülkelerin şimdiki haline bakın…

Evet, o bir dünya lideridir.

Çünkü hala ülkemizi ziyarete gelen yabancı devlet adamlarının, tüm heyetlerin koşarak gittikleri ilk yer Anıt-Kabirdir.

Çünkü orada derin bir sessizlik içinde barışı, özgürlüğü, umudu, gerçek dostluğu, mertliği, insan sevgisini yüreklerinde hissediyorlar. 

Onların arasında Anıt-Kabir’e kerhen giden yok ama bizde çok..!

Dünyanın en önde gelen dergileri arasında yer alan ünlü Time dergisi sık, sık 20’nci yüzyılın en büyük devlet adamının kim olduğu konusunda yaptırmış olduğu dünya çapındaki anketlerin sonucu; her defasında ‘Atatürk’ demiştir.

Bakınız, yıl 1978…

BM’in kültür kolu olan UNESCO, Paris’te genel kurul yapıyor ve Başkanlık Divanına bir önerge veriliyor:

‘’……..3 yıl sonra 1981 geliyor. 1981 Atatürk’ün doğumunun 100’ncü yıl dönümüdür. Atatürk elbette 20’nci yüzyılın en büyük devlet adamlarından birisidir. Bellidir ki, Türkler o özel gün için çok özel hazırlanıyorlar. Ama Atatürk’ü anmak bir tek Türklere bırakılmamalıdır. Çünkü Atatürk tüm insanlığın ortak paydasıdır. Bu genel kurulda bir önerge verilerek, 1981 yılının bütün dünyada Atatürk yılı olarak kutlanmasının kararı alınmalıdır görüşü ağırlık kazanıyor.

Önerge okunuyor ama bu önergeye İsveç delegesi şu görüşüyle karşı çıkıyor:

‘Evet, Atatürk büyük bir devlet adamı, bir cumhuriyet kurucusudur. Fakat dünyada 200’e yakın devlet var, yarısından fazlası da cumhuriyet. Bu kadar cumhuriyet kurucusu arasından, bugüne kadar hiç düşünmediğimiz bir konuyu şimdi bir tek Atatürk için ve Türkler için düşünürsek, bu ilerde bir sorun olmaz mı? Bir süre sonra başka bir meslektaşımız bu kürsüye gelir de: ‘George Washington’un doğumu şu yıl, Napolyon’un ölümünün bu yılı, dünya böylesine büyük liderlerin de ölümünün veya doğumunun 150’nci, 200’üncü yıl dönümünü anmalıdır, derse ve bu seçkin kurul buna hayır yanıtı verirse… Gereksiz kırgınlıklara yol açmış olmaz mıyız? Dolayısıyla, Atatürk elbette çok büyük bir lider ama onu tarihe bırakalım. Buna göre tartışalım, hemen oylamaya geçmeyelim. Görüşüm budur!’ Der ve yerine oturur.

Salon tam bir sessizliğe bürünmüştür.

Bunun üzerine bir kişi söz alır. Kürsüye gelen o zamanın Sovyetler Birliği delegesidir. Daha o kürsüye gelmeden fısıldaşmalar başlamıştır:

‘Muhtemelen Lenin’den bahsedecek…’

Konuşmacı yumruğunu masaya vururken, ‘20’nci yüzyılda, hiçbir ülke bir Mustafa Kemal çıkarmadı ki, böyle bir kaygı olsun. Bu mümkün değildir. Dolayısıyla bu karar bugün alınmalıdır…’ Diyerek yerine oturur. Ardından yapılan oylamaya geçilir, aleyhte konuşan İsveçlinin de olumlu oy kullanmasıyla o gün 1981 yılının tüm dünyada Atatürk yılı olarak kutlanmasına karar verilir. Birinci sırada Yunanistan, ikinci sırada ise Sovyetler birliği olmak üzere; bu önergenin altında, 11 ülkenin yer almış olduğu görülür. Dünkü düşmanlar, Atatürk söz konusu olunca, en yakın dostlar olmuşlardır…’’ 

Yine aslen psikiyatrist olan Amerikalı tarihçi Prof. Dr. Arnold Ludwig; 18 yıl süren uzun bir çalışma döneminden sonra hazırlamış olduğu kitabında:

Dünyaya yön veren liderlerin sıralamasını belirlemek amacıyla; 11 kriterden oluşan bir sistem belirlediğini anlatarak, şu ölçeklere göre bir çalışma yaptığını anlatır:

‘’sıfırdan ülke yaratmak, toprakları genişletmek, iktidarda kalınan süre, askeri başarı, sosyal tasarım gücü, ekonomik başarı, devlet adamlığı, ideoloji ortaya koyma, ahlaken örnek olma, siyasi miras ve ülkenin nüfusu’’

Prof. Ludwig bu ölçütlerle yapmış olduğu çalışmada; 199 bağımsız ülkeden 1941 ülke yöneticisini inceleyen 475 sayfalık bu kitabında, 377 liderin konumunu bir çizelge halinde belirlemiştir. 

Buna göre: Gazi Mustafa Kemal Atatürk: 31 puanla birinci sırada yer almış;

Çin Halk Cumhuriyetini kuran Mao Zedung 30 puan; A.B.D de en uzun süreyle iktidarda kalan,  4 kez başkanlığa seçilen Franklin Roosevelt 30 puan; Sovyetler Birliğinde (SSCB) 31 yıl iktidarda kalan Josef Stalin 29 puan; 2’nci Dünya savaşında İtalya’nın başındaki diktatör Benito Mussolini 26 puan; Almanya’nın Führeri, 2’nci Dünya savaşında ülkesini felakete sürükleyen Adolf Hitler 25 puan; SSCB devlet adamı Mihail Gorbaçov 24 puan; dünya tarihinde önemli bir yeri olan İngiliz devlet adamı Winston Churchill 22 puan; Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk devlet başkanı, Nobel ödülü sahibi Nelson Mandela 20 puan; görev yaptığı sürece, ülkesi A.B.D’ye tarihinin en barışçıl, en parlak ekonomik dönemini yaşatan Bill Clinton 15 puan; A.B.D 41’nci başkanı George Bush ise 15 puan ile onun ardından sıralanmışlardır…’’

(Bk. A.B.D. Kentucky Ünivercity 2002-‘’King Of The Mountain: The Nature Of Leadership’’- Dağın Kralı: Siyasal Liderliğin Doğası)

Böylesine büyük bir dünya liderine sahip olduğumuz için Türk Milleti olarak gurur duymalıyız. O sadece vatanını kurtarmak amacıyla yedi cephede savaşmadı, kazanılan bağımsızlık savaşı sonrasında kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kök salıp büyümesi için gerçekleştirdiği mucizevî devrimleriyle de tarihe damgasını vurmuş büyük bir liderdir.

Ama ne acıdır ki! 

Günümüzün Cumhuriyet Türkiye’sinde, milletinin yaşam geleceği uğruna yedi cephede birden savaşan o büyük insana, gerçekleştirdiği devrimlerine, yetmiş cephede birden saldırılar/saldıranlar var! Bu aymazlıklar, bundan sonra da olacaktır. Ama onun Türk Ulusuna kazandırdıkları, bu coğrafyaya kazıyarak dünyaya yön verdiği gerçekler, tarih sayfalarında bir güneş gibi parlamaya devam edecektir.

Atatürk’ümüzün ebediyete intikalinin 78’ncisi olan 2016’nın bu 10 Kasımında; milletimizin ezici bir çoğunluğuyla onu özlemle anacağı, dünya devletlerinin pek çoğunda da anılacağı, pek çok mazlum milletlere ilham olmaya devam eden eserlerinin bir kez daha hatırlanacağı bu özel günde;

O büyük dâhinin 1 Kasım 1937’de T.B.M.M’ de yapmış olduğu tarihi konuşmasının aşağıdaki şu bölümünün; onu küçümseyenlere, onu ve eserlerini yok sayma cüretinde bulunabilenlere yanıt olsun isterim:

 ‘’ Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk Milleti ve bir de milletler tarihinin bin bir facia ve ızdırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir…’’

Unutulmasın ki,

Atatürk, kendi ifadesiyle geride hiçbir dogma, kalıplaşmış tek bir kural bırakmamıştır. O’nun bizlere bıraktığı tek manevi miras; ‘akıl ve bilimdir.’ 

Atatürk’ü, onun devrimlerini, eserlerini görmezden gelerek; onu milletimizin zihninden, yüreğinden silme gayreti içinde olanlar bunu hiç zaman başaramayacaklar; ne onun adına el koyabilecekler, ne de onun tarihine, bağımsızlık ve özgürlük tutkusuna, saygınlığına, onuruna sahip olabileceklerdir. 

Çünkü ’Atatürk, mükemmeliyeti arayan bir dünya lideri, Atatürkçülük ise Türk toplumunu o hedefe ulaştıracak olan zihniyet ve eylemin kavramsal ifadesidir…’’

Her geçen gün büyük bir özlemle aradığımız ‘O Büyük İnsanı, Dünya Liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü’ ebediyete uğurladığımız 78’nci yıl dönümünde özlemle anıyor; aziz hatırası önünde büyük bir saygı, sevgi, minnet duygularıyla eğiliyorum. Vatan ona ve eserlerine minnettardır.

(Not: Yazımın içeriğinde tırnak içine almış olduğum bölümler için: Değerli Dostum Orhan Çekiç Hocanın kaleme almış olduğu, Bk. 1938 Son yıl)