METİN DURMAZ-MANİSA - Kılıç, Manisa Barosu tarafından Kültür Merkezi Lale Salon'da düzenlenen "Anayasa'da Haklar" konulu konferansta yaptığı sunumda, geçmişte yargı erkini elinde bulunduranların konuşması, yargının toplumu dizayn etmesi ve toplum mühendisliği yapmasından dolayı, toplumun çok büyük sıkıntılar çektiğini ancak kendisinin böyle bir amaçla Manisa'da bulunmadığını dile getirdi. Normal şartlarda, yasama, yürütme, yargı erklerinin kendi kulvarında, kendi işini yapması gerekirken, geçmişte öyle olmadığını belirten Kılıç, şöyle konuştu: "Yargı, yasama ve yürütme arasındaki kavgaya hep beraber şahit olduk. Bu kavgalar olurken, bence ülke çok büyük zarar gördü. Böyle bir kavganın, bu ülkede bir daha yaşanmamasını temenni ediyorum. Bu kavga, toplumdaki bazı düşünceleri, bazı inançları daha da derinleştirmiş, daha da keskinleştirmiştir. Bunların tarafları arasında mesafeyi oldukça açmıştır. Onun için bugün yargı son yıllarda eğer suskun duruyorsa aslında bu normalleşmenin ve normal olan bir tavrın ortaya konulmasından başka bir şey değildir. Yoksa bizler bazı yanlışlıkları görüyoruz, bazı sıkıntıların biz de farkındayız ama yargının normalleşmesi lazımdı. Bugün belki yaşanmakta olan bu süreç, bu normalleşme gayretinden başka bir şey değildir." -"İnsanlık onuru buna engeldi" Kılıç, yasaların içeriğinden kaynaklanan sorunlar olduğu gibi kanunları uygulayanların yaklaşımından kaynaklanan sıkıntıların da yaşandığına işaret ederek, Türkiye'de geçmişte bu konuda acı tecrübelerin yaşandığını ifade etti. Anayasa Mahkemesi'nin geçmişte aldığı kararlara atıfta bulunan Kılıç, şunları söyledi: "Kendi kurumumdan bahsediyorum. 1990 ile 2000 yılları, 19 partinin kapatılmasına karar verdik. Ondan sonraki sürece baktığınız zaman, TBMM'nin büyük bir ekseriyetle 410 milletvekilinin arzu ettiği, istediği, olması gerektiğine inandığı bir yasayı, bu kurum ortadan kaldırdı. Milletin iradesinin üstünde bir irade olduğunu gösterdi. Böyle mi olması lazımdı- Asla. Bizler yargı olarak bu milleti hizaya getirmeye çalıştık ama hizaya getiremedik. Olmazdı da zaten çünkü insanlık onuru buna engeldi. Çünkü, zalimlikle ayakta kalınmazdı. Maalesef 1990'lı yıllarda, daha sonraki, daha evvelki yıllarda yaşananları hepimiz biliyoruz. Yavrularımıza yapılan o zulümler, eğitim haklarının ellerinden alınması, eğitimlerinin engellenmesi, ikna odalarının kurulması, bir kimlikle ikna odasına giren yavrunun arka kapıdan başka bir kimlikle çıktığını, onurunun zedelendiğini, kırıldığına hepimiz şahidiz. Bu kadar şeye değer miydi- Ne oldu, ne kazandık, neyi hallettik, neyi- Bu ülkenin ekonomisinden sosyal hayatından tutun, bugün milli gelirin belki 30 bin dolar olması gerektiği yerde 3 bin dolarlarla yıllarca didindik durduk. Bunların temelinde bu haklar ve özgürlükler var. Bu devlete düşman insan yetiştirmekten başka bir şey yapmadık çünkü hakları, özgürlükleri gasp edildi. Çift kimlikli insanlar haline getirdik. Ondan dolayı insanlık onuru cok önemli. Belki bundan sonra bu tür yanlışlıklara düşmeyeceğiz. Koca koca partileri kapattık, ne oldu-" -Yeni anayasa çalışmalarıHaşim Kılıç, yeni anayasa çalışmalarına ilişkin olarak da geçmişteki yanlışların bir daha yaşanmaması için ayrıntılı bir anayasa yerine "çerçeve anayasa" olarak adlandırılan tarzda bir metin ortaya konulması gerektiğini söyledi. Anayasaların çerçeveyi belirlemesi, içeriğin ise yasama, yürütme ve yargı tarafından doldurulması gerektiğini, aksi takdirde yine sık sık anayasa değişiklikleri ihtiyacının ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğunu belirten Kılıç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Anayasa değiştirmek bu kadar kolay değil, çok zor şeyler bunlar. Bu zor şeyleri ötelemenin bir tek yolu var, çerçeve anayasa yapıp, bunun içinin doldurulmasının bu kurullara (yasama, yürütme, yargı) verilmesi lazım. Eğer bu kurullar, bu kuralların kaliteli insanları, dürüstçe yaptığı yorumlarla içi doldurulabilirse o zaman anayasaları sık sık değiştirmeye gerek kalmaz. Biz bu kadar ayrıntılı bir anayasada inanın sosyal, iktisadi ve ekonomik konuda içini dolduramadık." Anayasa mahkemelerinin çok önemli olduğunu ifade eden Kılıç, "Eğer bu kurumlar iyi dizayn edilirse, çok büyük anayasalar yapmaya gerek kalmayacaktır" dedi. Her sorun çıktığında anayasa değiştirmekten artık toplumun bitap düştüğünü beliten Kılıç, "Yama dikiş tutmuyor, ya bunu adam gibi yapacağız, gelecek nesillere, çocuklarımıza iyi bir anayasa teslim edeceğiz ya da bu kavga devam edip gidecek" diye konuştu. Kılıç, şunları söyledi: "Her sorunumuzu milletin sorunu haline getirdik. Hatırlayın sınırlarda mayın temizleme konusu rejim sorunu haline geldi. Bıktık bu rejim sorunlarından, yeter artık. Bu toplum artık çevre, sağlığa benzer reel sorunlarıyla baş başa kalmak istiyor. Her kış 'ya şeriat geldi ya komünizm geldi ya bölündük ya parçalandık...' Bu korkularla bugüne kadar geldik. Bu ülke bu tür korkularla yok edilemeyecek kadar sağlam temeller üzerine kurulmuştur." -"Sevgi ve güven iklimi barışı getirecek"Kılıç, kavga ve kin kültürü ile bir yere gitmenin mümkün olmadığını, sevgi ve güven iklimin tesis edilmesi gerektiğini ifade etti. Sevgi ve güven ikliminin doğduğu noktada barışın geleceğini dile getiren Kılıç, "Bir tarafta kavga devam edecek, kan akacak, burada oturup masada anayasa yapacağız, böyle bir şey olmaz. Bu barış ortamını sağlamadığımız sürece hiçbir soruna çözüm bulamayız. Onun için demokrasinin müzakere kültürünü kullanmamız gerekiyor" dedi. Konferansın sonunda vatandaşların sorularını yanıtlayan Kılıç, bir vatandaşın Ergenekon davasını örnek göstererek, uzun yargılama sürecine ilişkin sorusu üzerine şunları söyledi: "Gerçekten bir hukuksuzluk yapılıyorsa, bunu kimsenin savunması mümkün değil. Hele hele bizim gibi hakem bir kuruluşun organının, başkanının bunu savunması mümkün olamaz, olmamalı da ancak Türkiye'de yaşanan bir şey var; bunu üzüntüyle seyrediyorum. Türkiye, adalet, hukuk dendiği zaman birkaç tane davaya endekslenerek değerlendirilmeye başlandı. Şimdi uzun tutukluluk, uzun yargılama süreçleri dendi, doğrudur, bunları ben de kabul ediyorum. Türkiye'nin maalesef böyle bir hastalığı var. Böyle bir hastalığımız olmasaydı AİHM'de 17 bin davamız olmazdı. AİHM, 3 bine yakın karar veriyor, bu davaların hemen hemen tamamı adil yargılanmayla ilgili. İhlallerin tamamı adil yargılanmayla ilgili. Demek ki Türkiye'nin bir rahatsızlığı, bir sorunu var. Bu sorunu kimsenin ötelemesi mümkün değil, ancak benim burada eleştirdiğim bir şey var. Benim üzerinde durduğum bu. Evet bu ülkede uzun tutukluluk ve uzun yargılamayla ilgili sorunlar yaşıyoruz ama bunu ayırarak bir bölüm için söylemek çok adil olmasa gerek."