ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, PKK’nın lider kadrosundan üç kişinin başına 12 milyon dolarlık ödül koyduğuna ilişkin, kovboy filmlerini anımsatan haberi, bizde pek heyecan oluşturmadı. 

ABD’nin, 12 milyon dolarlık bu gösteriyle, “Öcalan’ın 2005 yılında KCK (Kürt Toplulukları Birliği) çatısı altında biraraya getirdiği PKK ile YPG arasında bir duvar örme girişimini kamufle etmek istediği” şeklindeki yorumlar ağırlık kazanıyor. ABD’nin amacı, eğitip ordulaştırdığı YPG’yi, dünya kamuoyuna, terör örgütü kabul ettiği PKK’la hiçbir organik bağı olmayan, “DEAŞ’la savaşan hürriyet kahramanları” olarak sunmaya hazırlandığı savunuluyor. 

ABD’nin, 1997 yılında terör örgütü olarak kabul etmesine rağmen, Kandil’de konuşlanan PKK’yı, bugüne kadar hangi amaçla koruyup kullandığını açıklamadan, Türkiye ile eski günlerdeki gibi güçlü ortaklıklar kurabilmesi mümkün görünmüyor.

ABD, bu ödüllü oyunu gündeme sürerek zaman kazanmayı ve istirahat etmeleri için Amerika’ya aktarmaya hazırlandığı Kandil’deki PKK yönetim kadrosunu da, bu ucuz algı operasyonunda figüran olarak kullanmayı hedeflemiş olabilir.. 

ABD'nin Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Matthew Palmer, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın PKK terör örgütüne mensup sözde üst düzey yöneticiler Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan'ın kimlik ya da yer tespitini mümkün kılacak bilgiler karşılığında para ödülü verileceğini bildirdi.

Müsteşar Yardımcısı Palmer, Ankara ziyaretinde Türk hükümetinden, iş dünyasından üst düzey yetkililer ve milletvekilleriyle görüştüğünü ve iki ülke ilişkilerini ilgilendiren konularda görüş alışverişinde bulunma fırsatı yakaladığını ifade etti.

ABD'nin NATO müttefiki Türkiye'nin terörle mücadele alanında yürüttüğü iş birliğine değer verdiğini vurgulayan ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nın PKK'yı 1997 yılında terör örgütü olarak kabul ettiğini belirten Müsteşar Yardımcısı Matthew Palmer, ABD hükümetinin de 2001 yılında PKK’yı "Küresel Terör Unsurları" listesine aldığını söylüyordu: 

"Ziyaretim kapsamında, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın "Rewards for Justice" (Adalet için Ödül) programının PKK terör örgütüne mensup üç üst düzey ismi hedef aldığını duyurmaktan mutluluk duymaktayım. ABD Dışişleri Bakanlığı, söz konusu PKK'lıların kimlik ya da yer tespitini mümkün kılacak bilgiler karşılığında para ödülü verilmesini onaylamıştır. Buna göre, Murat Karayılan için (5 milyon dolara kadar), Cemil Bayık için (4 milyon dolara kadar) ve Duran Kalkan için (3 milyon dolara kadar) ödül verilecektir."

Haber medyaya yansıdığında, ilk yorum Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, Büyükelçi İbrahim Kalın’dan geldi: “İhtiyatla arşılıyoruz. Ne kadar samimi oldukları üç gün içinde anlaşılır.” 

Küçültülerek buzdolabında tutulan DEAŞ’ın, ABD’nin Suriye topraklarındaki varlık nedeni, YPG’nin de hedefe varmak için kullandığı bir koçbaşı olduğu bilindiğinden, stratejik ortağın bu haberi, Türk kamuoyunda beklenen heyecan dalgasını oluşturmadı. Bu da, ABD’ye duyulan güvensizliğin n boyuta ulaştığının en somut göstergesiydi. 

İlk değerlendirmelerde, anılar tazelendi, “Apo, 15 Şubat 1999 günü Kongo’da, hangi amaçla paketlenip verilmişti?”, “Obama döneminden bu yana Fırat’ın doğusu konusunda verilen sözler neden tutulmuyor?”  sorgulamaları yapılmaya başlandı.  

ABD, 1991’deki I. Körfez Savaşı’ndan bu yana, İngiltere’den devraldığı “Büyük Ermenistan” ve “Büyük Kürdistan” paravanalarını hayata geçirebilmek için, kararlı adımlarla hedefine doğru ilerliyor. 2011’de, Suriye krizinin patlamasıyla birlikte ABD, gerçek yüzünü gösterdi ve Türkiye’nin müttefiki olarak değil, rakibi olarak hareket etmeye başladı. 

36. Paralel boyunca bölünen Irak’ın kuzey bölgesinde oluşturduğu federe Kürt devletinin geleceğini, kendi uzmanlarının yazdığı ve işgal altındaki Irak halkının “özgür iradeleriyle” onayladıkları anayasa ile garanti altına alan ABD, DEAŞ’ı ve PKK uzantısı YPG’yi yedeğine alarak Suriye’ye giriş yaptı. Hedefi, Suriye’nin kuzey parselinde oluşturduğu kantonların demografik yapılarını değiştirerek bir Suriye Kürdistanı oluşturmak ve bu devlet yapılanmasını Akdeniz’e bağlamaktı. 

ÇOBANBEY’İ KOBANİ YAPMAKLA DEVLET KURMAK MÜMKÜN MÜ?

Olmadı.. Suriye’nin kuzeyi denilen bölge, Türkmenlerin, Arapların ve Araplaşmış Türkmenlerin yoğun olarak yaşadıkları bir coğrafya idi. DEAŞ ve YPG baskılarıyla yerleşim yerleri boşaltıldı, ama Irak sınırından Akdeniz’e uzanacak bölgenin Sdemografik yapısını belli bir hedef doğrultusunda değiştirmek sanıldığı kadar kolay değildi.  Yüzlerce yıllık Türk yerleşim birimi Çobanbey’in (ya da Kobanlı’nın) adını Kobani’ye dönüştürmekle,  bölge “Kürdistan” olmuyordu. 

ABD, 2011’den bu yana, “DEAŞ’la mücadele ediyorum” yutturmacasıyla Suriye’nin kuzey bölgelerine yerleşmişti. Fakat, burada kalıcı olabilmek için, bazı inandırıcı gerekçeler üretmesi ya da burayı kimsenin bulaşmak istemeyeceği bir silah deposuna ve askeri eğitim bölgesine dönüştürmesi gerekiyordu. ABD sonunda, “Kürt nüfusu yüzde 20’yi geçmeyen bir bölgede Kürt devleti kurulamaz” diyen General Towsend’in sözüne gelmişti. ABD karar değiştirdi, bağımsız bir Kürt devleti oluşturarak kontrolü altına almaya çalıştığı Suriye’nin kuzey bölgesini, YPG’nin ve “Arap Birliği Ordusu”nun eğitim alanına dönüştürmeye karar verdi. “Suriye Kürdistanı”nı daha ileri bir tarihe ertelemek zorunda kaldı.

ABD PKK LİDERLERİNDEN NEDEN VAZGEÇTİ?

Uzayda dolaştırdığı uydulardan yerdeki karıncanın bile fotoğrafını çekebilen ABD, istediği anda, PKK’nın komuta kademesini oluşturan isimleri Usame bin Ladin’in yanına gönderebilirdi. O nedenle, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, PKK’nın lider kadrosundan üç kişinin başına 12 milyon dolarlık ödül koyduğuna ilişkin, kovboy filmlerini anımsatan haberi, bizde pek heyecan oluşturmadı. ABD’nin, Murat Karayılan’a 5 milyon dolar, Cemil Bayık’a 4 milyon dolar ve Duran Kalkan’a 3 milyon dolar değer biçmesi, Türk kamuoyuna şirin görünme çabasından öte bir anlam taşımıyor.

ABD askerlerinin Öcalan armalı YPG militanlarıyla yanyana devriye gezdikleri şu günlerde, ne oldu da kasabanın şerifi (Pentagon) PKK’nın lider kadrosundaki üç kişinin başına 12 milyar dolar koyduğunu duyurma gereği duydu?

Toplam 12 milyon dolarlık bu ödüllerin, Türk kamuoyunda bir sevinç dalgası oluşturma, Kandil’deki terör örgütünü dağıtma gibi bir etkisi olmayacağı bilindiğine göre, bu ucuz gösterinin çok başka şeyler hedeflediği açıktır. 

Bu konuda en kabul gören yorum, ABD’nin, 1997’de terör örgütü olarak tanıdığı PKK ile YPG’yi ayrıştırma çabası. ABD, ayrıca, Pazar günü Paris’te gerçekleştirilecek Erdoğan-Trump öncesinde, Türk-Amerikan ilişkilerinde bir bahar havası görüntüsü sergilemeyi hedefliyor olabilir. YPG’yi terör örgütü saymadığını belirten Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in, “Türkiye’nin kaygılarını anlıyoruz” söylemi de bu hazırlık çerçevesinde değerlendirilmelidir.

ABD’NİN RED KİD GÖSTERİSİ HAKKINDA NE DİYORLAR?

ABD’nin, 12 milyon dolarlık bu gösteriyle, “Öcalan’ın 2005 yılında KCK (Kürt Toplulukları Birliği) çatısı altında biraraya getirdiği PKK ile YPG arasında bir duvar örme girişimini kamufle etmek istediği” şeklindeki yorumlar ağırlık kazanıyor.

ABD, binlerce TIR dolusu modern silahla donattığı, eğitip ordulaştığı YPG’yi, 12 milyon dolarlık bir ödül havucuyla ana gövdesi PKK’dan koparması mümkün müdür?

Elbette değildir. ABD’nin amacı, eğitip ordulaştırdığı YPG’yi, dünya kamuoyuna, terör örgütü kabul ettiği PKK’la hiçbir organik bağı olmayan, “DEAŞ’la savaşan hürriyet kahramanları” olarak sunmaya hazırlanıyor. Anlaşılan o ki, ABD’nin Suriye’deki varlık nedeni olan DEAŞ, bir süre daha gündemimizde kalacak..

ABD, bu ödüllü oyunu gündeme sürerek zaman kazanmayı ve istirahat etmeleri için Amerika’ya aktarmaya hazırlandığı Kandil’deki PKK yönetim kadrosunu da, bu ucuz algı operasyonunda figüran olarak kullanmayı hedeflemiş olabilir.. 

ABD’nin “Wanted” afişli kovboylar dönemini anımsatan bu kelleye ödül koyma gösterisi, Türkiye’nin, Astana Süreci’nde masaya oturarak kazandığı saygınlığa paralel olarak, kuzey/güney komşusu Rusya ile çok samimi ilişkiler geliştirmesinin Okyanus Ötesinde oluşturduğu kaygılardan kaynaklanıyor olabilir. 

ABD’nin, 1997 yılında terör örgütü olarak kabul etmesine rağmen, Kandil’de konuşlanan PKK’yı, bugüne kadar hangi amaçla koruyup kullandığını açıklamadan, Türkiye ile eski günlerdeki gibi güçlü ortaklıklar kurabilmesi mümkün görünmüyor.

ABD Türkiye’yi yanına çekebilmek amacıyla, İran üzerinden Astana Süreci’ni dinamitlemeyi deneyebilir, ama ABD’nin, 15 Temmuz deneyimi yaşayan Türkiye’nin  güvenini kazanması çok zaman alacaktır. Sözün özü, Türkiye, Astana Süreci ile elde ettiği kazanımları asla kaybetmek istemiyor. 

YARIN: ABD’NİN ÖNCELİKLİ HEDEFİ ASTANA SÜRECİNİ DİNAMİTLEMEKTİR.