“Peki, sessizlik ne zaman, nasıl bozulacak; kimin masaya yumruğunu vurmasını bekleniyor?” sorgulaması yapıldığında parmaklar “okyanus ötesi”ni işaret ediyor. Ortadoğu’daki kahredici bekleyişin nedeni, Katoliklerin ağır bastığı ABD derin devleti temsilcisi Katolik Pentagon ile Evangelistlerin yörüngesindeki Beyazsaray arasında sürmekte olan egemenlik savaşının henüz noktalanmamış olması. Daha açık bir söyleyişle, ABD derin devleti temsilcisi Savunma Bakanı J. Mattis ile, Evangelistlerin yörüngesindeki Trump arasında yaşanmakta olan egemenlik savaşı sona ermeden, Ortadoğu’nun da, küresel barışın da geleceği konusunda bir öngörüde bulunmak mümkün değildir. 

Ortadoğu’da tam bir fırtına öncesi sessizlik yaşanıyor. Fakat bu sessizliğin ne bölgeye ne de küresel barışa bir hayır getirmeyeceği biliniyor. 

Bu, barışı özleyenler ve Ortadoğu’da milyonlarca insanın neden ve niçin katledildiğini, Aylan bebelerin Akdeniz’in azgın dalgaları tarafından neden yutulup Ege sahillerimize atıldığını sorgulayanlar açısından kahredici bir bekleyiş. 

Küresel barışın kaderi Ortadoğu’da, daha net bir konumlamayla Suriye’nin kuzey parselinde kilitlenmiş durumda. ABD, Suriye’nin kuzey bölgesinde oluşturduğu kantonlarda 25 adet askeri üs kurdu. ABD’nin dünyadaki en büyük “konsolosluk binasını” burada inşa etti. 

Geçen gün 7 askerimiz şehit eden PKK uzantısı YPG elemanlarını burada eğitip donattı, ordulaştırdı. Yeterli bulmamış olacak ki, Birleşik Arap Emirliği finansmanıyla ve Blackwater eliyle oluşturduğu Arap Birliği Ordusu”’nu da burada burada eğitecekmiş; kuşlar öyle söyledi. 

Bütün dünya Ortadoğu’daki paylaşım kavgasını ve Çin’in Yeni İpek Yolu’nun bir örümcek ağı gibi dünyamızı sarmasını izliyor. BM Güvenlik Konseyi, “Bir insanlık dramı yaşanabilir” uyarısı yapmıştı; bütün dünya, İdib’te, sivillere zarar vermeden,  muhalif gruplarla terörist grupların nasıl birbirinden ayrılacağını merak ediyor. 

15 Ekim’e kadar sorunun çözülmesi bekleniyor, ama İdlib’te kördüğüm olmuş Suriye sorununun 15 Ekim’de çözülebileceğine kimse inanmıyor. 

Sessiz ve kahredici bir bekleyiş sürüyor. 

Sessizlik sinirleri geriyor. 

Bu sessizlik sonsuza kadar sürecek değil; elbette, her güzel şey gibi bir yerde bitiverecek. 

PEKİ, KİM BEKLENİYOR?

“Peki, sessizlik ne zaman, nasıl bozulacak; kimin masaya yumruğunu vurmasını bekleniyor?” sorgulaması yapıldığında parmaklar “okyanus ötesi”ni işaret ediyor. Ortadoğu’daki kahredici bekleyişin nedeni, Katoliklerin ağır bastığı ABD derin devleti temsilcisi Pentagon ile Evangelistlerin yörüngesindeki Beyazsaray arasında sürmekte olan egemenlik savaşının henüz noktalanmamış olması. Daha açık bir söyleyişle, ABD derin devleti temsilcisi Savunma Bakanı J. Mattis ile, Evangelistlerin yörüngesindeki Beyazsaray arasında yaşanmakta olan egemenlik savaşı sona ermeden, Ortadoğu’nun da küresel barışın da geleceği konusunda bir öngörüde bulunmak mümkün değildir. 

Trump’ın Mattis’i devredışı bırakması bütün dengeleri değiştirebilir; Ortadoğu’da da küresel arenada da kartlar yeniden dağıtılabilir. O nedenle Trump-Mattis maçının galibi tarihin akışını değiştirecek bir sonuç olacaktır. 

Trump-Mattis savaşının boyutunu tahmin edebilmeniz açısından bir örnek verelim; Vanity Fair dergisinin bu yılki “Amerika’nın kurulu düzeninin en güçlü 100 adı” listesinde Putin’in bile adı var, ama Trump’ın yok. Trump hakkında yazılan bir kitap piyasadan gizlice toplatılıyor, içine “Trump’ın kirli çamaşırlarını anlatan sayfalar eklenerek yeniden dağıtılıyor. 

“ABD İçsavaşı Derinleşiyor” başlıklı yazımızda (20.05 2018) Suriye’nin kuzey parselinde sıkışıp kalmasının nedenini irdelerken bunun ABD’nin kararsızlığından çok, Pentagon ile Beyazsaray arasında yaşanmakta olan egemenlik savaşından kaynaklandığını belirtmiştik. 

“Sözü uzatmadan söylemek gerekirse, ABD’nin derin devlet kurumlarıyla para gücüyle bir dünya devleti kurma peşinde olan Rothschild ailesi arasındaki savaşın nedenlerini ve boyutunu bilmeden yarınlar konusunda sağlıklı bir tahmin yapmak mümkün değildir. 

ABD’de Trump’ı başkanlık koltuğuna taşıyan Pentagon ile diğer derin kurumların rekabetini ve özellikle de Pentagon ile Rothschild ailesi arasındaki savaşın hangi aşamada olduğunu dikkate almadan yapılacak değerlendirmelerin “büyüklere masallar” ötesinde bir anlamı olmayacaktır. 

BİZ İDLİB’E YOĞUNLAŞMIŞKEN…

Küresel aktörler arasındaki mücadelenin bölgemizdeki ve dünyadaki gelişmeleri hangi yönde nasıl etkileyebileceğini görebilmek için bilmemiz gereken başka gerçekler de var. Biz doğal olarak İdlib sorununa kilitlenmiştik, ama küresel derin medya 1-4 Haziran’da Virginia’da yapılacak toplantılara odaklanmıştı. Pentagon’a 25 dakika uzaklıktaki Westfield Marriot Hotel’de yapılan bu Bilderberg toplantısında küresel finans baronları, yani Rothschild ailesi biraraya  gelmişti. “Tarihin en önemli Bilderberg toplantısı” olarak nitelenen bu buluşmada bölgemizi ve dünyamızı ilgilendiren ne gibi karalar alınmıştı?

1-4 Haziran tarihlerinde Virginia’da yapılan toplantı, para gücüyle ABD senatosuna ve derin kurumlarına taşıdıkları kişilerle ülkenin ekonomisine, dış politikasına yön verebilen Rothschild ailesiyle onlara destek veren 4 büyük ailenin temsilcilerini biraraya getirmiş olması açısından önemseniyordu. Çünkü, para gücüyle bir dünya devleti kurma çabasında olan aynı kişilerin, 2008 yılında, aynı otelde toplanmalarının ardından, tüm dünya ekonomilerini çok olumsuz etkileyen küresel kriz depremi yaşanmıştı. O toplantı aslında, başta Pentagon olmak üzere, ABD derin devletine verilmiş “Patron biziz!” mesajıydı. 

Özetle söyleyelim, 1 Haziran’da başlayan toplantıda ABD’deki iç savaşın yönünü belirleyecek kararlar alınması bekleniyordu. Küresel finans baronları, bu toplantıda, Pentagon’u ve silah sektörünü kendi yörüngelerine alabilmenin yollarını tartışacaklardı. Trump’ı ya da Pentagon’u etkisiz kılabilecek bir cephe oluşturmanın yollarını konuşacaklardı. 

Senato’da olduğu gibi, ABD derin kurumlarında da önemli adamları olan küresel finans baronları, ABD’nin, çeşitli ülkelerdeki askeri üsler üzerinden kurduğu egemenlik ağını ele geçirmek istiyordu. Rothschildların başkanlığa taşıdıkları Obama döneminde bu konuda önemli adımlar atılmış, Pentagon’un ödenekleri büyük ölçüde kısılmış, ABD’nin Asya’daki pek çok askeri üssü kapatılmıştı. ABD askeri üslerini kaybettiği oranda Pentagon güç kaybedecek olduğundan, küresel finans baronları,   her askeri üssün kapatılmasıyla hedeflerine bir adım daha yaklaşmış olacaklardı. Bu nedenle, 2020 yılına kadar bu operasyonu tamamlamak istiyorlardı. 1-4 Haziran’da yapılacak toplantıda, bu yolda alınmış kararların uygulanmaya konması için düğmeye basılacaktı. 

PAPA AB ÜLKELERİNİ NEDEN TOPLANTIYA ÇAĞIRDI?

1Haziran’da Virginia’da, Pentagon’un hemen yakınındaki Westfield Marriot Hotel’de yapılacak Bilderberg toplantısından söz ettiğimizde, Nisan ayında, Papa’nın çağrısı üzerine Vatikan’da yapılan toplantıdan söz etmemek olmaz. Çünkü toplantı, bir yönüyle Hristiyan dünyasını ve özellikle Katoliklerle, diğer yönüyle de borç batağına saplanan AB ülkelerini sahip olduğu bankalar eliyle kontrolü altına almaya çalışan Rothschild ailesiyle ilgili. Yani ABD iç savaşı, Ortadoğu, Asya ve Uzakdoğu ülkelerini  olduğu kadar, Avrupa coğrafyasını da derinden etkilemekte. 

Tüm dünyada güç dengelerinin değiştiği bir dönem yaşamaktayız. ABD, doların karşısında bir başka para biriminin, bir başka gücün yükselmesini “küresel lider” sıfatı önünde en büyük tehlike olarak gördüğünden, Brexit referandumuyla AB’nin temelini dinamitleyiverdi. AB’nin çekirdek ülkeleri Almanya ile Fransa direniyorlar, ama nereye kadar? 

Dağılmakta olan Avrupa Birliği coğrafyasının kontrolü konusunda da ABD ile küresel finans baronları arasında amansız bir savaş yaşanmakta. Papa Francis’in, Mayıs ayı başlarında, Katolik AB üyesi ülkelerini Vatikan’da toplamasının nedeni de, Avrupa Birliği’nin dağılmasını önlemekti. Hatırlanacağı gibi, AB gemisi Yunanistan’ın iflasıyla delinmiş, su almaya başlamıştı. Almanya’ya 300 milyar Euro borcu olan Yunanistan, uyguladığı kemer sıkma politikalarına rağmen toparlanamamış, IMF ve Dünya Bankası üzerinden Rothschild ailesinin derin kontrolüne girmişti. 

Şimdi gözler, ekonomik açıdan çok zor durumda olan İtalya’ya odaklanmış durumda. Vatikan, İtalya ile birlikte İspanya, Portekiz ve Macaristan gibi Katolik ülkelerin IMF üzerinden Rothschildların kontrolüne girmesini istemiyor. İtalya’nın ekonomik açıdan ayakta kalması Vatikan açısından çok önemli. İtalya’nın iflas etmesi Vatikan’ı da çok zor durumda bırakacaktır. Bu nedenle Papa Francis, Katolik ülkeleri Vatikan’da topladı ve bu ülkeler üzerindeki otoritesini kullanarak, İtalya’nın bankacılık sisteminin 2018 yılında Rothschild ailesine geçmesini, dolayısıyla AB’nin dağılmasını önlemeye çalışıyor. 

Avrupa Birliği ülkelerinin Katolik olanlarını Vatikan’da toplama gereği duyan Papa Francis’in ne ölçüde başarılı olacağını, Pentagon, küresel finans baronları  ile Vatikan arasında nasıl bir denge kuracağını zaman gösterecektir. 

ABD İÇ SAVAŞI BÜTÜN DÜNYAYI ETKİLİYOR

Giderek derinleşmekte olan ABD iç savaşı yalnızca Pentagon ile Rothschild ailesi ve destekçi aileler arasındaki bir egemenlik kavgası değildir. ABD derin devlet kurumlarıyla küresel finans baronları arasındaki savaş, tüm dünyayı etkileyerek bölgesel çatışmalara neden olmaktadır. Avrupa Birliği’nin temelden sarsılması nedeniyle, borç batağına saplanmış olan üye ülkeler, zorunlu olarak Rothschildların kontrolündeki IMF ile borç yapılandırması anlaşması imzaladıklarından, AB ve ABD dışında bir küresel gücün oluşmasına destek vermiş olmaktadırlar. 

Ortadoğu’da İsrail merkezli bir enerji imparatorluğu, bir dünya devleti kurma çabasında olan küresel finans baronları, bölgede 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirebilmek için, G.W. Bush ve Obama dönemlerinde, Senato, Pentagon ve derin devlet kurumlarındaki adamlarını kullanarak, ABD ordusunu Ortadoğu’ya taşımayı başarmıştı. 

Pentagon ve ABD derin devleti, bu kadar riski ve masrafı göze alarak ele geçirdiği petrol coğrafyasını Rothschildlara kaptırmak istemiyor. Rothschild ailesiyle Pentagon arasındaki iktidar savaşı derinleşerek devam ediyor. O nedenle, bu savaşta kimin üstün geleceği belli olmadan yarınlar konusunda sağlıklı bir öngörüde bulunmak mümkün değildir. 

Bütün bu nedenlerle, Başkan Trump ile Dışişleri Bakanı Mattis arasındaki maçın sona ermesini bekleyeceğiz.