Hemen hemen her gün haberlerde okuyor ya da dinliyoruz; “işsiz idi veya kaldı, köprüden intihara kalktı; kendine, eşine, çocuğuna zarar verdi” manşetlerini. Toplum cinnette… Hapishaneler tam kapasite dolu ama sanayi makineleri boş… 
Koca bir toplum içinde belki de önemsenmeyen o bireyler, çok değerlidir.
Okyanusların dalgaları hatta her bir damlası okyanusun ta kendisidir. Bir damla belki okyanusa kıyas ile küçücüktür. Hatta bazen görünmez ama yine de okyanusun kendisidir. O damlalardır okyanusları okyanus yapan.
Hücrelerdir vücudu vücud yapan. Bireylerdir toplumu toplum, milletleri millet yapan. 
Günümüz şartlarında, işsizlik hasta, kötü huylu hücre gibi vücudu yıpratır ve yayılır. Demek ki istihdam; başımıza gelebilecek her türlü kötülükten bizi korur…
Büyümek için önce işsizliğe çare bulmalıyız. Toplum çalışabilmeli… Üretim yeni pazarlara açılmamızı sağlar. Yeni pazarlar ufkumuzu genişletir. Böylece yeni fikirlerle buluşur, gelişiriz. Rekabetçi mallar üretebiliriz. 
Rekabetçi mallar üretmemiz ile büyüme ve kişi başı gelir artışımız kaçınılmaz olur.
Demek ki öncelikle boşta kimse kalmamalı. Hepimizin derdi ya da dertleri olmalı…
Bu döngü bir ivme de kazandı mı, durmak nedir bilmez… Öyle bir hale geliriz ki üretim vardır, sipariş vardır ama boşta kimse yoktur. Ek işgücüne ihtiyaç vardır.
Tıpkı 1970’lerin Almanya’sı gibi mevcut iş gücümüz yetersiz kalır ve başka ülkelerden işçi ithal ederiz.
Lâkin temmuz işsizlik oranı da %10,7’ye yükseldi. 354 bin kişi daha işsiz kaldı ve yeni işsizlerimizin çoğu ise kadın. Türkiye Cumhuriyetinin medeni ve modern yüzü, dünya kadınlarımız artık daha fazla ev kadını. 
İstihdama çare bulabilirsek; bu geriye gidişede “dur” diye haykırmış oluruz. 
Bunun için öncelikle atıl kalmış sanayi kapasitemizi tekrar çalıştırmalıyız. Onların devreye girmesinin ardından ise yeni yatırımları düşünmeliyiz. Şimdilik yeni sanayi yatırımı yapmak bizi daha da borçlandırır. Çok fazla kullanılmayan makinemiz var. Önce eldekileri değerlendirelim. 
TÜİK verilerine göre; Temmuz 2016’da sanayi üretimimiz %8,4 geriledi. Ağustos’ta %2,8 arttı ama toplamda hâlen gerideyiz. Muhtemelen eylül verileri de bayram tatilinin araya girmesi ile negatif çıkacak.
Kümülatifte de ise; “kapasite kullanım” oranımız çok fazla azaldı.
Bu da düzenli olarak işsizliği artırmakta, ayrıca döviz açığının oluşmasını sağlamakta… 
Ağustos 2016 cari açığımız 1,776 milyar dolar olarak açıklandı. Bu yılın ilk sekiz ayında 23,5 milyar dolar cari açık verdik. 
Tüketimimiz neredeyse durdu. Dünyada petrol ve enerji fiyatları ucuzladı. Buna rağmen hâlen cari açık veriyoruz. Demek ki neredeyse hiç iş geliştiremiyoruz… 
Üretim yok, işsizlik çok, tüketim yok, iş geliştirme yok, para yok, borç çok ama hâlen dış borç bulabiliyoruz.
Ağustos 2016’da sadece bir ayda 6 milyar dolar dışarıdan ülkeye borç para girdi. Bunun 2 milyar doları nereden geldiği belli olmayan para… Bu konunun stratejik önemi de var. Ve ekonomik değerlendirmenin dışında da değerlendirilmeli…
Dolarda hızlı artış olmamasının sebebi de fazla fazla dolar borcu alabilmiş olmamız… Piyasa da bolca dolar var.
Normal şartlarda; neredeyse milli geliri kadar dış borcu olan, üretimi azalan, işsizliği artan, kadınlara tutum sessizce ve yavaşça değişen, düzenli olarak cari açık veren bir yere finansal yatırım yapmaktan imtina edilir… İşte detaylıca gözlenmeli dediğim nokta bu!..
Çünkü gözlemez ya da ilgilenmezsek; madde dünyasının hiçliğinde bile hiç oluruz…