Hz.İbrâhim bin Edhem, bir gece Mescid-i Aksâ’da kalmak ister. Câmi vazifelilerinin onu görmemeleri için içeride bulunan hasırların arasına gizlenir. Onu görürlerse içeride kalmasına izin vermezlerdi. Gece, geç vakit olunca kapı açılır ve içeriye tanımadığı bir zât girer. Yanında derviş kıyafetli kırk kişi daha vardır. O yaşlı zât mihrâba geçer, iki rekât namaz kıldıktan sonra öbürlerine döner. İçlerinden biri; “Bu gece, burada tanımadığımız, bizden olmayan biri var.” der. Mihrâbda bulunan, tebessüm eder:

“Evet, İbrâhim bin Edhem var, kırk gündür kalb huzûru ile ibâdet yapamamaktadır.” der. Bunları duyunca Hz. Edhem açığa çıkar. Mihrâbda bulunana; “Evet doğru söylüyorsunuz. Lütfen bunun sebebini de bildiriniz.” der. O zât şöyle söyler: “Filân zaman Basra’da hurma satın almıştın. Bu sırada yere bir hurma tanesi düştü. Sen o hurmayı kendi hakkın zannederek aldığın hurmaların içine koydun. Onu yediğin için kırk gündür ibadetlerinden tat alamıyorsun.” der.

Ertesi gün hurmayı satın aldığı zâtın yanına gider. Olanları anlatıp kendisinden helâllik diler. O da hakkını helâl eder ve; “Madem ki bu iş bu kadar hassastır. O halde ben şimdiden sonra hurma satmayı bıraktım.” der. Sonra dükkânını kapatır. Vakitlerini ibâdetle geçirmeye başlar.

Bir gün Hz.Edhem’e şöyle bir soru sordular: Yaratan; “Ey kullarım, benden isteyiniz, kabul ederim, veririm.” (Mü’min sûresi: 60) buyuruyor. Hâlbuki istiyoruz, neden vermiyor? Hz. Edhem şöyle cevap verir: Yaratan’ı çağırırsınız O’na itaat etmezsiniz. Kur’ân-ı kerîmi okursunuz, gösterdiği yolda gitmezsiniz. Cenâb-ı Hakk’ın nimetlerinden faydalanırsınız. O’na şükretmezsiniz.

Cennet’in ibadet edenler için olduğunu bilirsiniz, hazırlıkta bulunmazsınız. Cehennem’i âsiler için yarattığını bilirsiniz, ondan sakınmazsınız. Babalarınızın, dedelerinizin ne olduklarını görür, ibret almazsınız.

Ayıbınıza bakmayıp başkalarının ayıplarını araştırırsınız. Böyle olan kimseler, üzerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına, gökten ateş yağmadığına şükretsinler. Daha ne isterler? Duâlarının neticesi, yalnız bu olursa yetmez mi?”