Gün geçmiyor ki  bir şehit haberi almayalım. Ne dünyada ne biz de kıyım bitmiyor.

İnsanoğlunun dayanılmaz hırsı, önüne geçilmez ihtirası ve ruh yetmezliği, türünü yok etmeye güdümlü bir robot gibi …

Sanırım karmalar alt yapısız gelmiş. Bir türlü güzellik konumuna geçemiyoruz.

İnsanlar birbirini yok ederken, çok sevdiklerine de olabiliri bile düşünemiyor. 

Sadece;

Gidenin arkasından dövünerek tepinerek yas tutup oturuyoruz. Piyango çıkmayanlar oh bize gelmedi diyor. Birileri kınıyor. Birileri kan kana deyip diş biliyor. Masum insanların acısı yüreğimizi dağlıyor. Ama gelin görün ki ateş düştüğü yerde, yok olana dek tütüyor.

Hep deli gibi sevilen birinin acısı nasıl diner derim. Çünkü insanoğlu yanlız yaşayamaz, tek başına beslenemez, geçmişle yaşamak alışkanlıktır. 

Hele de birlikte yaşanılan yıllar, beraberliğin o derin hazzı… nasıl bir sünger alınıp akıllardan silinebilir.

Tek cevap, zaman değil mi? 

Zaman unutturur. 

İnsanoğlu unutmak zorundadır ki yenilesin kendini. Bu maalesef hiç de kolay değildir. Hele de bizim gibi ataerkil bir toplumda acıyı ilk günkü gibi taze tutmak, ölenle ölünmek, yaşamı zehir etmek bir gelenektir.

Acı yeterince yaşanmalı… ZAMAN hafifletmeli, sonra başka SEVGİ ler devreye girmeli ve zaten sona gelinecek ÖLÜM

Ben bu hafta vizyona giren bir filmin etkisiyle söylüyorum, bildiğimiz ama dile getiremediğimiz ya da bir yerlerde durupta açmadığımız penceremiz.

Çok güzel işlenmiş bir konu, başarılı oyuncular doğrusu bambaşka bir bakış açısına döndüm. 

Zaman, Sevgi ve Ölüm

İşte gerçeğimiz. Ve…

İşte filmin öyküsü;


“Manhattanlı bir reklam yöneticisi olan Howard'ın sakin ve güzel yaşamı büyük bir trajedinin gerçekleşmesi ile değişir. Kendini insanlardan soyutlayan ve içine kapanan Howard yakın arkadaşlarıyla bile iletişim kurmaktan kaçınmaya başlayınca, arkadaşları ona ulaşabilmek ve onu anlayabilmek için çaba sarfetmeye başlar. Howard içine sıkıştığı yalnızlığının içinde içini dökebilmek için aşka, ölüme ve zamana mektuplar yazmaya başlar. Ve günün birinde bu mektuplara kişiler karşılıklar almaya başlayınca, hayatın nasıl iç içe geçmiş ve kompleks bir ilerleyişi olduğunu keşfetmeye başlar...”

Dahasını yazmayayım siz yavaş yavaş girin derine…
Yönetmen , David Frankel 

Başrolde ,Will Smith 

Oyuncular; Helen Mirren,  Rooney Mara, Edward Norton, Keira Knightley, Michael Peña, Naomie Harris, Jacob Latimore ve Kate Winslet…


Kaçırmayın, bu temaya çok ihtiyacımız var. 

Yoksa kafayı kulli yedik.