Cumhuriyet Savcımızın şehit edildiği Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'nda, ilerleyen günlerde avukatlar, aranarak içeri alınmalarına tepki göstermişti. 
Görevliler, avukatların içeri girişine el detektörüyle yapılan aramalardan sonra izin vermiş, zaman zaman polislerle avukatlar arasında sert tartışmalar yaşanmıştı. 
9 Nisan’da ise İtalya’da, Milano şehrinde, silahlı bir saldırgan Adalet Sarayı'nın üçüncü katında odası bulunan ve iflas davalarına baktığı belirtilen yargıç Fernando Ciampi'yi vurmuştu. Vurulan hakim Ciampi'nin olay yerinde hayatını kaybettiği açıklanmıştı. 
Tüm bu olaylar adliyelerin giriş kapılarındaki güvenlik algısını gündeme getirdi. 
Bu arada İstanbul Barosu başkanı Ümit Kocasakal, girişlerde aranmaya karşı olmadıklarını ama hakim ve savcıların aranmayıp, sadece avukatların aranmasının da haksızlık olacağını belirten açıklamalar yaptı. Bu görüşlere ben de aynen katılıyorum.   
Geçenlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Şehzadebaşı’ndaki merkez binasına, Kadir Topbaş’ın vekili olan Ahmet Selamet’e, Anadolu yakasındaki sokak hayvanları için bir kırık merkezi yapılması talebimi iletmek üzere gittim.   
İçeri girişte beni karşılayan eli silahlı korumaya ne için geldiğimi söyledikten sonra, ikinci bir güvenlik görevlisi benden paltomu çıkarıp x-ray cihazına koymamı söyledi. Hiç itiraz etmeden aynen kabul ettim. Çünkü bunlar aslında hepimizin güvenliği için yapılan sıradan işlemler.  
Bu konuda birilerine ayrıcalık tanımak kanımca yanlış bir yaklaşım. 
Çünkü bir saldırgan, herhangi bir savcının ailesinden birisini, örneğin oğlunu esir alıp, o savcıdan içeri silah sokmasını isteyebilir.  
Böyle bir durumda üstünün aranmaması, o savcının aleyhine bir gelişme olarak karşımıza çıkacaktır. 
Yurt Partisi genel başkanı ve içişleri eski bakanı Sadettin Tantan, Halk TV’deki bir programda herkesin üstünün aranması gerektiğini üstüne basarak söylemişti. 
Bu görüşlere katılmamak mümkün mü?