“Men katele nefsen bigayri nefsin ev fesadin fi'l-ardı fe keennema katele'n-nase cemî'an ve men ahyaha fe keennema ahya'n-nase cemî'an.”
     “Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de birisinin hayatını kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” (Maide: 32)
     Âyet haktır. Akla aykırı olamaz. Gerçektir. İçinde aldatma yoktur. Cerbeze ile karşısındakinin hakkını örtbas etmek söz konusu bile olamaz. Mübalâğa ve abartı, içinde bulunamaz. Halbuki, zâhir / görünüş düşündürür. Çünkü bir insan, bütün insanlara bedel ve eşit sayılıyor.
     Bu âyet; tam, gerçek ve kusursuz adalet demek olan Adalet-i Mahza'nın (Tam Adalet'in) en büyük kanun ve kuralını ortaya koyuyor.
     Diyor ki: Bir masumun hayatı, kanı, hattâ bütün insanlar için bile olsa heder edilmez. Kanı dökülmez. Hayatına kıyılmaz. İkisi de Allah'ın Kudreti nazarında bir olduğu gibi, İlâhî Adalet gözünde de birdir.
     Çünkü parçanın bütüne nispeti, kıyas ve oranı; bir olduğu gibi, hakkın dahi mizanı adalete karşı; aynı nispettir. Bu bakış açısından ötürü hakkın küçüğü büyüğü olamaz.
     Evet “Bir masumun (bir günahsız ve suçsuzun) hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez (hakkından vazgeçilmez). Bir fert dahi umumun (genelin) selameti (kurtuluşu) için feda edilmez. Cenab-ı Hakk'ın nazar - ı merhametinde (merhamet anlayışında) hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez (küçüğün hakkından vazgeçilmez). Bir cemaatin (toplumun) selâmeti için, bir ferdin (bireyin) rızası bulunmadan hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet (milletin şerefini koruma gayreti) nâmına (adına) rızasıyla olsa, o başka mes'eledir..” (Mektubat)

     Lâkin, zamanın şartlarının zorlaması sonucunda kullanılan ve iki kötüden hafif olanına dayalı adalet anlayışı demek olan Adalet-i İzafiye (Göreceli Adalet); cüz'ü / parçayı, küll'e / bütüne feda eder. Gözden çıkarır.
     Fakat hareketinde serbest ve hür olan cüz'ün / parçanın yani ferdin; açıkça veya üstü kapalı şekilde istemesi ve razı olması şartıyla.
     “Ben”ler “Biz”e dönüşüp topluluk ruhu oluşunca, küll'e / bütüne feda olmak için, fert / birey üstü kapalı şekilde, yani zımnen rıza göstermiş olabilir.
     Evet “Adalet-i İzafiye (Göreceli Adalet) ise, küllün (toplumun) selâmeti için, cüz'ü (ferdi) feda eder. Cemaat (toplum) için, ferdin hakkını nazara almaz. Ehvenü'ş-şer (kötünün iyisi) diye bir nevi (bir çeşit) Adalet-i İzafiyeyi (Göreceli Adaleti) yapmaya çalışır. Fakat Adalet-i Mahza (Tam Adalet) kabil-i tatbik (tatbik ve uygulanması mümkün) ise, Adalet-i İzafiye'ye (Göreceli Adalet'e) gidilmez, gidilse zulümdür.” (Mektubat)

     “Mimsiz, gaddar medeniyetin zalimane düsturu (prensibi) olan, 'Cemaat (toplum) için fert feda edilir; milletin selameti (kurtuluşu) için, cüz'î (ferdî) hukuklara bakılmaz.' diye öyle dehşetli bir zulüm meydanı açmış ki, kurûn-u ûlâ (ilk çağlar) vahşetlerinde de emsali (benzeri) vuku bulmamış (yapılmamış). Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın (Beyanı Mucize Olan Kur'an'ın) adalet-i hakikiyesi (gerçek adaleti), bir ferdin hakkını cemaate (topluma) feda etmez; 'Hak haktır; küçüğe, büyüğe, aza, çoğa bakılmaz.' ...(İşte) kanun-u semavî (İlâhî Kanun) ve hakikî adalet.” (Kastamonu Lâhikası)
     “Siyaset-i beşeriyenin (insan siyasetinin) en esaslı bir kanun-u esasîsi (asıl kanunu) olan, 'Selamet-i millet (milletin kurtuluşu) için fertler feda edilir. Cemaatin (toplumun) selameti (kurtuluşu) için eşhas (şahıslar) kurban edilir. Vatan için her şey feda edilir.' diye, bütün nev-i beşerdeki (insan türünün yaptığı) şimdiye kadar dehşetli cinayetler; bu kanunun su-i istimalinden (kötüye kullanılmasından) neş'et ettiğini (meydana geldiğini) kat'iyen (kesin olarak) bildim.”  (Emirdağ Lahikası-2)