Beykoz Korusunda güzel bir pazar günü buluşalım dedi gönüller. Sabah serinliğinde hafif esen bir rüzgâr.  Sonbahar “geldim” diye bağırıyordu adeta.  Her iki yanı ağaçlarla kaplı bir yol var, asfalt. 
Ağaçlar, sarı ve yeşilin her tonunu takmış takıştırmış. Kim demiş hüzün ayı diye eylüle. Doğa renk cümbüşünde.  Dört mevsimin renkleri bir aradaydı.   Yürürken ayaklarınıza sarı yapraklar sarılıyor. Dansa davet eder gibi. Doğanın enfes bir şölene başladığı ayda. 
Eylül boyamaya başlarken ağaçlarını sarılara. Bu yaprak dökümü sıradanmış sonbahara. Kıyafet değiştirmiş doğa. Mavi, mor, kırmızı renk cümbüşü içinde. Rengi kahverengiye kadar giden.  Güneş sarı rengini almış eline. Dağların gölgesi biraz daha uzamış. Sararan yapraklar renk değiştirirken diğer yapraklarında rengini sarartmadan geçmezmiş bu yoldan.
Kendi tutundukları dallardan uzak, renk değiştirmiş, sere serpe yatan yapraklar, rüzgârın önünde sürüklenmiş. Birbirlerine sarılmışlar, üst üste yığılmışlar. Uzun, meşakkatli bir yoldan geldikleri belli.  Dallarına sıkı sıkı sarılırken konuklarını ağırladı bu yapraklar. Artık fotosentez onlar için çok uzaktaydı. Yürekten giden gitmişti zaten.
Gitmenin de özel olduğunu anlatıyordu, sararan yapraklar, göbek bağı gibi bağlı olan dallardan bir bir giderken. Yaprak dökümüdür onun adı. Eylül ayı bilirisiniz duygu yoğunluğudur.
Bir yaprak diğer yaprağa aşıktı belki.  Üstüne basmaya kıyamadım.  Yok, olmayı ve yeniden doğuşu müjdeleyen yapraklar bastıkça ufalanıyordu. Bir devinim içindeyiz” diye fısıldadılar sanki.
Hepimiz bir yerlere vedamızı ileterek terk-i diyar etmez miyiz? 
Gidişlerin pek çok sebebi varmış gibi gözükebilir de yaz mevsimi nereye kadar?  Ağaçlar bir yaş daha büyürken, sahip olduğu bağrından çıkarıp bağrına bastığı yaprakları sessizce uğurlar. Yenisine gebedir.  O dalların hiç biri boş kalmaz. Yine yeni yeniden açar. Zamanını bilir. 
Yaz sıcaklarının bittiği aydır bilirsiniz. Gene bahar gelecekmiş. Umutlandırdı bizi.
Eylül ayının kokusu, nemi, ısısı gün içinde değişir durur.  Bizim yaşantımıza çok benzer.  Yaza veda ederken, geride kalan yaz mevsimi ile kısa sohbetlerdedir eylül. Kış mevsimine de anlatacakları vardır eylülün. Bazen serin bazen sıcak geçmesi ondandır. 
 Orman olan bir yere yürüyüşe gitmek için davet eder seni ya da bir göl kenarına. Tadına doyum olmaz. Bitecek bu devir. Vedalar başlayacak. Her zamanki başlayış ve bitişler gibi. Yıllardır bu ahenk bozulmamış.  
Mutsuzluğu ile mutlu olanlar için melankoli taşır. Çok sevilen bir aydır. Dahası doymayanlar kızlarının ismini koyar, arkadaşım Ayşe gibi.
Eylül, içindeki aşk çocuklarını da ortaya çıkarır. Edebi kişiliğin elinden tutar. Benim gibi senin gibi… Ya yağmur ve eylül ilişkisi. Yağmur yağarken ne kadar da güzeldir. Yollar ıslak, sararan yapraklar ıslak. Ölüm yıkanışındalar.
Bugünün yaşam telaşının içinde savrulup, hüznün şerefine yaprak kaldırdığımız ayda, doğa sessiz ve yalnız. Çoktan bürünmüş sonbaharın hüznüne. Ağaçlarda tek tük kalan yapraklar devredilecek ekim ayına, savrulacak ilk esen rüzgârda. 
 Romantizm ve içselliği doya doya yaşarken,
Ve ben ve eylül…
Doğduğum aydır.  Sevmelerim ondandır. “Mümkünse benden başka kimse doğmasın bu ayda.” diyecek kadar…
Penceremde her damlada sensizliği sayıyorum bir bir tükenmeyen. Her birini kurşuni renge boyadığım. “Yok, oluşumuza göz koyan yapraklar, dökülmenin, savrulmanın ne olduğunu anlatırken, kulaklarımda en çok sevdiğim şarkının nakaratı gel Eylülde gel…
Sonbaharlara tutsak mıyım ne? Kendime çok mu yakın buldum. Kaybedişleri. “Ayrılıklar” sararan yaprakların üzerine yazılmış gibi.
Dahası var.
Güneş batış saatini Eylüle göre ayarlamıştır. Geç batışlar geride kalmıştır. Gece ve gündüze eşit paylaştırılmış adil bir gün yaşanır yine bu ayda. Dağınıklığı toparlama ayıdır.
Eylül ayında pencereler, kapılar kapanır. Kıyılarda şezlonglar, şemsiyeler kapanmış. Dönüş yolları kalabalık. Ellerinde valiz sürükleyen öğrenciler sokaklarda, otogarlarda. Ev arayanlarla birlikte okul heyecanı sarmış ortalığı. Kayıt yaptıranlar geleceğe yol almak için ilk adımlarını atıyorlar.
Deniz Seki’nin “Bu Şehre Sonbahar geldi” şarkısına teşekkür ederim.  O hüzünlü şarkıda söylediği gibi, hepimizin sonbaharı vardır bir yerlerde.  Bazen insanın kalbine giden yol kulağından geçiyor galiba. 
Bu arada, Beykoz Korusu Asırlık ağaçları altında semaverde çay içmek için sonbahar bitmeden acele edin.
Yere düşen her yaprak gibi,  yalnızlığa götüren eylül ayına selam olsun. . Bırakın hüznün büyüsü sarsın tüm yüreğinizi.