Sarp;

•Evet, anason kokusu ama sen bir de tadına bak bakalım, dedikten sonra; kadehini ‘’ Sağlık ve mutluluğumuza Sevgilim’’  diyerek kaldırdı.

Sara, susuz rakı dolu kadehinden bir yudum içtikten sonra boğazı yanmış olacak ki, eliyle boğazını gösterip ‘’çok sertmiş’’ dedi.

Sarp, su dolu bardağı uzatarak ‘’Sudan da bir yudum içmelisin’’ , ‘’O sertliği şimdi alır’’ dedi. O esnada ara sıcak olarak seçilen ‘’kalamar-karides -balık köftesi’’ üçlüsü masaya gelmiş, nefis bir koku masayı kaplamıştı. Sara heyecanla gelen mezelerden tattı. Yediği her lokma ağzında nefis bir tat bırakıyor, adeta lezzet patlaması yaşatıyordu…

Sara:

• Benim ülkemde de deniz ürünleri var! Özellikle somon ve ringa balığından yapılan yemekler çok lezzetli olur. Ama bu akşam yediklerim hem çok değişik, hem de inanılmaz lezzetli.

Sarp:

• Dur bakalım sevgilim, bunlar ara sıcaklar. Esas ana yemekte ne balık ikram edecek onu bekleyelim bakalım.

Bu sırada restorandan çok hafif bir müzik sesi gelmeye başladı. İçli bir kadın sesi, Karadeniz aksanı ile kavuşamadığı sevgilisine ağıt yakıyordu... Kadına eşlik eden tulum sesi öylesine mistik bir hava yaratmıştı ki, bu havadan çok etkilenen Sara’nın gözlerinden gelen iki damla yaş onu sarmalayan Sarp’ın kollarına düştü. Sarp, Sara’nın bu ruh haline ilk kez tanıklık ediyordu. Onu yaşaran gözlerinden öperek:

• Bu hüznün değil mutluğumuzun gözyaşları olsun sevgilim. Bu müzik seni bu kadar mı etkiledi? Diye sordu…

Sara:

• Sarp’ım, bu müzik beni bambaşka diyarlara götürdü! Bir gün, bir gün… Başladığı cümlenin sonunu getiremeden hıçkırdı. Sarp’a sıkı, sıkı sarıldı. Beni sakın bırakma, sensiz yapamam bir tanem, ben sensiz yapamam, diyerek Sarp’a iyice sokuldu.

Sarp:

• Seni bırakmak mı? Bu ne mümkün? Ömrüm senindir bir tanem, ömrüm senin diye cevapladı…

Bir süre öylece kaldılar. Restoranda onlardan başka kimse yoktu. Restoran sahibi İlyas usta da bu genç âşıkların halinden anlamış, onlara görünmez olmuştu.

Çok mutluydular…

Gecenin ilerleyen saatlerinde, yedikleri mezelerin, ara sıcakların lezzetinden sonra; masaya görüntüsünden de anlaşılan nefis bir kırlangıç buğulama geldi…

Sara masaya gelen balığı görünce, şaşkınlıkla minik bir çığlık attı:

• Aman tanrım! Bu nedir böyle Sarp? Ne kadar güzel görünüyor bu balık. Eminim ki, çok lezzetlidir de. Ama çok tok değil miyiz? Bu kadar balığı nasıl yiyeceğiz?

Sarp.

• Evet, bu kırlangıç balığıdır. Buğulaması enfes olur,

Dedikten sonra balığın servisini yaptı. Masaya yayılan enfes koku öylesine etkiliydi ki! O kadar tok olmalarına rağmen balık tabağını kısa bir sürede silip süpürdüler…

Yemek sona erdiğinde saat gece yarısını geçmiş, Girne yat limanını aydınlatan ay ışığı sadece limanı dolduran teknelerle oynaşmıyor, aynı zamanda suya yansıyan yakamozların kıpırdaşmaları liman çevresine sihirli bir hava katıyordu…

Sara ile Sarp; bir yandan yemek sonrası kahvelerini içerken, diğer yandan da mehtabın sihrine kapılmış, gelecek günlerin mutlu hayallerine dalmışlardı…

Her ikisi de öylesine keyifliydi ki, bu akşam yemeği onlara çok iyi gelmiş, ayrılık dolu o karamsar gecelerin yerini aşk dolu mutluluk saatleri almıştı.

Lokanta sahibi İlyas ustaya teşekkür ederek kalktılar. En kısa zamanda yine gelecekleri sözünü vererek, limandan ayrıldılar. Her ikisi de hem alkolün, hem de gecenin güzelliği ile çakır keyif olmuştu. Çok ama çok mutluydular.

Birbirlerine sarmaş dolaş olmuş limanın dışında bıraktıkları araçlarına doğru yürürken, mutluluk şarkıları mırıldanıyorlardı…

Sarp, aracın kapısını açarak, sevdiği kadının binmesine yardım etti. Sonra da direksiyona geçerek aracı yavaşça hareket ettirdi. Aracı dikkatle kullanırken, bir yandan da Sara’yı süzüyordu…

Devamı yarın