Aşağıda kaleme aldığım dizeler; cevabımdır son dönemde ülkemde yaşananlara, Mehmetçiklerimizi alçakça sırtından vurarak şehit eden kalleşlere…
 Selam olsun bu aziz vatan uğruna seve, seve hayatlarını feda eden nice Koçyiğitlere, onur ve gurur timsali Gazilerimize, elleri öpülesi fedakâr annelere.


‘’ Yaşamaz ölümü göze almayan
            Zafer, göz yummadan koşana gider.
                  Bayrağa kanın alı çalmayan
                          Gözyaşı boşana, boşana gider…’’
                                             ( Faruk Nafiz Çamlıbel )


Önce Kürt açılımı dediler, tutmadı!
Türlü açılımlar ile süslediler uymadı!

Şimdi de bu açılıma ‘Milli Birlik Projesi’ diyorlar,
Misak-ı Milli Ruhunu yok etmek istiyorlar!

En sonunda muhatabımız, İmralı canisi ile Kandil’deki yılanın başıymış!
Meğerse tüm keramet, bebek katilinin ‘o söylemlerinde’ saklıymış!

Bilirim, senin de yüreğin yanık bu ‘gazi’ komutanın gibi.
Bilirim, kanınla renklenen Ay Yıldızlı Al Bayrağımızı pençe, pençe kavrar ellerin.
Vatanımıza kasteden hainlerden korumak için.

Bilirim, için titrer ölümsüz bedeninle kol kanat gerdiğin vatan topraklarımız için.
Bilirim, yer küreyi sarsar ’vatanım’ derken, hançerenden çıkan sesin.

Söz vermiştim sana son nefesinde, Al Sancağımızın gölgesinde.
Söz vermiştim yiğidim sana, uğruna can verdiğin vatan bölünmez diye!
Ettiğimiz yemin değişmedi sözümüz söz, feda olsun canımız yurdumun her karışına.

Sesler duyulur Habur’dan, Hakurk’tan,
Yılanın başından Kandil’den, Mahmur’dan,  İmralı’dan!
Sesler duyulur sanki ayrımız, gayrımız varmış gibi tüm kandırılmışlardan!
Sesler duyulur, ‘dönüş yok’ denerek bu karanlık yoldan!

Sen ses ver Şehit’im, sen ses ver.
Ses ver ki, duyulsun o güçlü sesin.
Yer küre bir kez daha titresin.

Ankara’dan,
İmralı’dan
Kandil’den
Bağdat’tan
Telaviv’den,
Brüksel’den,
Washington’dan,
Yükselen o malum seslere sen cevap ver yiğidim,
Sen cevap ver.
Çünkü duymazlar artık bizimkisini!

Ses verin, yemini yeminime karışanlar!
Ses verin, Ay Yıldız’lı Bayrağımızı zafere taşıyanlar.

Ses verin;
Ey Mohaç’lar, Çaldıran’lar.
Tarihe yön verip, tarih yazanlar.
Ses verin;
Nal sesleriyle, kılıç şakırtılarıyla düşmana korku salıp,
Dünyada nam salanlar.

Ses verin;
Ey Çanakkale’ler, Samsun’lar, Erzurumlar, Sivaslar.
Halide Edip’ler, Seyyid Onbaşılar, Ayşe Çavuşlar.

Ses verin,
Be hey Dadaşlar, Zeybekler, Horonları ile yeri göğü inletenler.

Ses verin,
Ey Toros’lar, Beşparmak’lar,
Adını Yavru Vatan bellediğimiz Kıbrıs’ım,
Kahramanlık destanları ile yaşayan, ‘ O Gazi Topraklar.’

Ses verin;
Cudi’ler, Çukurca’lar, Aktütün’ler, Derecik’ler!
Ses ver, yiğidim ses ver.
Ses ver, Anadolu’m ses ver.
Ses ver Tarihim, ses ver. Namusum ve şerefim adına ses ver!

Tarihin derinliklerinden geliyor o çığlıklar!
Toprak ana dile gelmiş yüreciği sızıldar.
Yer küre sarsılır o feryatlardan,
Şühedanın sesi duyulur, binlerce yıl uzaklardan.

Oy Anadolu’m oy!
Oy Mehmet’im, kınalı kuzum oy!
Aslanım, yiğidim;
Şimdi ben sana nasıl cevap vereyim?

Yeminin, yeminimdir değişmez.
Kanın kanıma değdi, silinmez.
Şunu bil ki, yiğidim;
Vatan bellenen bu kutsal topraklar için
Verilecek son nefesler tükenmez.

Ses ver Gök Gözlüm, Altın Saçlım, Boz Yelelim,
Ses ver Atatürk’üm,
Önderim, ses ver.
Ses ver ki, kurduğun bu devlet uğruna her gün bin kez öleceğimize,
Son bir kez daha ölelim.

‘’ Ey şimdi süzgün, rüzgârda dalgalı
   Barışın güvercini, savaşın kartalı
   Yüksek yerlerde açan çiçeğim
   Senin altında doğdum, senin dibinde öleceğim.

   Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim,
   Yeryüzünde yer beğen!
   Nereye dikilmek istersen
   Söyle, seni oraya dikeyim! ‘’
                       ( Arif Nihat Asya )


Ey Bayrak!
Uğrunda veremediğimiz canı,
Gölgende yaşatmaya hakkımız yok…

“Ne Mutlu Türküm Diyene.”