Evet bir Dünya Kupası’nın daha sonuna geldik. İtiraf edeyim en sevdiğim turnuvaların başında gelmesi bir yana, bu seneki turnuvayı ayrı bir sevdim. Sorunsuz, karmaşasız sadece futbol izlediğimiz keyifli bir turnuva oldu. Bir futbolsever olarak müthiş keyif aldım. Turnuvanın grup maçları kısmını biraz sıkıcı bulsam da benim için en yararlı tarafı; takımları tanıma açısından sunduğu fırsat. 

Fırsat buldukça süper lig haricindeki maçları da izleyen biri olarak takımları tanıdıkça kupanın gidişatına yönelik izlenimler ve yorumlar yapabildim. Bu seneki hissiyatım da büyük ölçüde isabet gösterdi. Şimdi size tek tek maçların kritiğini yapmayacağım onu herkes yaptı zaten. Ben başka bir yöne dikkat çekmek istiyorum. 

Bu oyunda inandığım bir şey var ve kesinlikle bunun arkasındayım, her zaman da bu fikri sonuna kadar savunacağım. Ülkemizde futbol sadece belli bir kısmın ilgi gösterdiği (geri kalan kısmın da dalga geçtiği) bir oyun gibi görünse de bence futbol bundan çok daha fazlası.

Futbol, içinde belli bir matematiği barındıran ve bunu kullanarak sonuca ulaşmayı hedefleyen, biçimsel, yapısal, mental olarak belli kuralları olan uygulamalı (yani sahada) bir oyun-bilim türüdür. Bu kuralları kim daha iyi uygularsa, oyunu o kazanıyor. Futbolla bilimi iliştirdiğimde dalga konusu olsam da, ısrarcıyım...

Aksi olmuş olsaydı bugün finalde Almanya veya Arjantin’i görmemiz gerekirdi. Fakat bugün bambaşka bir senaryoyla karşı karşıyayız. 

Evet Ronaldo-Messi dünyanın en iyi oyuncuları fakat bu isimler bile tek başına bir takımı sırtlamaya yetmedi. Arjantin örneğinde olduğu gibi. Bu oyuncular tüm hesapları ve matematiği yapılmış bir takımın içinde bir anlam ifade ediyor. Hiçbir futbolcu tek başına o kupayı kaldıramaz. 

Turnuvanın başından beri Hırvatistan’ı çok iyi buluyorum. İtiraf edeyim Beşiktaşlı futbolcuların oynadığı takımları hiç kaçırmadan daha zevkli izledim. İzledikçe de favori olmamasına rağmen Hırvatları beğendim. Bence kupayı sonuna kadar hak ediyorlar. 

Hırvatistan’ın her elemede rakibi belli olduktan sonra hep kazanan taraf olacağını düşündüm. Elbette bu düşüncemin sebebi; futbolun içindeki o “büyüleyici matematiği” iyi uygulayan taraf olmalarıydı. Saha içindeki oyun kurguları, oyuncuların ağı, takım ruhu, kazanma hırsları ve adanmışlıkları hep onları bir üst tura çıkarmayı başardı. 

Her şeyde olduğu gibi futbolunda kendine göre bir matematiği var üstelik etkileyici bir matematik. Bunu en iyi uygulayan takımda başarılı oluyor. Çoğunlukla sonradan öne geçmelerine  rağmen, Hırvatlar gayet başarılıydı bu konuda. Zaten neredeyse takım olarak dünyanın en iyi kulüplerinde oynayan oyunculara sahip ve bence bu bir tesadüf değil. Bir tarih yazılacaksa kaleci Subašić’e ayrı bir tarih yazmak gerekecek. Fransızlar da çok iyi performans sergileyerek bunu gösterdiler. Sonuçta matematiği iyi konumlandıran her iki takımda finalde.

Son olarak belirtmek istediğim şey ise; arkadaşlarla konuşurken hep şöyle bir soruya maruz kaldım. 

Skor ver! 

Maç kaç kaç biter! 

Bu soruyu çok saçma ve futboldan uzak buluyorum. Takımların performanslarına  göre ve bu performansların devamlılığına göre (yine burada matematik devreye giriyor) kimin daha iyi olduğunu öngörebiliriz. Ama net bir skor tahmini mümkün değil, bu iddiadan öteye gitmez. 

Çünkü futbolun matematiği ne kadar temelse, az da olsa göz ardı edemeyeceğimiz bir şans faktörü mevcut. İşte bu durum net skor vermenin önüne geçiyor. Skora yansıyan genellikle matematiği iyi olandır. Şans sizi belli bir yere kadar götürür. Dünyanın en iyi kulüpleri bu dinamikleri iyi bilen ve uygulayan takımlardır. Umarım Türk futbolu da “matematiği” keşfeder. 

Not: İlk kez izlediğimiz VAR sistemini de çok beğendim. Umarım bizde de güzel bi şekilde uygulanır.