Asırlık Tecrübe Çınarı, Dünü ve Bugünü Anlattı.

Oğuz Çetinoğlu: Aziz Atatürk'ün son 20 yılına yetiştiniz. O dönem ile alakalı olarak neler söylemek istersiniz?

Fuat Diriker: Ben bir yaşındayken Yunanlar İzmir’i işgal ediyor. Babam, İstanbul‘da vazifeleri olduğu için esir olmaktan ve işkencelerden kurtuluyor ve bizi İstanbul’a alıyor. Üç yaşına kadar üç ablamla beraber İstanbul'da Üsküdar'da bir evde yaşıyoruz. Babam İstanbul'da işgal esnasında Türk Alayı’nın komutanı oluyor ve Anadolu'ya silah ve askerî malzeme kaçırtıyor. Daha sonra babam, Kuvayı Milliye’den aldığı emirle 1921’ de Atatürk'ün emrine girmek üzere Süvari vapuruyla gizlice İnebolu’a, oradan Kastamonu, Çankırı yoluyla bütün aile Ankara'ya geliyoruz. Yunanlılar Ankara'ya doğru taaruza geçmek üzereyken diğer asker aileleriyle beraber üç ablam ve ben kağnı arabasıyla Kayseri'ye on sekiz günde ulaşabiliyoruz. Babam İstiklal Harbi’nde hep cephede olduğu için bizi annem fedakârlıkla idâre ediyordu. Sakarya Meydan Muharebesi Eylül 1921 de bitince Konya'ya geldik. Büyük ablam Mediha 15’nci Fırka kumandanı Erkân-ı Harp Binbaşısı Râsim (Sengir) ile evlendi. Büyük Taarruz başlayınca eniştem Râsim Bey 9 Eylül 1922 de İzmir'e ilk giren birliğin kurmay başkanı oldu.  Biz de Konya'dan İzmir'e ailece geldik. Eniştem bizi kaçan bir Yunanlının evine yerleştirdi. Babam Divan-ı Harp Reisi olarak İstiklal Harbi’ne girmeyenleri yargıladı, suçluların fazla ceza almamaları için gayret sarf ettiğini söylerdi. Ben de Göztepe’deki anaokuluna daha sonrada İzmir Lisesi’nin ilkokuluna Feriha ablamla başladık. Atatürk’le ilgili güzel şarkılar öğreniyor, O’nu sevinçle tekrarlıyorduk.  Bir kaç ay sonra babam Bolu'ya tâyin oldu, o esnada Atatürk’ün emriyle İsmet Paşa Lozan Anlaşması’nı yaptı. Musul'u ve Kerkük'ü İngilizler Türkiye’ye vermemek için Kürt Şeyh Sait isyanını çıkarttı. Babam da şarktaki isyana karşı Midyat'a tâyin oldu. Oradan Elazığ'a oradan Siirt'e tâyin oldu. Bütün bu seyahatler yol olmadığı için atlar üzerinde tepeleri, dereleri geçerek ve eşkıya tehdidine karşı askerlerin muhafazasında yapılıyordu. Benim haşarılığım sebebiyle atı kendim kullanmak istiyordum. Çok tehlikeli iki kaza geçirdim. Babam bizi Midyat’a bırakarak çarpışıyordu. Biz çok zaman yalnız kalıyorduk.  Siirt'te iken büyük kumanda kursuna gönderildi.  

 O yaşıma kadar Atatürk devrimlerini pek anlayamıyordum, ama şapka inkılâbı ve harf inkılâbı bunları bana hissettiriyordu. Anladım ki bu devrimlerin amacı Türk milletinin son asırlarda geri kalmasına sebep olan bütün kurumları kaldırarak yerine milletin karakterine, şartlara ve çağın gereklerine uygun ve ilerlemeyi sağlayacak yeni kurumlar kurmak ve Türkiye'yi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkartmaktı. Ben Galatasaray İlkokulu’nun Ortaköy’deki dördüncü ve beşinci sınıfındayken Atatürk'ün Galatasaray Lisemizi ziyâret edeceğini öğrenince bütün ilkokul çok sevindik.  Daha sonra ben altıncı sınıftayken Atatürk tekrar Galatasaray Lisesi’ne ziyâretimize geldi, sınıflarımızı ziyâret etti. Bahçede O’nu büyük sevinç ve coşkuyla karşıladık.  Bu arada İsmet Paşa'ya bazen de Atatürk'e tenkitler oluyor, o dönem ismini unuttuğum bir gazete okulda kapışılıyordu. Okulumuz her düşünceyi hoş görüyle karşılamayı öğrettiği için bu da mâkul karşılanıyordu. İsmet Paşa'nın tenkit edilirken Atatürk tarafından uzaklaştırılıp yerine Celal Bayar'ı koymasını hoş karşılamamıştık. Ben 12’nci sınıftayken Atatürk'ün vefatını öğrenince yalnız bizim okul değil bütün memleket, herkes ağlamıştı. Bütün memleket büyük bir mâteme uğramıştı. 

Sınıfımız kendisini Dolmabahçe’de huşu içinde ziyâret etmiş, naaşı Ankara'ya giderken Galata Köprüsü’nde sınıfımız O’nu saygıyla uğurlamıştı. Atatürk unutulmaz bir asker ve devlet adamı olarak târihe geçti. Dünya’da çağdaşı çok sayıda devlet adamı günümüzde unutulmuşken, Atatürk hâlâ büyük minnet ve saygıyla hatırlanmaktadır.

Çetinoğlu: Babanız Ahmet Nuri Diriker Paşa ile 32 yıl beraberdiniz, Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarına katılan Paşa babanızla alakalı olarak söyleyecekleriniz de vardır mutlaka...

Diriker: Babam, Balkanlar’dan Yemen’e, Çanakkale’den Medine’ye ve Kurtuluş Savaşı’na kadar cepheden cepheye koşan iyi bir asker ve kumandandı. Öyle ki Hicaz’da birlikte çarpıştığı Medine Kahramanı meşhur Fahreddin Paşa, bir seferinde âsilerle girdikleri çatışmadan sağ çıkmayacaklarını düşünmüş ve bu hâl vuku bulursa Medine Kumandanlığı’nı babama verecek kadar itimadı varmış. Fahreddin Paşa bir yazısında babam için ‘Nuri Paşa Azrail’in boru çaldığı harp meydanlarında çok kıymetli bir zâbittir’ demişti.  

Bütün askerlik hayatı harplerde, cephelerde çok zor şartlarda geçmesine rağmen, babam yaptıklarıyla asla övünmez, kendini ön plana çıkartmaya çalışmazdı.  Diğer taraftan yumuşak tabiatlı ve merhametli bir insandı. Annesini, babasını, kardeşlerini çocuklarını ve de hususiyetle askerlerini daima korurdu. Buna mukabil bizler de O’nu çok severdik. Alçak gönüllü, mütevazı ve yardımseverdi. Bunlara misal olarak şunları belirtebilirim: Ailesini, anne ve babasını, kardeşlerini ve büyükannesini Rusçuk'tan Manisa'ya getirtmiş. Onların getirdiği az bir miktara ilave ederek iki katlı bir ev ve üzüm bağı aldırmış. Kız kardeşinin bütün masraflarını üstüne alarak düğün yaptırmış. Seneler sonra annesi ve babası vefat ettiği zaman miras olarak sadece babasının bir saatini alıp diğer mirasını kardeşlerine bırakmıştı. Şarkta at üzerindeki seyahatlerde benim hatam yüzünden yaptığım kazada askerlerin bana uymasına çok kızmış, sonra da beni kenara çekerek ‘senin yüzünden onları azarladım, bir daha böyle yaptığını görmeyeyim’ demişti. Bir kere de ayakkabımı askere bağlattığım için bir daha böyle bir şey yapmamamı tembihlemişti. Bana anlattığına göre 1897 Yunan harbinde Dömeke’de bir Yunan fırıncının ve ele geçen esirlerin öldürülmesine mâni olmuş. Çanakkale Savaşı’nda ise cepheden kaçmak isteyen bir neferi kurşuna dizilmekten kurtarmıştı. Bu asker daha sonra büyük kahramanlıklar göstermiş ve öyle ki Kâzım Karabekir askere madalya vermiş. İzmir'de divanı harp reisliğini deruhte ederken mahkûmların fazla ceza almamaları için gayret sarfetmişti. Ailesi de kendisini çok severdi. Babası Çanakkale Harbi esnasında Manisa'dan kendisini görmek üzere harbin en hareketli zamanında cepheye gelmiş. Emir subayı ön hatlarda çarpışan babama ‘Babanız geldi, sizi görmek istiyor’ diye haber vermesi üzerine cephe gerisinde ‘Baba niye geldin, ne işin var burada’ deyince, alay kumandanı koskoca binbaşıya babası ‘Oğlum seni çok merak ettim, dayanamadım geldim’ demiş. Babam, O’nu zorlukla ikna edip Manisa'ya geri göndermiş. Babam bana ve ablalarıma çok düşkündü. Ablalarım evlendikten sonra dahi kısıtlı emekli maaşından onlara yardım ederdi. Daima yanlarında olmaya çalışırdı. Binbaşı iken biriktirdiği bütün parasını hükümetin İngiltere'ye ısmarladığı iki zırhlı için açılan bağış kampanyasına vermiş ve bir madalya almıştı. Netice itibarı ile çetin şartlarda bile insanî değerlerini bilen, alçak gönüllü bir insandı. 

Çetinoğlu: Sizin döneminizdeki ilk-orta ve lise hayatının hususiyetlerinden bahseder misiniz?

Diriker: Büyük Taaruz’dan sonra İzmir’de oturmaya başladık. O evde tahta at oyuncak vardı, onunla oynadığımı hatırlıyorum.  Zamanım haylazlıkla geçti. O devirde Midyat’ ta içme suyu olarak yağmur sularıyla biriktirilen kurtlu sular kullanılıyordu. Babam oradan Elazığ’a tâyin edilince oradaki özel bir ilkokula başladım. Sınıflar güzel tabiat resimleriyle doluydu. Elazığ’daki bir kilise papazından Fransızca öğrendim. Kız kardeşimle atlarla gezer ve yarış yapardık. Babam Büyük Kumanda kursuna İstanbul’a taşınınca, çok zeki olan annem beni İstanbul’da Galatasaray Lisesi’ne yatılı olarak yazdırdı. Babam görevi gereği İstanbul’da bulunmadığından velim babamın da arkadaşı olan Çanakkale Harbi’nin unutulmaz kumandanlarından Anafartalar’da Atatürk'ün yardımcısı Miralay Şefik Aker’di. Galatasaray’da ilkokuldan itibâren iyi bir binaya ve iyi hocalara ulaştım. İyi bir sporcu, Türk ve Fransız kültürüne, sosyal bilimlere, fen bilimlerine, çağdaş düşünceye, medenî davranışa, dostluğa, hoşgörüye ve dayanışmaya, ileri görüşün, yenilikçiliğin ilmî düşüncelerin sâhibi oldum. Burada her bakımdan kıymetli arkadaşlar ve dostlar edindim.

Çetinoğlu: İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki yüksek tahsil hayatınız nasıl geçti? 

Diriker: O dönemde imtihanla öğrenci alınan iki okul vardı: İstanbul’daki Yüksek Mühendis Mektebi (İTÜ) ve Ankara'da Mülkiye. Her iki okulun giriş imtihanları aynı târihe isâbet ettiğinden birini seçmek mecburiyetindeydim. Yüksek Mühendis Mektebi’ni seçtim 18.  olarak parasız yatılı birinci sınıfa girdim. 

Elbiselerimiz, kitaplarımız okul tarafından temin ediliyordu. İkinci sınıftan itibâren inşaat, makine, elektrik ve mimar mühendislik kısımlarına kurayla seçiliyorduk. O zaman en gözde kısım inşaat mühendisliğiydi. Ben bu bölüme girebilmek için ikinci sınıfa geçtiğimde ailemden ilk senenin tazminatının ödenmesini istedim. Zorlukla da olsa ailem bu tazminatı ödedi. Ancak yatılı ücreti ödeyemedikleri için gündüzcü olarak okula devam etmek mecburiyetinde kaldım. İstediğim inşaat kısmına da geçmiş oldum. Okuldaki arkadaşlar liselerden seçkin öğrencilerdi, onlarla gayet iyi anlaştık. Derslerin yanında sporla da meşgul olurdum. Voleybol takımımız İstanbul ve Türkiye şampiyonu olmuştu. Arkadaşlarımız arasında Fenerbahçeliler daha çoktu Hepsiyle yakın arkadaştım. Bunların arasında daha sonra Fenerbahçe’de ‘efsâne başkan’ olan Faruk Ilgaz da vardı. Voleybol takımını Fenerbahçe takımına üye yaptı. Ben derslerim sebebiyle antrenmanlara devam edemiyordum, onun için takıma giremedim. Tâtilde Uludağ’a kaymağa giderdik. Sınıf arkadaşlarımızdan İsmet Paşa’nın oğlu Ömer İnönü ve kardeşi Erdal, Uludağ'a bizimle gelirdi Gayet mütevazı hareket ederlerdi. Sınıf arkadaşlarımızdan Antalyalı Ahmet Topuz, Ömer İnönü'yle yakın arkadaştılar. Ne tesadüftür ki mezun olduktan sonra Ahmet Topuz Demokrat Parti Antalya listesinden en genç milletvekili oldu. ODTÜ’nün kurulmasına yardım etti, Başbakan Menderes'ten destek sağladı. İhtilal esnasında da Yassıada’ya gönderildi. Arkadaşlarımız arasında bazıları profesör oldu. Daha sonra mühendis mektebine birinci olarak giren Cemil Ilgaz, İsmet Aka, Vahit Kumbasar gibi… Arkadaşlarımızdan bazıları da inşaat firmalarında çalıştı, firma sahibi oldular. Sedat Üründül Ata İnşaat firmasının sâhiplerinden biri oldu ve İTÜ’ye de yardım etti. İyi mimarlar yetişti. Onların arasında sınıf arkadaşımız Enver Togay ve Fatin Uran vardı. Bülent Demirel Ytong fabrikalarını kurdu. Rıza Tezulaş mezuniyetten sonra Elektrik Etüd’de Süleyman Demirel’le beraber çalıştı ve beraber Amerika ya staja gitti.

Çetinoğlu: Türkiye'nin inşa yıllarında İnşaat Mühendisi olarak iş hayatına atıldınız. O dönemin iş adamlarında nasıl bir düşünce tarzı vardı?

Diriker: O devirde işler devletin elindeydi. Sümerbank İplik Dokuma fabrikaları, Filyos Tuğla Fabrikası, Beykoz Kundura Fabrikası, Bursa Merinos Kumaş Fabrikası, Karabük Demir Çelik Fabrikası, İş Bankası’nın yönetiminde Bursa İpek-İş Fabrikası,  Sümerbank’la beraber Balıkesir İplik Dokuma Fabrikası vardı. Etibank maden işlerini yürütüyordu. Bayındırlık Bakanlığı da Devlet Demir Yolları, hükümet ve hastane inşaatlarını ihale eder, iş adamları da bu ihalelere girerlerdi. Projeler devlet dâirelerinde yapılırdı. İş adamları devlet dâirelerinin ve devlet bankalarının ihâleye çıkardığı işleri tâkip eder onları alıp inşaat işlerini yürütürdü. Dolayısıyla iş adamlarının kâfi sermayeleri ve cesâretleri olmadığı için büyük işlere giremezlerdi.

Çetinoğlu: Galatasaray Lisesi mezunu olduğunuz için Galatasaraylısınız, sporla ilgilendiniz. O dönemin spor dünyası ile günümüz arasında olumlu ve olumsuz farklar nelerdir?

Diriker: O zaman spor amatördü. Gerek idâreciler gerekse oyuncular para için değil şöhret için ve gönül verdiği takımda cân-ı gönülden oynardı. Sınıf arkadaşlarım Gündüz Kılıç, Eşfak Aytaç’ın kulüplerinden para aldıklarını duymadım.   

Çetinoğlu: Türkiye’nin seçkin insanlarıyla okul ve iş arkadaşlığı yaptınız. Yakın çevrenizde başka kimler vardı?

Diriker: Eniştem Isparta'lı Ömer Lütfü Akad, Yüksek Mühendis Mektebi mezunlarındandı. Yapı Kredi’yi ve Şeker fabrikalarını kuran Kâzım Taşkent yakın arkadaşıydı. Süleyman Demirel de kendisini takdir ederdi. İş Bankası’nın önce genel müdür yardımcısı daha sonra genel müdürü olan daha sonra Akbank’ın kurucusu ve daha sonra Ticaret Bakanı olan Ahmet Dallı'yla dostluğumuz vardı. Kendisi ben Sümerbank’dayken İş Bankası’nın Sümerbank’la ortak olarak yapmış olduğu İplik Dokuma Fabrikası’nın başına beni getirmiş, oradaki başarımın neticesinde İş Bankası’nın Ankara dışındaki şube binalarının yapımını bana vermişti.  Başbakan yardımcısı Ekrem Alican aile dostumuzdu. Paris’te şehit edilen büyükelçimiz İsmail Erez sınıf arkadaşımdı. OTDÜ’nün ve Karayolları’nın kurucularından Vecdi Diker yakın arkadaşım ve iş ortağımdı.  Çok kabiliyetli bir kişi olduğu için Amerika’da Maryland Eyaleti Karayolları Genel Müdürlüğü’ne kadar yükselen Orhan Bayçu Galatasaray ve Teknik Üniversite’den arkadaşımdı. İsmet İnönü'nün damadı Metin Toker’le Ankara Galatasaray Birliği dolayısıyla arkadaşlığımız vardı.

Çetinoğlu: Yakın dostlarınızla özel sohbetlerinizde en çok konuşulan mevzular nelerdi?

Diriker: Hayatımda hiç bir siyasî partiye girmedim. En büyük meşgalem iş hayatımı düzene koymak ve çok çalışmaktı. Dostlarımızla görüşmelerimizde devrin hükümetlerinin siyâsetleri hakkında kendi aramızda muhtelif fikirler ileri sürer hiç bir zaman münâkaşa etmezdik. Her fikri hoş görüyle karşılardık. Ayrıca çocuklarımızın durumları onların başarıları arada bir eski hâtıralarımızı tekrarlamaktan ibaretti.  Spordan, Galatasaray’dan da epey bahsederdik. İş hayatından çekildikten sonra en büyük meşgalem Galatasaray’ın durumu ve faaliyetleri ve Galatasaray Eğitim Vakfı’na ufak tefek yardımlardı. Bu arada Ankara Lions Derneği ile yakın ilişkim olurdu. Ankara Lion kulübü de beni yalnız bırakmazdı.

Çetinoğlu: Siz ve dostlarınız nasıl bir dünya görüşüne sâhipti? Ortak değerleriniz nelerdi?

Diriker: Dostlarımız ve ben Atatürk'e her bakımdan hayrandık O’nun işâret ettiği doğrultuda hareket etmeyi gaye edinip, meydana getirdiği devrimlerin savunucusu olduk. Demokratik bir dünyayı, ileri görüşlü yeniliklere açık, hoş görü ve yardımlaşmayı düstur edindik.

Çetinoğlu: Nasıl bir Türkiye hayal ediyordunuz?

Diriker: Atatürkün düşündüğü ve arzu ettiği gibi bir Türkiye…

Çetinoğlu: Türkiye'nin bugünkü iktisadiyatı, içteki huzur ve güven ortamı, dışta bölge ve dünya siyâsetindeki yeri ve gücü itibariyle Türkiye arzu ettiğiniz durumda mı?

Diriker: Türkiye genç nüfusu, potansiyeli, yetişmiş insan gücü ve sâhip olduğu tarihî ve tabiî güzellikleriyle çok daha üst seviyelerde olmayı hak eden bir memleket.

Çetinoğlu: Türkiye'nin Avrupa Birliği, İslam ülkeleri ve Türk dünyası ile münâsebetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Diriker: Maalesef çok ümitli değilim. İnşallah bu kanaatim ileride değişir.

Çetinoğlu: Vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Neler okuyorsunuz? Başarılı iş adamları, tecrübe ve kültür birikimlerini, kendilerini başarıya götüren yollardaki hâtıralarını kitaplarla yeni nesillere intikal ettiriyorlar. Bu konularla alakalı çalışmalarınız, düşünceleriniz var mı?

Diriker: Beni yetiştiren Galatasaray topluluğunun bünyesindeki Lisesi, Üniversitesi, Spor Kulübü ve diğer faaliyetlerini yakinen tâkip etmekle geçiyor. Ayrıca Türkiye ve dünyadaki gelişmeleri ve yeniliklerini televizyondan ve yardımcılarıma okutabildiğim gazeteler ve dergilerden tâkip etmeye çalışıyorum. İki seneden beri gözlerimde artan sarı noktalar sebebiyle kitap, gazete ve dergileri ancak yardımcılarımın vasıtasıyla okuyabiliyorum.  İş hayatımdaki hâtıralar, karşılaştığım zorluklar, atlattığım bâdireler ve edindiğim tecrübelerim belki ilerde torunlarımın hayatlarına katkı sağlayabilir düşüncesiyle meslek hayatımı yazmaya çalışıyorum. Vaktim kalırsa aileme çocukluğumdan itibâren öz geçmişimi yazmaya çalışacağım.

Çetinoğlu: Cenab-ı Allah nazarlardan saklasın. Sağlıklı ve dinç bir görünümünüz var. Bu durumunuzu nelere borçlusunuz?

Diriker: Önce sağlıklı bünyeme Galatasaray Lisesi’nde yetişmeme, hareketli olmama ve çok kıymetli damadım Prof. Dr. Ali Ergen'e…

Çetinoğlu: Gerek sosyal hayattaki konumunuz gerekse sağlığınız itibâriyle sizin gibi olmak isteyenlere tavsiyelerinizi lütfeder misiniz?

Diriker: Galatasaray Lisesi gibi köklü bir kurumda eğitim almasını, alkol ve uyuşturucu maddelerden uzak kalmasını, iyi ve huzurlu bir aile hayatını, sağlıklı beslenmeğe mümkün olduğu kadar dikkat etmesini, iyi değerli dostları olmasını ve iyi bir doktora sâhip olmasını…

Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim Efendim.