15 Temmuz İşgal Girişiminin halk gücüyle püskürtülmesinden sonra, o güne dek sindirilmiş olan esnaf, tüccar, sanayici, sanatçı, işadamı, bürokrat, gazeteci, akademisyen, kısaca her kim varsa  başlarından geçen FETÖ olaylarını anlatabilseler, başımızdaki belanın ne denli büyük olduğunu herkes idrak edebilecek.

İşte o zaman FETÖ’nün bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına verdiği zarar gözler önüne serilebilir.

Şimdi olduğu gibi o zaman da “Neden şimdiye kadar susuyordun!” diyenler olacaktır.

Olsun; bilenler bildiklerini, yaşayanlar yaşadıklarını anlatsınlar ki, ihanetin tarihsel süreçteki yol haritası daha iyi anlaşılabilsin.

Bunlardan birini bugün paylaşalım.

Hasan Delihasanoğlu…

Akçakocalı bir turizmci, mütevazi bir işletmesi var. Daha önceleri de misafiri olmuştuk. 2000’li yılların ortalarında başından geçenleri, bu ziyaretimizde anlattı:

“Bilirsin; biz sezon açılmadan önce indirimli organizasyonlar yaparız. Çünkü sezona hazırlık için paraya ihtiyacımız vardır. Bir gün Sakarya tarafından FETÖ’cülerin abileri geldi. O zaman bunları cemaat biliyordu herkes. Öğrencileri tatile getireceklerini söyleyip sıkı pazarlıkla bana yüzde 60’a vara indirim yaptırdılar.

Kalabalıktılar. Ama içlerinde haşarı gençler de vardı. Birkaç tanesi kapı pencere kırınca kızdım :

-Ne yapıyorsunuz, niye zarar veriyorsunuz’ diye çıkıştım.

Sonra abileri geldi yanıma ve bana çıkıştı: 

-Bu çocuklara kızamazsın. Bunlar yarın Vali olacak, Emniyet Müdürü olacak. Bu çocuklar ülkeyi yönetecek. Bir pencerenin hesabını mı soruyorsun? dedi.

Araya girip ‘Hasarı ödetebildin mi?’ diye sordum. ‘Dur hele…’ diyerek sözlerini sürdürdü;

-“Ayrılacakları zaman abiler yanıma geldi. Zaten yüzde 60 indirim vermişim; bana, ‘Hesabın yüzde 20’sini bizim vakıflarımıza himmet yapacaksın, onu da keseceğiz’ dediler. O zaman vitesten attım, ‘Olmaz kardeşim, beni batıracak mısınız! Ben zaten size yüzde 60 indirim vermişim, para kazanmamışım. Bir de ne bağışı yapacağım!’ deyip kabul etmedim. Neticede kalan parayı verdiler ama o zaman bir laf ettiler; 

-‘Sen himmet yapmadın, Hocaefendi’nin himmeti de senin üzerinden kalkar, bunun zararını görürsün’ dediler. Bu sözün anlamını o zaman kavrayamamıştım.”

Yine duramadım; 

-‘Üzerinde zaten olmayan o himmetin kalktığını fark ettin mi?’ dedim. 

-“Hem de ne kalktı! Sezonu açtık. Her hafta birkaç kişi telefon edip toplu rezervasyon yaptırıyordu. Hevesle yazıyoruz, adamların evlerini ayırıyoruz. Günü gelince bakıyoruz; ne gelen var ne giden. Sinek avlıyoruz. Sonra uyandım ben; kimseye rezervasyon yapmadım. Ama, gerçekten gelecek olanları da kaydedememiş oldum. Dolayısıyla büyük zarar gördüm. Benim sezonumu mahvettiler.”

“Oyunları bundan mı ibaretti?” dedim, devam etti;

-“Arada değişik adamlar geliyor, ‘Burayı bize sat’ diye ısrar ediyorlardı. Bu kadar teklifin arasında bazen gönlüm oluyordu, fakat o zaman da ederinin onda biri kadar ancak para öneriyorlardı. Ne almaya yanaşıyorlar, ne de bırakıp gidiyorlardı. Adımızı çıkardılar ‘Hasan gitti, gidiyor’ diye. Şükür, sonradan hükümet bunların ne büyük bela olduğunu fark etti de ülke olarak kurtulma aşamasına geldik.”

Daha önce ki arabası kapının önünde yoktu, sordum. Büyük bir trafik kazası yaşadığını ve aracının pert olduğunu söyledi. ‘Kazada onların dahli olabilir mi?’ dedim, ‘Hayır, kaza onların işi değildi’ diyerek, her yaşadığı olumsuzluğu FETÖ’ye mal etmediğini gösterdi.

Benzer formüllerle FETÖ tarafından adeta el konulan işyerlerinin  az olmadığı söyleniyor!

Bir arkadaşımız, yurt dışı ticaret formülünü anlatırken “Bir FETÖ’cünün ürettiği ürünlerin aynısını üreten kişi, o FETÖ’cünün izni olmadan yurt dışında ürünlerini satamaz. Yurt dışında ticaretle ilgili kişiler bile, ‘Git önce ondan izin al’ diyerek adamı FETÖ’cüye yollarlardı” diye anlatmıştı.

Daha neler neler!

Allah yardımcımız olsun.