DEVLET/İKTİDAR, öncelikle vatandaşlarının refah ve mutluluğunu, mal ve can güvenliğini, rahatını sağlamaktan sorumludur. Cumhurbaşkanı, Demirel’in, bir söylemi hatırlardadır; “Dicle Nehri’nde, bir kuzu kaybolsa, sorumlusu benim.” Gene, bir atasözümüz çok manidardır; “Önce can, sonra Canan”..

Demokratik rejim en iyi rejimdir. Demokratik sistem ile yönetilen ülkelerde, demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan, siyasi partiler, fertlere yüksek refah standartları, daha iyi koşullar sağlamak, mevcudun en güzelini yapmak için meydanlara çıkarlar, yarışırlar. Vatandaş, tüm partileri dinler, kendisine en iyi hizmet vereceğine inandığı siyasi partiyi, iktidara getirir. Yerel Yönetim Seçimlerinde de, durum aynıdır. Halka, en iyi hizmeti verecek kişiler, Belediye Başkanı seçilirler. Demokrasilerde, çağdaş ülkelerde, her şey halk/vatandaş içindir. Sadece Milli Gelir artışı, büyüme yeterli değildir. Önemli olan, milli gelirin fertlere adil dağılımıdır. Fertler bu gününden daha yüksek refah standartlarına sahip olmalı, yaşamları iyiye gitmelidir. Devletin, iktidarın, vatandaşlarına gerektiği şekilde, değer verdiğini, onların hak ve hürriyetlerine, yaşam standartlarına önem atfettiğini söylemekten uzağız... 

Seçim kampanyalarında söylenenler,  vaadler, iktidara gelince unutulmaktadır. Örneğin, Türkiye’de Tüketici Hakları yeterince işlemiyor. Demokratik sistem, tüm kurum ve kuralları ile yürümüyor. Fertler tam bir sosyal güvenlik ve sosyal yardım güvencesine sahip olmalıdır. Bugün, Türkiye’nin eğitim sistemi, yazboz durumuna dönmüş, dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz söylemi hakim olmuş, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız, Atatürk İlke ve İnkılaplarından uzaklaştırılarak, dini eğitim sistemine yönlendirilmektedir. Fertler, çevre, sağlık, konut, istihdam konularında yeterli koşullara kavuşamamışlardır. Yaşlılarına, engelli ve sakatlarına sahip çıkamayan Devlet, Sosyal devlet olmaktan uzaktır. Şehirlerimiz konforla yaşanacak yerler durumuna getirilememişler, ulaşım, trafik, çevre, doğa ihmal edilmiştir. Kültür ve sanat koşul ve faaliyetleri yetersizdir. Öte yandan, İnsan Hakları, Demokrasinin Hürriyetleri tam anlamıyla, serbestçe fertlere sağlanmalıdır. Sn.Demirel şöyle demişti; “Eğer sabahleyin kapınızı çalan sütçünüzden başka birisi ise, o ülkede hürriyetlerden bahsedilemez...” 

Bazen mağdur edebiyatı yaparak, hak ve hürriyetlerinin kaldırıldığından şikayet ederek, iktidara gelenlerin, ellerine yetki, çoğunluk geçince, hukuk devleti ilkelerini, insan hak ve özgürlüklerini kısıtladıkları, iktidarlarının devamı için ortadan kaldırdıkları, her türlü tenkit ve öneriye, kapılarını kapattıkları görülmüştür. Bu durum, demokrasiler için fevkalade tehlikelidir. Devlet/İktidar, vatandaşa hizmet için vardır. Zamanı gelince, iktidarı bırakmayı bilmelidir. Bakın kentsel dönüşüm adı altında, İstanbul şantiyeye dönüştü. Binalar yıkılıyor. Asıl hedef, rant sağlamak, cep doldurmaktır. İpin ucu kaçmıştır. Gözlerini para hırsı dolduran, bir takım insanlar, toplum çıkarlarını ikinci plana atarak, çevreyi, doğayı, yeşil ormanları yok ederek, yıkıyor, yerine iğrenç beton yığını dikiyor. Vatandaş bu durumdan şikayetçidir, fakat kimse dinlemiyor. Asıl görevi çevreyi, doğayı korumak, sağlıksız kentleşmeye mani olmak olan Devlet/İktidar seyrediyor,  aksine izin vererek, teşvik ediyor. Her taraf toz duman içinde, yollar keyfi olarak kapatılıyor, işgal ediliyor, inşaat araçları insanları eziyor, öldürüyor, vatandaşa yürüyecek yol bırakmadılar. Bak, Tuzla’da, etrafa tehlikeli maddeler, kokular saldılar, müsebbiplere hiçbir şey yapmadılar. Ben böyle bir dönemi hayatımda hiç yaşamadım. Türkiye iyi yönetilmiyor. Hiç kimse görevini bihakkın yapmıyor, ama yüksek maaş istiyor.  

İnsanlarımız işsiz, bir lokma ekmeğe muhtaçlar. Tamam, Suriyelilere, Sudanlılara, Arakanlılara, cümle dünyaya yardım edelim, ama öncelikle kendi vatanımızı, vatandaşlarımızı koruyalım, yardım edelim, kalkındıralım... Öncelik, Türk vatandaşlarınındır... Trafik ve ferdi silahlanma terörü yüzünden, insanlarımız canlarını kaybediyor. Kadın cinayetlerinin, töre cinayetlerinin, önü alınamıyor. Güney-Doğu Anadolu’muzu, bölmek, vatandan koparmak isteyen odaklarla, askerimiz, güvenlik güçlerimiz hayatlarını ortaya koyarak, mücadele ediyorlar. Şehitler verdik, gazilerimiz var. Tamam da artık bu hadiseyi bitirin, ocaklar sönmesin, analar ağlamasın... Gencecik kızlarımızı, öğretmenlerimizi, evlatlarımızı, Doğu’ya, Güney Doğu’ya tayin ediyoruz. Ne yazık ki, onları koruyamıyoruz. Bu genç evlatları korumak, oralardaki mülki idare amirlerinin birinci sorumluluğudur. Sen, oralarda çalışanlardan fedakarlık istiyorsan, karşılığını vereceksin. Can ve mal güvenliğini sağlayacaksın, onlara konforlu evler vereceksin, diğer bölgelerden daha fazla maaş, ücret vereceksin. Yani, tüm ihtiyaçlarını karşılayacaksın. 

Ülkemizde, nereye baksan neye el atsan, bozuk düzen, aksaklıklar var. Gelişmiş ülkelerde, ABD’de sistemler geçerlidir, kimin, nerede, ne yapacağı, ne yapamayacağı, yaparsa müeyyideleri açık seçik bellidir. Uzun yıllar, Devlette, DPT Uzmanı, Milletvekili olarak görevler ifa ettim. Ben iyimser ilkem olarak, Türkiye’yi yönetenlerin bilerek, kasıtlı olarak, ülkeye, devlete, halka zarar vereceklerine, kendi çıkarlarını, vatandaştan üstün tutacaklarına inanmadım. Her iktidar, mutlaka, ülkeye, vatandaşa en iyi hizmeti vermek için yola çıkar. Hadise fertlerin refah ve mutluluğunu arttıracak yönetim ehliyeti, yeteneği, becerisi, nitelik ve niceliğidir... Bu yola çıkarken, teme alınacak esas, her halükarda, vatandaşın haklarına saygı göstermek, fertlere değer vermektir...