Geçtiğimiz hafta yalnızca, sporun ya da futbolun değil, nerdeyse terör ve seçim ortamının dışında, ülkenin en önemli gündem maddesi, Kasımpaşa Çaykur Rizespor maçının hakemi Deniz Çoban’dı.
Maç sonrası, çıkıp hatalı olduğunu ve mesleki geleceğini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini açıklayan Deniz hoca, kamuoyunun, “Sakın ha Deniz hoca, düdüğünü duvara asma. Sen bir anlamda çığır açtın, rol model oldun. Bu camianın sana ihtiyacı var” baskılarına karşın, iki gün sonra yaptığı duygusal basın toplantısıyla veda kararını ilan etti.
Doğrusu, açıklanmasa da, TFF ve MHK Deniz Çoban’ın arkasında durmadı. Aslına bakarsanız, TFF ve MHK’nın Deniz hocanın arkasında durmamasını hiç te yadırgamamak gerek. Basınımıza bir bakın isterseniz. Birçok anlı şanlı spor gazetecisi (!), Deniz hocanın bu davranışının doğru olmadığını iddia edip, “Gereksiz hassasiyet” tanımlaması yaptı. Başını kuma gömen ve günlük yaşayan, bu güdümlü kalemlerin tavrına bakınca, TFF ve MHK’yı anlamak mümkün gibi görünüyor.
Neyse, biz Deniz Çoban olayını bir kenara bırakıp, başlamasının üzerinden henüz yedi hafta geçen Spor Toto Süper Lig’de birbiri ardına yaşanan hakem olaylarının geneline bir bakalım.
Öncelikle şunun altını çizeyim, ben hakemlere dair çok fazla yazan birisi değilim. Ancak şaşkınlık içindeyim ki, üç haftadır bir şekilde hakem yazmak durumunda kalmışım. 
Neyse, belirttiğim gibi yedi haftası geride kalan ligde, fahiş hakem hataları yaşanıyor. Hem de ne hatalar, puanların bir takımdan alınıp, bir diğer takıma gitmesine varan hatalar bunlar. Trabzon’da, Cüneyt Çakır’ın Trabzonspor’un yenilgisine neden olan yanlışlıkları sonucu, Galatasaray’ın hanesine yazılan üç puan, Beşiktaş Fenerbahçe maçında Halis Özkahya’nın ağır hataları nedeniyle ortaya çıkan sonuç. Deniz Çoban olayı ve bu haftaki Gençlerbirliği Kayserispor maçındaki hakem faciası.
Cüneyt Çakır’ın veliahtı olacak denilen Halil Umut Meler’in Gençlerbirliği’nin attığı ilk golündeki kararı. 
Olacak iş değil gerçekten… 
Her ne kadar, bu maçta hata orta değil, yan hakem Emre Suna’dan kaynaklansa da hata hatadır sonuçta. 
Tamam, hakem de insandır, hata yapar, bu son derece insani bir olay. Bunların hepsine evet tabi ki... Ancak bu kadar fahiş ve de ardı ardına olunca, tahammül sınırları ortadan kalkıyor insanda. Ayrıca ortada bir emek, bir gelir kaybı var. Yazık değil mi, harcanan efora, yitirilen puanlara ve o puanların sağladığı gelir kaybına. Çünkü, alınan her puan futbolcuya prim, takıma da federasyondan para olarak yansıyor. Ayrıca sene sonunda uçup giden şampiyonluklar, ya da küme düşme olarak ödenebiliyor bu hataların bedeli...
Bakın bir de acı olan ne biliyor musunuz? Haydi, insani hatadır kabul edelim, hatta bu kadar yoğunlukla bile olsa kaçırılan ofsaytları, çalınan ya da çalınmayan penaltı ve faulleri görmezlikten gelelim. Peki, taç atışından ofsayt olamayacağı kuralını dahi bilmeyen bir yan hakemi nasıl kabul edelim.
İşte Gençlerbirliği Kayserispor maçının yan hakemi Emre Suna; Adam, Gençlerbirliği’nin kullandığı taç atışında ofsayt bayrağını kaldıracak kadar kurallardan habersiz. Bu kadar basit bir kuralı bilmeyen ve de dolayısıyla uygulayamayan bir hakemi de kabul etmeyelim isterseniz...
Bakın ülke olarak, her anlamda sıkıntılı bir sürecin içindeyiz. Elimizi nereye atsak sapır sapır dökülüyor. Sağduyu ve özeleştiriye inanılmaz gereksinimimiz var. Zaten gitar teli gibi gergin olan ortamı, daha fazla bulandırmanın hiç mi hiç anlamı yok. Bu nedenle herkese, hepimize ve tabi ki hakemlerimize de biraz daha dikkat, biraz daha özen ve de emeğe saygı diyoruz...
Hoşçakalın.