Dönüp arkamı gidiyorum
Her saniye her salise
Gökbilimcilere göre evrenin merkezinin tadı frambuaza, kokusu ise Rom’a benzemekteymiş.  Evrenin merkezinin tadı tuzu yok ki benzesin.
Umutlarımızla  girdiğimiz, içinde bulunduğumuz bir yılda günler  azalırken diğer yıl hızla yaklaşıyor dünyamıza… Geleneksel yılbaşı yazıları köşelerde. İstekler,  iyi dilekler posta kutularında.
Geçen yıl ve daha önceki yıllarda 10- 9 -8- 7- 6- 5- 4- 3 -2 -1 -0… dedik ve renkli, baş döndüren ışıklarla “Hoş Geldin”diyerek  yeni yılı karşıladık.  Büyük meydanlarda. Işıltılı sokaklarda. Dışarıdan baktığımızda sadece ışığı gözüken,  içerde ne yaşandığı bilinmeyen bir kulübede. Sanki yeni yeni yıl bizi duydu ve gözleri kamaştı.
Saat 24.00’ü vurduğu an,  kırmızı don giymek uğur getirirmiş. Arkadaşım söylediğinde hafif bir tebessümle dinlemiştim. Varsayalım ki uğur getiriyor.
Kırmızı donları giydik. Yeni yıl bizim donlara mı baktı.
Barış, sağlık, huzur, mutluluk dileklerimiz yazdık çizdik. Kalıplaşmış dileklerle dört bir yanımıza iletiler ulaştırdık. Aman kimse eksik kalmasın dedik.  Dostlarımızı aradık.
Silahlara mı dedik “Mutlu yıllar” diye
Hastalıklara mı ” Mutlu yıllar” yoksa yokluğa mı yoksa şiddete mi?
Savaşlara mı dedik. Çocuklar ağlasın dilekleri mi sıkıştırdık, evrenin posta kutusuna.
Saymakla bitiremeyeceğim, bir yılı nasıl bitirdiğimizin farkına varmadığımız canımızı acıtan olayları.
Eksiklik nerede?
Dilekleri yanlış yere mi gönderdik.
Dünyada çocuklar;  açlık, sefalet içindeyken ucuzluğu takip edip iki manto, dört ayakkabı sekiz tişört daha aldık. İçkimizi yudum yudum içtik. Hep bana hep bana oyunu oynadık.
Yine hepimiz çok üzüldük yaşananlara. Maden işçilerini bir bir uğurladık.  Savaş ortasında kalan çocuklar yaşadıkları hayatı kendileri hazırlamadı.
Trafik kazaları birçok can aldı. Çıplak ayaklı çocuklar sahnedeydi 365 gün.  Kadın cinayetleri yine birinci sırada,  Silahlar üretildi. Bombalar kendi kendine yapılmadı. İnsanlar üretti.  İnsanlar ve makineler,  bombaları yapmak, silahları üretmek için mesai yaptı.   Üzüldükçe, yılların içinden biz mi geçtik Yıllar bizim içimizden mi geçti görmedik.
 
*****

Sinemaya gittik.
Sıcak yaz günlerinde kumlara uzandık
Seyahatlerimizde gülümsediğimiz fotoğraflar çektik, albümler oluşturduk. Sevdiklerimizle hoşça vakit geçirdik.  Olayları, gelişmeleri takip ettik bir üzüldük bir üzüldük…
Sosyal medyada görünmeyenlere “ nerelerdesin?” dedik. Canımızın istediği yiyecekleri ağız tadıyla yedik. Açlık ve sefalet içinde olan insanları izledikçe üzüntümüzü dile getirdik.   Düğünler yaptık.  Müzik dinledik. Konserlerde en ön sıralara geçmeye çalıştık.
Barış dedik, en yakın arkadaşlarımızla, akrabamızla, dostlarımızla kırgınlık yaşadık.   Komşularımızla, komşu ülkelerle hoşgörüden uzak,  incir çekirdeğini doldurmayan meselelerde takılıp kaldık.  Huzur dedik. Kendi içimizde hesaplaştık.  İçsel bütünlüğümüzü sağlam bir çerçevede tutabildik mi ve bunu koruyabildik mi?
Sağlık dedik. Beslenmemize dikkat etmedik. Ruh sağlığımızı hiçe saydık.  Sevmeyi ihmal ettik. Hoşgörü, özür, anlayış, teşekkür gibi sihirleri sözcükleri bir bir sandıklara koyduk, kilitledik. Bize ihtiyacı olan en yakınlarımızı aramadık, sormadık. Saygı ve sevgiyi yitirdik. Başarı dedik. Koştukça koştuk. Hayatın yoğun emekle doğru orantılı olmadığını gördük.   Kurulmuş makineler gibi hareket ettik. Bazen yetişeceğimiz randevulara geç kaldık.
Sonra baktık ki Aralık ayı kapıda… Biz yine yazalım. Kalpli kırmızı yastıklarımızı alalım.
Sizce silahlar, savaş ölüm,  birbirine mutluluk mu diledi? Bu kadar mutlular.
Saat işlerken aksamadı.  Yağmur eşit yağdı hepimizin üzerine kar tanesi birbirine değmeden düştü tane farklılıklarıyla. Çiçekler açtı yol kenarlarında. Yapraklar yine sarardı zamanında. Aylar, günler, haftalar, gece, gündüz birbirine karışmadan geçti gitti kapımızdan…  Rüzgâr savrulurken açtı ağzını yumdu gözünü.
Dalgalar dağlara çıkmadı, denizlerde vurdu kıyıya.  Neyi paylaşamadı insanoğlu. Uğurlayalım. Kırmızı donlarla. Yeni yılı karşılamak günahtır diyen zihniyetlerle birlikte.
 Sahi kutlanan nedir? Biz de mi var acımasızlık. Yıllarda mı?
 Her yıl bir artan rakamlardan, azalan ömrümüzden ne istiyoruz?  Sağlık, huzur, mutluluk, başarı mı? Güldürmeyin insanı. Hayallerinde yaşadıklarımız, hayal ettiklerimiz, hayallerde buluştuklarımız mutluluk sizinle bizimle olsun.
Bir canlının kalbine dokunarak, ekmeğinizi paylaşacağımız, , hüznümüze ortak olanlarla, umutlarımızla geçen zaman da olsa yeniliklere hazırlanmanın keyfi ile
"İyi Ki Var"  dediğiniz her canı, kucaklamak çok mu zor?
Yeni yıla ilk önce Yeni Zelanda girer sonra diğer ülkeler. Hepimiz için şanslı, sağlıklı mutlu bir yıl olsun diyelim yine de yeniden.. Bu isteklerimizi, kendimizden, vicdanımızdan, iç sesimizden, insanlığımızdan isteyelim… Yaşantımızda gerekli olanları yaptıysak eğer en iyisi bizi yönetenlere yazalım. Barış, huzur istiyoruz diye. Ne yapsın Yılbaşı? Ne yapsın rakamlar? İnsan; doğayı, çevreyi koruyup geliştirdikçe ve ürettiği sürece mutludur. Evrenin hiç dolmayan posta kutusuna biz yine yazalım, yazalım bir daha yazalım. … Her gün Güneş doğarken, tabiatın sessizliğindeki sesi de duymak lazım. Yaşam her istenileni sunmasa da kendi planları ile birlikte eş zamanlı sunumlarını yapıyor. Nerede, ne zaman, ne olacağını bilmediğimiz.  Bunu da görmeye ne dersiniz?
İyi dileklerle