70’li yılların sonuydu. Haftalık bir gazetede Yayın müdür, yazıişleri müdürü, muhabiri, yazarı olarak çalışıyordu. Baskı müdürü, dağıtım müdürü, getir-götürcüsü olarak çalışıyorduk. İki kişiydik. Malatyalı sandığım Bingöllü zaza Ramazam Güntay ve ben. Ramazan son derece terbiyeli, mütavazı, cömert, uyumlu bir arkadaştı. Samsun sigarası içerdik o zamanlar. Ramazan sigara paketini masadan kaldırmazdı paket boşalıncaya kadar. Benim sigaram da meydanda olurdu. Yememiz-içmemizi sigaramız ayrı değildi. Aynı şartları paylaşıyorduk. Aramızda asla ayrı-gayrı yoktu. Avukat Orhan Töz bizim ağabeyimizdi. Evli, çoluk-çocuk sahibi bir yetişkindi. Avukatlık yaptığı için bize göre oturmuş bir hayatı, bize göre zengince yaşayan biriydi. O bize göre ulaşılması gereken bir idealdi, nümuneydi, misaldi, örnekti. Başarılı bir ağabeydi. O yüzden o ayrı sınıftandı. Aramızda mesafe vardı.  Mustafa Bol da müessese müdürüydü, paramızı ondan alıyorduk. O da Orhan Töz gibi gözümüzde değerliydi. Biz yarı öğrenci, bekar, parasız, ailesiz gençlerdik.

O yıllarda Orhan Töz evlilik, sevgi, aşk konusunda seri yazılar yazmaya başladı. Ramazanla konuşmadık ama ben içimden, ‘Bu yaşta, evli, çoluk-çocuk sahibi bir adam bu konularda yazıyor’ diye hayretle izliyordum. O yaşlarda bana göre evlilik de, sevgi de, aşk da biz gençlere ait bir meseleydi.

Şimdilerde 60 yaşını geride bıraktıktan sonra ben de aşk, sevgi, evlilik konularında düşünüyor ve yazıyorum. Benden herhalde 6-7 yaş büyük olan İbrahim Kalkan da 6 adet yazı yayınladı. Aşk, evlilik ve sevgi hakkında.

O zaman hayretle karşıladığım gibi şimdi ben de hayretle karşılanıyorumdur gençlet tarafından. Çünki Resuli bir hakikattir. Kınadığın şeyi yaşamadan ölünmez.

Aşk konusunda Yunus Emre ve Mevlana Celaleddin Rumi’ye rağmen olumlu düşüncelerim yok. Aşkın gözünün kör olduğunu, aşk gelince aklın tatile çıktığını düşünürüm. Aşkın talepkear olduğunu, karşılık beklediğini, eninde sonunda sahip olmayı istediğini bilirim.

Aşkın karşılıksız halinin bulunmadığını, karşılık bulamadığında nefrete dönüştüğünü bilirim.

Aşkın bencil olduğunu, içinde şehvet barındırdığını, dünyevi haz ihtiva ettiğini bilirim. Vuslat ve kavuşma, iki bedenin bir olma hedefi olduğunu bilirim. Aşık olmak istemem. Akıl adamı, ahlak adamı olarak yaşamaya çalıştım. Akıl ve ahlak temel değerse hayatınızda aşktan korkarsınız.

Çünki aşk akıl ve ahlak ile bir arada bulunmaz. Aşk çılgınlıktır. Tutkudur. Kuralsızdır, sınırsızdır. Zarar verir.  Aşık ve maşuk dışında hiç kimse önem arz etmez. Maşuk bile aşık için kendi arzu ve isteklerine olumlu karşılık verdiği sürede değerlidir. Aşıka göre, kendi arzu ve isteklerine olumlu cevap vermeyen maşuk yaşamayı hak etmez. Ölümü hak eder. ‘Benim değilsen, seni kimseye yar etmem, kara toprağa gömerim’ feryadı ile çılgınlık yapar. Kimi aşıklar da yine maşuku cezalandırmak için kendi canına kıyar. Bu yüzden İlahi aşkı yücelten mutasavvıflara rağmen, beşeri ve mecazi aşklardan İlahi aşka ulaşma destanlarına rağmen aşk hakkında olumlu düşüncem yoktur. Bana göre aşk, yanan ocaktaki sütün kaynama noktasındaki halidir. Bir süre köpürür, sonra taşıp etrafı kirletir.