Evliliğin 13 altın kuralı

Evlilik terapistlerine göre, evlilik bir sanat ve çiftlerin de son derece özenli olması gerekiyor. Uzmanlara göre mutlu bir evlilik için, her iki tarafın da altın kurallara uyması gerekli. Mutlu evliliğin reçetesi ise şöyle şekilleniyor:

1- Daima neşeli, bakımlı, pozitif olun. Güzel kokun, temiz olun ve en baştan çıkarıcı kıyafetleri kocanız için giyin.

2- Tartışmalarınızda yapıcı, alttan alıcı olabilirsiniz ama asla ısrar etmeyin. Sakın eşinizin erkekliğini aşağılayıcı bir şey söylemeyin.

3- Seksi asla bir ceza olarak uygulamayın. Yatak ayırmak yapılacak en büyük hatadır.

4- Birbirinizle daima flört edin. Elinize geçen her anı dokunarak, öperek, el ele tutuşarak veya uzaktan dahi olsa bakışarak değerlendirin.

5- Münakaşalarda 1-2 dakika sonra başka odaya geçin ve daha ileri gitmesini önleyin. Kızgınlık veya küfürlerinizi kendinize saklayın. Karşı taraf bunları duymasın.

6- Romantik ortamlar yaratmaya çalışın. Çocuklar olmadan başbaşa kalabilmenin yollarını arayın.

7- İletişim evlilikte esastır. Aranızda halledemeyeceğiniz hiçbir şey olmamalı.

8- Birbirini sevmeyen kişiler belki çocukları için dayanırlar. Ancak giden; gençlikleri, huzurları ve sıhhatleri olur. Panik ataklar, korkular, psikosomatik rahatsızlıklar hep böyle evliliklerin yıllar içinde getirdikleridir.

9- Tenkitlerinizde önce iyi tarafları ön plana çıkarın. Sonra değişmesini istediğiniz konuları belirtin.

10- Açken, yorgunken, kızgınken, arabada, yemek sofrasında, başkalarının yanında tartışmayın.

11- Alttan alırken kendinizi ezilen, taviz veren, kendisine haksızlık yapılan taraf diye görmeyin. Tartışmadan birkaç gün sonra her şey yolunda iken kırgınlığınızı yumuşak ifadelerle dile getirin ve bir daha olmamasını dileyin, isteyin.

12- İyi bir evlilik ortada ne kadar birleştiğimizdir. DNA ve yetiştirilme farklılıkları değişmez. Ancak hangi konularda ne kadar eğilebiliyor, birbirimize ne kadar değebiliyorsak, o kadar başarılı bir evliliğimiz var demektir.

13- Birlikte hareket ederek, çocuğunuza karşı tek ses olun ve tek terbiye verin.

Eşler arasında karşılıklı anlayış!

Günümüzdeki çiftlerin evlilik sonrası kendilerini bırakmaları. Eşler sanki, “Bu evlilik ne yapsak da ne etsek de ömür boyu sürecek” gibi bir havaya giriyorlar. Halbuki nasıl bir çiçeğin dikildikten sonra bakıma ihtiyacı varsa, evliliğin de bakıma ihtiyacı vardır. Çiftlerin evliliklerini gözden geçirmeleri ve daha iyiye, daha mükemmele gitmesi için gerekli tedbirleri almaları gerekir. Evlilik monoton bir kurum haline gelmemelidir.

Evlilikteki problemler sadece ülkemizde yok. Bütün dünyada evlilikler, aile büyük problemlerle uğraşıyor. Mesela ABD’de her 100 evlilikten 58’i boşanmayla sonuçlanıyor. İsveç’te 100 evlilikten 44’ü, İngiltere’de 42’si boşanmayla sonuçlanıyor. Ülkemizde ise boşanma oranı bir hayli düşük. Elbette bunda birtakım geleneklerimizin etkisi var; ama bu demek değildir ki mevcut evlilikler uyum içerisinde ve mutlu bir şekilde sürüyor.

Toplumların mutluluğu evliliklerin mutluluğuyla doğru orantılı. Yani bir toplumda toplumun temeli olan aileler mutluysa, huzurluysa, o toplum da mutlu ve huzurlu demektir. Evliliğin mutluluğu, toplumların huzur içerisinde ve ileriye atılım yapabilecek güçte olduklarının göstergesidir.

Evliliğin Sağladığı Avantajlar

Ailenin sahip ve etkili olduğu birçok görevi içinde belki de birincisi eğitici özelliğidir. Ailenin eğitim görevi onun yapısıyla ilgilidir. Şayet aile uyumlu, kendi meselelerini çözebilen ve toplumdaki olumsuz gelişmelerden fazla etkilenmeyen bir yapıya sahipse, bilhassa çocuk için mükemmel bir eğitim yuvasıdır.

Ailenin eğitim görevi, kelimenin geniş anlamıyla fertlerin ruh ve beden gelişmesini dikkate alarak onları bulundukları topluma ve kendilerine yararlı hale getirmektir .. Toplum için vazgeçilmez olan aile ve aile eğitiminin özellikleri şöyle sıralanabilir:

1- Aile hayatının temeli sevgiye, güvene, bağlılığa ve karşılıklı anlayışa dayanır,

2- Bu sebeple normal bir aile ortamı, çocuk için en elverişli çevredir.

3- Ailede çocukları yaşatmak ve yetiştirmek eğilimi kuvvetlidir. Dolayısıyla her ana-baba, çocukları için büyük fedakarlıkta bulunmaktadır.

4- Çocuk ilk duyum ve algılarını aile çevresinde kazandığı gibi, alışkanlıklarını ve ruhi hayatını düzenler.

5- Kişinin hayatı düzene giriyor; beslenmesi, ısınması, giyinmesi, barınması tertipli oluyor.

6- Ruh sağlığını tehdit eden yalnızlık ve sıkıntı hissi, ailenin sıcak ortamında kayboluyor. Evlilik yalnızlığa nispetle güven verici bir ortam sağlıyor.

7- Evlilikle birlikte annelik ve babalık gibi zevklerin en güzeli tadılıyor.

8- İntiharlar, depresyon ve diğer bazı ruhî hastalıklar evlilerde bekârlara oranla daha az görülüyor.

9- İsraf, kumar, alkol ve benzeri kötü alışkanlıklar; sıkıntı, boşluk hissi, amaçsızlık, zaman israfı, kavgacılığa meyil, çabuk öfkelenme gibi problemler bekârlarda evlilere oranla daha sık oluyor.

10- Bedenî, ahlâkî ve hissi yönden, cinsel ihtiyaçların doyumu en geçerli şekilde evlilikle mümkün oluyor.

11-Evlilikle psikolojik ve duygusal bir birliktelik sağlanıyor. Eşlerin, sevdiği, güvendiği, cesaret aldığı, beraber gülüp beraber geliştiği ve yalnızca kendisine ait olduğunu bildiği birinin olmasının getirdiği güven duygusu, evliliğin diğer bir faydası.

Geçimsizliğin Sebepleri...

Evliliğin amacı eşleri kısıtlamak değil, ikisini aile çatısı altında bir bütün yapmak. Karşılıklı destek, sevgi ve teşvikle mümkün olan en üst seviyeye kadar getirmek.

Maalesef evliliği kurtarmaya yetmiyor bu çocuk; bilakis anne ile babası arasında, şiddetli geçimsizlik içerisinde kalarak büyüyor ve ruh sağlığı bozuk birisi olmaya aday hale geliyor. Dolayısıyla çocuk sahibi olarak evliliği kurtarmaya çalışmak yanlış bir tercih. Diğer taraftan genel olarak bir ailede çocuk sayısı arttıkça ailedeki uyum da artıyor.

Evlilik demek, birisinin kişiliğini diğerinin ezmesi veya kendisine uydurması demek değildir. Bu kişilikler arasında bir uyum sağlayarak ortak noktalarda buluşmak ve beraberce geçinmektir.

Hak ve Sorumluluk

Günümüzde kişiler evliliklerini kurarlarken ‘sorumluluklar’ üzerinde yeterince durmuyorlar. Herkes ‘haklar’ üzerinde duruyor ve bunları elde edilmeye çalışılıyor ama kendileri üzerine yüklenen sorumlulukları yerine getirme konusunda aynı şekilde istekli davranmıyorlar.

Kişi karşısındakinin hatasını görürken kendi hatasının da neler olabileceğini, evliliğindeki uyumu nasıl sağlayabileceği konusunda kendisinin neleri yapması gerektiğini iyice düşünmesi gerekir. Hep fedakârlığı karşıdan beklemek maalesef yeni geçimsizliklere yol açar. Çiftler evlilik öncesinde birbirlerinde gördükleri yanlışları evliliğe terk ediyorlar. Yani “evlilikte düzelir” diyerek görmezlikten geliyorlar. Oysa çoğu zaman kişilikler değişmiyor, alışkanlıklar da değişmeyip evlilikle birlikte devam ediyor; nihayet uyumda problem oluşuyor.

Evlenenlerin bir çoğu, sanki buruşuk bir pantolonun ütüyle birlikte dümdüz olması gibi, evlilikle birlikte bütün problemlerin gideceğini zannediyor. Elbette bu doğru değil. Bu yüzden evlenmeden önce bu problemleri konuşmak lazım. Geçimsiz evliliklerde yıkıcı konuşmalara ve yıldırıcı davranışlara çok sık rastlanır. Kişi karşısındakinin şahsiyetine saygı göstermez; onun kişiliğini rencide edecek tarzda konuşur. Hatta bu tip evliliklerde görüyorum ki kişiler -belki farkında olmadan, belki olarak- birbirlerine iltifat ederken bile hakaret ediyorlar.

Mesela hanım beyine: “Bugün çok iyi görünüyorsun; ne kadar iyi görünüyorsun.” diye iltifat ediyor; ama arkasından ekliyor: “Dünkü suratın neydi öyle!” Yani iltifat ederken bile yine iğneyi karşısındakine batırıyor. Veya bey hanımına iltifat ediyor, “Bu kıyafetin ne kadar da yakışmış. O perişan halden kurtuldun nihayet!” diyor. Kadının bütün geçmişini iğneliyor âdeta. İşte bu diyalog şekli, geçimsiz ailelerde çok sık görülen bir diyalog şeklidir.