Evet mi hayır mı 
Söyle bana nedir senin cevabın…

Bugünlerde herkes merak içinde Kamuran Akkor’un şarkısı gibi birbirine bunu soruyor.

Türkiye 16 Nisan’da 18 maddelik Anayasa değişikliğini oylamak için kendi hür iradesiyle sandıklara oyunu kullanmak için gidecek.

Türkiye, 16 Nisan’da 18 maddelik Anayasa değişikliğini oylamak için referanduma gidiyor. Bu oylama, 1961, 1982, 1987, 1988, 2007 ve 2010’dan sonraki 7. referandumu olarak tarihe geçecek.

Şüphesiz referandumların kazananları matbaacılar. Her seçim öncesi el ilanları, afişler her yeri süsler. Önceki gün mahalleden geçerken AK Parti’nin "evet" afişini bir bahçenin demir korkuluklarına asılı gördüm. Birkaç saat sonra o yolu tekrar kullandığımda gördüm ki afiş yerinden sökülmüş, öylece kaldırımda duruyor. Az ilerde de CHP’nin "hayır" afişi. Onun ömrü de elbette uzun sürmedi. O da kısa sürede biri ya da birilerinin gazabından nasibini almıştı... Her seçim öncesi bangır bangır gezen seçim minibüslerini de anlayabilmiş değilim. Hadi içinde lider olunca lafım yok halkı selamlıyor. Efendime söyleyeyim onca yolu gelip mahalleye teşrifte bulunuyor, seçmeniyle yakınlaşıyor, hakkı. Fakat, sokak sokak gezen, sesi taa üst mahalleden duyulan 'şarkılı seçim otobüsleri' sadece baş ağrısı yapıyor. Kimin oyu o otobüslerle değişiyor Allah aşkına? Masraftan başka bir şey değil. Neden evet ya da neden hayır dememiz gerektiğini açıklayan partilerin el ilanlarına itirazım yok. Şayet okuyan bulursanız, seçmenleri ikna etme şansınız bile hâlâ var. Devir reklam devri olunca internet sitelerinde gezinirken, sosyal medya kullanırken sorgusuz sualsiz karşınıza çat diye reklamlar da çıkıveriyor. Hoş, bu vesileyle en azından kâğıt israfı olmuyor. Açıkçası seçim otobüslerine ya da afişlere göre karar verene hiç denk gelmedim. 'Aaa a ne güzel seçim şarkısı bulmuşlar oyum size olsun ozaman' diyen yok. Ya da 'en çok ilanı onlar asmış baksanıza? Tüm sokakta flamalar bez afişler. Kararımı bunlardan yana kullanayım' diyen de…

Birbirimize tahammülümüz de haliyle yok. Her konuda okadar çok tahammülsüzüz ki... Liderler malum her konuşmada bir diğerini eleştiriyor! Eleştirinin bir dozu olmalı ama, biz kim olursa olsun ağzımızdan çıkanı esirgemiyoruz ve kulağımız da duymuyor. Arkadaş arkadaşın, kardeş kardeşin, anne çocuğunun kalbini düşünmeden kırıyor. Şu seçim kavgasından dolayı konuşmayan farklı fikirdeki baba-oğulların, karı-kocaların sayısı azımsanmayacak seviyede...

Eskiden Maçlarda birlik olur milli takımımızı desteklerdik. Şimdi sporcunun siyasi görüşü bile etkili oluyor. Eğer fikrini açıklamış ve takımı alındıysa bu sefer seyirci onu siyasi görüşünden dolayı yargılıyor. 

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Hacıosman'da "evet" çadırındakilerle yaptığı görüşmenin ardından "hayır" çadırını ziyaret etti. Haberlerde görünce sizin gibi işte olması gereken bu dedim. Ziyaret az da değil yaklaşık 15 dakika sürdü. Vatandaşlar ile arasına ne koruma ordusu ne danışmanlar, ne milletvekilleri ne de kraldan çok kralcılar girdi. Sen Cumhurbaşkanımıza nasıl bunu dersin? Nasıl olur da böyle konuşursun? diye kimse lafını kesmedi vatandaşın... Çünkü o senin değil bütün ülkenin; cumhurun başkanı… Hakaret etmeden herkes kendi fikrini ve inandığı düşüncelerini söyledi o çadırda.  Bunlar sahalarda görmek istediğimiz hareketler.  Ayrıca Erdoğan’ı çadıra davet eden hayır standı sahiplerini ve o güler yüzle karşılayanları da tebrik ediyorum. Ne mutlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan davete icabet etti ve su ikramlarını geri çevirmedi. Su ikram edenleriniz çok olsun.

Keşke liderler sosyal medyadan bile canlı yayının mümkün olduğu şu günlerde bağırmadan, kavga etmeden, hakaret etmeden birbirine saygıyla görüşlerini açıklayabilseler. Karşıt görüşlülerin hoşgörü ile konuşmasına hasret kaldık. Farklılıklarımız zenginliğimizdir. İnşallah özgürce saygı ve sevgi ortamında huzurlu bir Türkiye...