Ülkesinin ve çoluk çocuğunun geleceğine güven duymak, İnsan haklarının, demokrasinin, adaletin şemsiyesi altında, kardeşçe, mutlu ve huzurlu yaşamak her insanın en doğal hakkı olmasında rağmen, vatandaşlarımızın bir kısmının, kendini ötekileştirilmiş hissederek kaygı duyması üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. 

Bizi millet yapan ortak değerlerimizin erozyona uğradığı, adalate güvenin kalmadığı, işsizliğin çift haneli rakkamlara yükseldiği, demokrasinin tartışılır hale geldiği, hukuk devleti yerine kanun devletinin ön plana çıktığı, hukukun üstünlüğü yerine de üstünlerin hukukunun uygulandığına dair yaygın kuşkular, haliyle bir çok insanımızı karamsarlığa sürüklemektedir.

‘Hayır’ oyu veren çalışanları kovacağını söyleyen Belediye Başkanından, ‘hayır’ vereceklerin karıları ve kızları ganimet olarak ‘evet’çilere helaldir" diyen belediye çalışanına, eyalet sistemine vurgu yapan Cumurbaşkanı Danışmanından, ‘evet’ oyu vermenin “farz” olduğunu dahi yazabilen ilahiyat profesörüne, sosyal medyadan silahlı fotoğraflarıyla hayır diyecekleri tehdit eden partililere ve hayır verecekleri teröristlikle itham eden iktidar mensuplarının baskılara rağmen, %51,4 gibi bir sonucun çıkması, iktidara da bir uyarıdır.

Kuvvetler ayrılığının kalmadığı, merkezin çok güçlenip adeta tek adam rejimine dönüştüğü, gücü dengeleyecek mekanizmaların olmadığı yeni sistemin yaratabileceği muhtemel sorunlar ilerki yıllarda görülecek.

YSK, açık kanun hükmüne rağmen, AKP’li bir üyenin müracatı üzerine sandık kurulunun damgası olmayan oy pusulalarının ve zarfların geçerli olacağını kabul ederek, referanduma gölge düşürmüş ve kanununu çiğniyerek suç işlemiştir. Yasada açıkça yazılı bir hükmü değiştirmek ancak ve ancak TBMM’nin yetkisinde olan husustur.

Ayrıca olağanüstü halin sağladığı yetkilere sığınınarak muhalefet kısıtlanmış, devletin tüm olanakları iktidar tarafından hoyratça kullanılmış, dağ taş ‘evet’le donatılmış olmasına rağmen, halkın %48.6’nın ‘HAYIR’ oyu vermiş olması da dikkate alınması gereken bir başarıdır...

Yapılan oylama, kimseye nispet olsun diye, kimseden intikam almak, AB’ye ve diğer dış güçlere dersini vermek için, FETÖ, PKK, DHKPC gibi terör örgütlerini yok etmek için bir zemin oluşturmaz. Bakmayın meydanlarda  veya ekranlarda atılıp tutulana... Yapacak olan varsa herhangi bir şey zaten 15 senedir yapılırdı...

İdam’ın geri getirilme iddiası da ayrı bir istismar konusudur... Bugüne kadar altına imza attığımız uluslararası sözleşmeler nedeniyle böyle bir yasa değişikliğini yapmak kendi ayağımıza kurşun sıkmak olur... Canilere, sapıklara, tecavüzcülere, teröristlere idam verilmesi kamu vicdanını rahatlatır ama uluslararası hukuk bu na ne kadar elverir!!!  Ayrıca idam yasası çıksa bile geriye işletilemeyeceği için teröristlere, fetöcülere, darbecilere uygulanamayacağından çok anlamlı olmayacaktır...

Bundan sonrası için herkesi kucaklayacak bir anlayış ve hoşgörü iklimi oluşturmak, yandaş ve candaşlıktan, sadakattan ziyade liyakat ve bilimsel nitelikleri tercih etmek, öteki olarak görülen %50’lik halkın da bu ülkenin vatandaşı ve yüce Türk Miletinin saygın mensupları olduğunu unutmamak gerekir. Kimlik siyaseti yerine ATATÜRK’ün “Ne Mutlu Türküm Diyene” prensibinin ışığında, hareket etmek gerekir.

Son dönemde zorlanan ekonomik göstergelerin daha büyük probleme yol açmaması için yapısal tedbirler aksatılmamalı, sağa sola kafa tutmak yerine rasyonel davranarak, düşmanları azaltıp, dostlarımızı çoğaltmalıyız.

Sonuç olarak; 16 Nisan 2017'de gerçekleşen referandumla girdiğimiz yeni sürecin Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyetine hayırlı olmasını diliyorum. Burası bizim ülkemiz, iyi veya kötü yaşanacak her türlü gelişme doğrudan bizi etkileyecektir. İyilerin ve doğruların gerçekleşmesi için dua ediyor, Türkiyemize inanıyor ve güveniyoruz.