Din’in Vâzı-ı, Allah’tır. Şârî, şer’î hükümleri koyan da Allah ve Allah’ın izniyle Peygamber’dir. 
Günümüz Hıristiyanlığı, özellikle Katolik’lik nasıl ki bir insan, Antakya’lı bir Yahûdî olan (Saint Paul) Pavlus tarafından dizayn edilmiş bir inanç sistemi ise, günümüz Şîa’sı da maalesef, bir başka Yahûdî Yemen-Sebe’li, Abdullah İbn-i Sebe’e tarafından dizayn edilmiş, aslâ ilâhî olmayan, kitâbî olmayan bir inanç sistemidir. 
Günümüz Hıristiyanlığını, Katolikliği dizayn eden Pavlus, Haz.İsa’dan 30-40 sene sonra Şam’a giderken karşısına çıktığını iddia ettiği Haz.İsa hayâlinden edindiği bilgi ile mevcut Hıristiyanlığı şekillendirmiştir. 
Saul (Pavlus) “ve yolda giderken Şam’a yaklaştığı zaman vâki oldu ki, gökten bir nur ansızın çevresinde parladı ve yere düşüp bir sesin kendisine: Saul, Saul, niçin bana eza ediyorsun? dediğini işitti.
O da: Ya Rab. Sen kimsin dedi. Ve o dedi ki; Ben eza ettiğin İsa’yım. Fakat kalk ve şehr’e gir, ne etmen gerekir sana söylenecek. Onunla yolculuk eden adamların nutku tutulmuş durdular, sesi işitiyorlar fakat kimseyi görmüyorlardı. “Ve Rab ona (Hananya adlı şakird’e) bir rü’yette (görüşte-görüntüde), dedi “Kalk doğru denilen sokağa git ve Yahudî’nin evinde adı Seul olan Tarsuslu’yu ara” (Yeni Ahit Resûllerin İşleri) Yeni Ahitte Pavlus’un başından geçenler, bütün ayrıntılarına kadar anlatılır. Haz.İsa’yı hâşâ Rab durumuna getiren Pavlus’tur. Günümüzdeki İncil’lerin ilk yazımı iki havârî dâhil Hz.İsâ’dan 50 sene sonra olduğuna ve diğer İncil yazarları Haz.İsa’yı hiç görmediklerine göre, İncil yazımları da Pavlus’un Hıristiyanlığı şekillendirmesinden sonradır. En önemli İncil yazarı kabul edilen Luka, Pavlus’un talebesindendir. Luka, diğerlerinin yazdıkları İncil’leri inceleyerek bir İncil yazmıştır. Pavlus’un mektupları Kitab-ı Mukaddes’te İncil’lere dâhil olarak yer almaktadır. Bugün 274 sahifelik Yeni Akit’in (İncil) 156 sahifesi, 35 sahife Resûllerin işleri olmak üzere mektuplara aittir. Geriye kalan dört İncil toplamı (Matta, Markos, Luka, Yahunna’ya göre) 118 sahifedir. Özellikle 153 sahife incilendiğinde Hıristiyanlığın Pavlus tarafından kurulduğu açıkça anlaşılır. Yazılan bu İnciller’de Haz.İsa’nın adı Allah’ın adından fazla geçer. Kullar tarafından yazılan bu İncil’lerdeki “Ben ve baba biziz,” ifadesi Haz.İsa’nın Allah ile olan durumunun tipik bir şekilde anlatılmasıdır. 
Pavlus’un Hıristiyanlıktaki durumu, vahiy alan Resul (elçi)dür. Kendisini bu duruma getirebilmesi için iddia ettiği hayal üzerine geliştirdiği efsâne de bu istikamettedir. Artık Hıristiyanlıktaki (İsevilikteki) İsa, Allah’ın değil, Pavlus’un İsa’sıdır ve Rab’dir. Çelişki ve karmaşa da olsa aynı zamanda Mesih’tir, oğludur ve ona kutsal Ruh gelmiştir. Rab, oğul, kutsal Ruh gelmiştir. Pavlus ise İsâ’nın, yani Rabbin elçisidir. Bütün bilgileri tabiî gaybî bilgileri de ona Mesih İsa vermiştir. Baba, Oğul, Kutsal Ruh, Meryem, Rab, Mesîh karışıklığı ve karmaşası Pavlus’un araya girmesinden onun yorumundan kaynaklanır. Tabî ki tâ temelde, gerçek Haz.İsa’nın sözlerinin zamanında ve sağlam bir şekilde kaydedilmemiş olması, buna sebep olmaktadır. 
İnsanlar tarafından yazılmış olan bu İnciller’de, Haz.İsa’nın kimliği hakkında tam bir karmaşa vardır. “Allah’ın Oğlu”, “İnsanoğlu”, “Rab”, “Kral”, “Yahûdî’lerin Kralı”, “Mesih”, “Allah’ın Kuzusu”, “Yusuf Oğlu”, “Davud Oğlu”, “Peygamber”, “Kudretli bir Peygamber”, bunların hepsi bu İncil’lerde Haz.İsa’ya izafe edilmiştir. 
Tıpkı Hıristiyanlık gibi Şiî’lik de bir başka Yahûdî, Abdullah İbn-i Sebe’e tarafından dizayn edilmiş, biraz Yahûdî’lik, biraz Hıristiyanlık, biraz Mecûsî’lik, biraz da kadîm bâtıl inanç’lardan müteşekkil karma bir inanç sistemidir. 
Ba’zı safderûnların zannettikleri gibi, Şîa bir hilâfet ve imamet mes’elesinden neş’et etmiş basit bir ayrılık ve aykırılık değildir. 
Sebe’li bir Yahûdî olan Abdullah İbn-i Sebe’e, Haz.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin Dâr-ı Bekâ’ya irtihal buyurmasının akabinde, kendisinin Peygamber olduğunu iddia etmiş, kabûl görmeyince, bu sefer bir başka fitnenin kapılarını açmıştır. Bu mel’un, “Hazreti Peygamber’e Kur’ân-ı Kerim’den ayrı, farklı bir kitap daha indirilmiştir. 
Bu kitap Kur’ân-ı Kerim gibi peyder pey, sure sûre, âyet âyet indirilmemiş, cümleten, tek bir kitap halinde “Cefr”e oğlak derisine yazılmış bir kitap idi. (Buraya bir mim koyunuz, Said Nursî, bütün risâlelerinde, sık sık, “CİFİR”den bahseder. “Hisab-ı Cifriyesi, Cifrî hisabı,” gibi...) 
Abdullah İbn-i Sebe’e’nin iddiasına göre, Haz.Peygamber’e “Bu kitabı aç, içeriğini, (muhtevasını) okumadan, Haz.Ali’ye intikal ettir,” denilmişti. Tıpki imâmet gibi, bu kitap da babadan oğula intikâl ettirildi. Tâ, İmam-ı Muhammed Ca’fer-i Sâdık’a kadar, bütün imamlar birer sahife okuyup, muhtevasına hiç girmeden kendisinden sonra gelen imam’a intikâl ettirmiştir. 
İmam-ı Muhammed Ca’fer-i Sâdık, babası İmam-ı Muhammed Bâkır’da kendisine intikal eden bu kitabın muhtevasını, içeriğini okuma, anlama ve anlatma yetkisine sahip olduğu için, kitabı okudu. 
Bu kitap’ta, “İlmü’l-Evvlîn ve’l-Âhirin,” dünyanın yaratılışından i’tibâren bütün geçmişin ve kıyâmete kadar geleceğin ilimleri vardı. Dolayısiyle, İmam-ı Muhammed-i Ca’fer-i Sâdık, geçmişin ve geleceğin bütün ilimlerine vâkıf olduğu gibi, gaybı da bilenlerden oldu. İmam-ı Muhammed Ca’fer-i Sadık’tan sonra gelen ve 12. İmam olan, İmam-ı Muhammed Ma’sum’a kadar olan ve 12 imam arasında bulunan diğer imamlar da aynen Muhammed Ca’fer-i Sadık gibi, “İlmü’l-Evvelîn ve’l-Âhirîn’e” sâhip ve gaybî ilimlere vakıftılar. 
12. ve son imam, İmam-ı Muhammed-i Ma’sum, henüz 11 yaşında iken Gaybûbet-i Kübra’da (büyük gayıp’ta) kaybolduktan sonra, onun adına hareketle, imamlık vazifesini deruhte eden imamlar, Âyetü’llah’lar, dinî liderler ve Velâyet-i Fakîh olanlar da, aynen 12. imam, 12 imam’a dâhil imamlar ve İmam-ı Muhammed Ca’fer-i Sadık gibi, “İlmü’l-Evvelîn ve’l-Âhirîn’e sahiptirler, gaybı bilirler. Ma’sumdurlar, yâni günah işlemezler. 
Bunlar, kendiliklerinden ortaya ba’zı nas’ları koyarlar. (Nâs, Usûl-ü Fıkıh terminolojisinde, kendisinden şer’î hükümler çıkarılan, âyet, (Allah’ın kelâmı) ve tevâtür derecesindeki hadislerdir.) 
Ayrıca nas’ları değerlendirme yetkileri vardır. Hâşâ! Onların onayladığı nas’lar, âyet ve hadis’ler bir hüküm ifade eder. Fakat imam’ların, dinî liderlerin onaylamadığı nas’lar, âyet ve hadisler herhangi bir hüküm ifade etmezler. 
Şîa’nın temel inançlarından birisi de “Takiyye”dir. 
Takiyye, inandığı’nın tam tersini söylemektir. 
Mes’eleyi, bir hilâfet ve imamet mes’elesi gibi söyleyip durmak, fakat asıl mes’ele çok daha derinlerde... 
Şîa’nın asıl inançlarından birisi de hâşâ! Risâlet ve nübüvvetin, Âhirzaman Peygamber’i ve Hâtemülenbiya ve’l-Mürselîn ile sona ermediği Haz.Ali ve onun soyundan gelen imamlarla devam ettiğidir. 
Allah’ın indirdiği kitap’ta ve Allah’ın dininde olmadığı halde imametin, imanın şartlarından ve İslâm’ın rükûnlerinden olduğu iddiasıdır. 
Bütün bunların çok geniş bir tafsilatı ba’zı “Mezhepler Tarihi” kitaplarından öğrenilebilinir. 
Şîa’nın karma bir inanç sistemi olduğu nerelerden nelerin alınıp dinin bir gereğiymiş gibi kabul gördüğünü incelemeye devam edeceğiz...