Şiî’likte Ric’at İnancı: 
Ric’at, geri dönüş demektir; Yahûdî Kabalası’nın dayandığı Eski Mısır ve Asur inanç sistemlerinin, Şiî’liği de te’siri altına aldığı anlaşılmaktadır. Eski Mısır ve Asur inanç’larında, ric’at (öldükten sonra haşr ve kıyâmetten önce) dünya’ya dönüş, kadîm Yahûdilikte önemli bir yer tutar. 
Aslında Ric’at, kadim Hindu inançlarındaki Tenasuh (reankarnasyon) (öldükten sonra ruhun bir başka bedende yeniden dünya’ya gelmesi inancıdır.) 
Filhakîka, İran’ın kadîm inançlarından, Manihaizm’de de Ric’at inancı mevcud idi. 
İran’da uzun bir müddet hüküm süren Sasânî’lerin resmî inancı olan, Zerdüştlük’te 6 ölümsüzler inancı vardı... Şîa’da, Zerdüştlük’teki 6 sayısının 6 katı nisbetinde kayıp imam’ın dünyayı idare etmek için her nesilden “Evtâd” denilen 36 kişiyi ta’yin ettiği inancı bulunmaktadır. Bunun üzerine Şiî’lerin İran’ın eski Cumhurbaşkanlarından Ahmedinecad’ı, kayıp imam’ın ta’yin ettiği, 36 evtad’dan birisi olarak gördükleri ve Ahmed-inecad’ın da bunu tekzip etmediği biliniyor. 
Şiî’liğin kollarından Nusayrî’lik gibi ba’zı fırkalarda Ric’at Reankarnasyon inancı daha bârizdir. 
Şiî’likte Ric’at inancının temelini İsnâaşere Fırkasının, “Haz.Peygamber’in irtihali üzerine, ehl-i Beyt’e, özellikle Haz.Ali’ye büyük haksızlık edilmiştir. Ehlibeyt zulme uğramıştır. Peygamber’den sonra hilâfet Haz.Ali’nin ve onun soyundan gelenlerin hakkı olduğu halde, ilk üç halife hilâfeti gasbetmiş, haksızlık etmiş ve zulmetmişlerdir. Kıyâmetten önce ba’zı ehlibeyt mensuplarıyla onlara zulmedenler yeniden dünya’ya getirilecek (Ric’at veya Rec’at) zâlimler cezalandırılacaktır. 
Ahir zamanda, küfür, şirk ve kötülük zirve yaptığında, başta, Haz.Ali olmak üzere, on iki imam, kayıp imamlar, gaybûbet-i Kübrâ’da kaybolan İmam-ı Muhammed Muntazar dirilecek, dünyaya gelecekler. 
Ehlibeyt’e zulmeden, hâşâ! Birinci Halife, Haz.Ebubekr ile, 2.Halife Haz.Ömer ve Üçüncü Halife Haz.Osman (rıdvanu’llâhi Aleyhim Ecma’în) da diriltilecek, imam-ı Muhammed Muntazar, her üç halifeyi katledecek, cezalandıracak... 
Hayâlî vaka’lara dayandırılarak, ezelî-ebedî (ebed-müddet) nefret, gadap ve öfke üzerine bina edilmiş bir inanç sistemi!... 
Böyle bir inanç, İlâhî olabilir mi? Böyle bir inanç sistemi’ne din denilebilir mi?... 
Müt’a Nikahı Mes’elesi: 
Komünizm’in, sosyolojik atası kabul edilen, Mazdak inancı, malların ve kadınların eşit olarak bölüşülmesi gerektiği esası üzerine kurulmuş sapık ve bâtıl bir inanç sistemiydi. Mazdak inancını İran’ın en eski, kadim inançları arasında yer alıyordu. Şiî’lerin, bir cahiliyye adeti olan Müt’a nikahını (para karşılığı geçici, süreli nikah...)
Bir Cahiliyye geleneği olan, Müt’a nikahı, Peygamber’imiz tarafından kesinlikle ilga edilmiş olup, ashab-ı Kiram tarafından da reddedilmiştir. Hakk Mezheplerinin bütün müçtehid’leri tarafından da reddedilen, müt’a nikahına hiç bir İslâm âlimi cevaz vermemiştir. 
Buna rağmen, Irak Şiî’lerinin Lideri, Âyetü’llah Muktedâ es-Sadr ve diğer Ayetüllah’lar, kendi ülkelerinin dışında, muhtelif memleketlerde terörist faaliyetler için gurbete giden gençler, ziyâret maksadıyla ülkelerine döndüklerinde, Şiî kadınların vücudlarını esirgememelerini, müt’a nikahı ile onlara hizmet sunmalarını tavsiye etmişlerdir. İran’da, Irak, Lübnan ve Suriye Şîa’sında, müt’a yaygın olarak uygulanmaktadır. 
İran’da turistik otellerin lobilerinde recepsiyon masa’larının hemen yanıbaşında, müta nikahlarını kıymakla vazifeli, Molla’nın masası da bulunur. Lobide belli bir bedel karşılığı, belli müddet nikah için anlaşan çiftler, gelirler, nikah ücreti olarak da bir hayli miktar parayı Molla’ya verirler, Molla da onların nikahını kıyar.
ŞİÎ’LİKTE TESLİS (ÜÇLEME): 
Hıristiyanlık’ta ve ba’zı Hind bâtıl inaç’larında olduğu gibi, Şiî’likte de Teslis (üçleme) mevcuttur. 
Hıristiyanlık’ta, baba, oğul, Ruhu’l-Kudüs, Hind bâtıl inançlarında ve mitolojisinde Trimurti ve kadîm İran bâtıl inançlarında, Yarsenlik olarak teslis bu inançların temelini teşkil eder. 
Yarsenlik inancında, dünya güneş’in efendileri olan üç kardeş ilâh tarafından yönetilirdi. Bu inanç özellikle Lübnan Şiî’leri (Nusayri ve Fâtîmî’ler) tarafından Şiîliğe sokulmuştur. Teslis, ba’zı Şiî kollarında, Allah, Muhammed, Ali, üçlüsü inanışı (teslis) olarak kabul edilmiştir. Nitekim, pek çok Şîa fırkası, Haz.Ali Efendimize ilahlık isnad etmektedirler. 
Şîa propagandasının bir parçası olarak piyasa’ya verilen bir video’da, bir Âyetüllah’ın, Haz.Ali’nin Tevhid’in bir parçası olduğuna dâir, söylediklerinin görüntüleri veriliyordu. 
LA’NETLEME: 
Şiî’liğin temel ibâdet’lerinden kabul edilen Tel’in, la’netleme, Şiîliğe Sasâsânî’lerin ilk resmî inançları Zerdüştlük’ten geçmiştir. 
Zerdüştlük’te, la’net, la’netleme, temel inanç esaslarından birisidir. Zerdüştlük’teki düalizme göre, iyilikleri takdis (kutsama), kötülükleri te’lin, la’netleme bu inancın temeliydi. 
Şiî’liğin temelini atan ve bu inancı dizayn eden, İbn-i Sebe’e kendisi bir Yahûdî olması hasabiyle Şî’da, Yahûdî’liğin izleri daha çoktur.
Haz.Abdülkadir-i Geylânî Hazretleri (K.S.) “el-Gunye” isimli kitabında, Yahûdî’liğin, Şîa üzerindeki te’sirlerini uzun uzun, incelemiş ve “Şiî’lik, pek çok cihetten Yahûdî’liğe benzemektedir,” buyurur. 
1) Yahûdî’ler, önderlik, insan’ları yönetmek, belli zümreye (tabiî ki, Yahûdî Irkına) aittir, derler, 
Sebe’e’ciler, yâni, Şiî’ler de, hilâfet, halifelik yalnız, İmam-ı Ali ve onun soyundan gelenlere aittir, derler. 
2) Yahûdî’lere göre Deccal çıkıncaya kadar cihad (savaş) caiz değildir. Sebe’e’cilere göre de, Gaybubet-i Kübra’da kaybolan, imam-ı Muhammed Muntazar zuhur edinceye kadar cihad câiz değildir. 
3- Yahûdî’ler de, Sebe’e’ciler de yıldızlar çıkıncaya kadar oruç bozmazlar. 
4- Yahûdî’ler de, çorap üzerine veya çıplak ayağa meshederler. Sebe’e’ciler de, çorap üzerine veya çıplak ayağa mesh ederler. Onun içindir ki, Mesh’ler üzerine mesh’etmeyi, ehl-i Sünnet, ehl-i Sünnet’in temel umdelerinden birisi saymıştır. 
5- Yahûdî’likte, Yahûdî olmayanları katletmek helâldir. Sebe’e’cilerde de, Şiî olmayan Müslümanlar, hâşâ! Ehlibeyt düşmanı oldukları için katledilmeleri câizdir. 
6- Yahûdî’likte boşanan kadınlar belli bir müddet (iddet) beklemezler, Sebe’e’ciler, Şiî’ler de beklemezler. Şiî’lerde Müt’a nikahı uygulandığı için, bir gece önce bir erkekle beraber olan bir kadın, bir gece sonra bir başka erkekle beraber olabilir. 
Müt’a Nikahına cevaz verilen ülkelerde aynı babadan olma, aynı anne’den doğma, öz kardeşlerin evlendikleri sık rastlanan bir vak’a’dır. Aynı ülkeler’de “Amel-i Habâis”in yaygın olduğu bilinmektedir. 
Yahûdî’lik ile Şîa arasındaki benzerlikler sadece yukarıda ta’dat olunanlardan ibaret de değildir. 
Tahrif edilmiş, hahamlar tarafından yazılmış sözde Tevrat’da hâşâ! Allah ile güreşe tutturulan Peygamber’lik Uzeyr, anlayışına benzer, Haz.Ali Efendimize Peygamberlik isnadı gibi aşırılıklar vardır. Yine bu muharref sözde Tevrat’ta, hâşâ! eşini menfeat karşılığı Firavn’a peşkeş çeken Peygamber anlayışına benzer, Şiî’likte, hâşâ! Haz.Peygamber’e ve Haz.Ali’ye takiyye isnadı yapılır. 
Yahûdî’likte, Haham sınıfına verilmesi mecbûrî olan kurban payları ve diğer vergiler gibi, Şiî’likte de Humîs uygulamasının suistimali vardır. Bunlar gibi daha sahifeler dolusu sıralanabilecek benzerlikler varsa da, Yahûdî’lik ve Şîa arasındaki en büyük benzerlik, her ikisinin de tahrif edilmiş, İlâhî din olmalarıdır. 
HÂMİŞ: 
“Humis”, beşte bir demek olup, Kur’ân-ı Kerim Enfâl Suresi 41.Âyet-i Kerimesi’ne işaret edilmektedir. Şöyle ki, “Eğer Allah’a ve hak ile bâtıl’ın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiriyle karşılaştığı gün (Bedir Muharebesinde) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız, herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a, Resûlüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya (yolda kalmışa) aittir. Allah her şeye hakkıyla kâdirdir.” (Enfal 8/41) 
(Âyette geçen Peygamber’in akrabası hakkında müfessirler ihtilâf etmişlerdir. İmam-ı Şâfî’î’ye göre, bu akraba, Hâşim ve Muttalip oğullarıdır, bir başka görüşe göre de sadece Hâşim oğullarıdır. Bir başka görüşe göre ise zekât almaları helâl olmayan bütün akrabadır. Ba’zıları da akraba’lık bütün Kureyş Kabilesini kapsar demişlerdir. 
Savaşta düşman’dan elde edilen mallar (ganimet) beşe bölünür. Beşte biri âyette sayılanlara taksim edilir. Bakiye de savaşa katılanlara eşit bir şekilde dağıtılır.) 
Ganîmet, Peygamber’imizden önceki Peygamber’lerin kavim ve ümmetlerine helâl değilken, Peygamber’imize ve Ümmet-i Muhammed’e helâl kılınmıştır. 
Şîa önderleri, Ahund’lar, Molla’lar, Ayetü’llah’lar, imamlar, dinî liderler, bu âyet-i Kerime’yi istismar ederek, bütün Şiî’lerin kazançlarının beşte birini, dinî liderlerin işaret edeceği kimselere, müesseselere verilmesini emretmişlerdir.